Derdin Dermana Çağrısı: Benimle Ol!
Bilal Tonyalı / @bilaltonyali
İslam’ın çağrısının bütün dünyaya yayılışında genç sahabilerin payı büyüktü. Onların heyecanı bütün insanlığa ilham oluyordu. Peki şimdi nasıl? Bana sorarsanız hem gençler hem de büyükler o güzel günlerin hayalini kurmaktan bile aciziz. Bırakalım başkalarına heyecan katmayı, Cahit Zarifoğlu’nun da bahsettiği gibi, "kalkıp iki rekat namaz kılmaya mecalimiz kalmamış.” Peki hem gençleri hem de büyüklerini, tekrar insanlığa ilham olacak bir istikamete nasıl dahil edeceğiz?
Büyük düşünelim. Eğer derdimiz bütün insanlık ise, olabildiğince kapsamlı düşünmek mecburiyetindeyiz. Çağrımızın hem gönüllere hem de zihinlere hitab etmesi; hayatımızın, şahsiyetimizin bütün insanlığa “benden emîn ol” mesajını vermesi gerekiyor. Bunun için el-emîn olan Efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın yerini, yolunu, izini takib etmemiz elzem. Bunu da sadece bizim dediğimiz olsun diye değil; her şeyi bilen, işiten ve bütün otoritelerin üzerinde olan Rabb’imizin, bizlere elçi olarak gönderdiği, Muhammed aleyhissalatu vesselam’ın izinden gitmeyi bütün ideolojilerin, sahte dinlerin, zalimlerin, zorbaların, cebren zihinlerimizi işgal edip hayatımızı yönlendirmek isteyenlerin hakimiyetinden kurtuluşun tek çözümü olarak “gördüğümüz” için yapıyoruz.
Evet, bir genç hür ve büyük düşünmek istiyorsa hakimiyeti, kudreti, salahiyeti hak etmeyenlerin inşa ettiği dünyadan sıyrılıp asıl kudret sahibine ve onun elçisine tâbi olarak başarılı olabilir. Peki bunu tek başına mı yapması mümkün mü? Evet, siz de bunun çağımızda biraz zor olduğunu düşünüyorsunuz değil mi? Gençlere; oraya gitme, buraya takılma, şundan uzak dur demekten ziyade gidip takılabilecekleri, yakınlaşabilecekleri, hayr ile meşgul olabilecekleri imkan-lar sağlamak lazım. Hatta imkan da yetmez, doğrudan imkan "olmak" lazım. İnanın hiçbir genç yerinde durma derdinde değil. Yerinde duran genç ahmaklaşır, aptallaşır, uyuşur, kendini boşluğa iter. Bir genç kendine yol bulmakta ne kadar mesul ise büyükleri de ona yol çizmekte mesul. Burada iki tarafın da, gençlerin ve büyüklerinin, meseleye dahil olması gerekiyor. Genç taleb edecek, talib olacak. Büyükler de o talebi dengeleyecek imkanı, mekanı, ilmi, iskânı arz edecek ve bilfiil kendisini de işin içine katarak “alın size şu imkan bu mekan” deyip kenara çekilenlerden olmayacak. Yoldaş, arkadaş, abi, üstad, hoca, muallim, müderris olarak taleb edenin elinden tutacak.
Harekete Geçmek İçin Ne Yapabiliriz?
Hareketimizi bütün sahalara yaymak mecburiyetindeyiz. Nebevi usulde de olduğu gibi kendisini davasına adamış bir insan sadece evinde veya işinde değil yaşadığı, adım attığı her yerde yaptıklarından mükellef olduğunun şuurunda olmalı. Bu hususta İngiltere’den bir davetçinin, mealen şöyle dediğini hatırlıyorum: “Eğer bir metroda, otobüste birinin yanına oturup yol boyunca ona tebliğde bulunmazsam vaktimi boşa harcamış hissederim.” Bizim ülkemizde de bunu gençlerin elinden tutmak olarak düşünebiliriz. Bir genç görüp, imkan var ise, alakadar olmazsak vaktimizi boşa harcamış hissetmeliyiz. Mahallemizde, sokakta, akrabalarımızda şöyle yeni yeni hayatı anlamaya başlayan bir genç gördüğümüzde, yaklaşıp en azından muhabbetimizi hissettirmemiz lazım. Unutmayalım, insan sevdiğiyle beraberdir. Dolayısıyla sevdiğinin izinden gider, sevdiğinin çizdiği yolu takip eder. Hele bir genç sevmezse, mümkün değil ikna edemezsiniz. Yükle derman olsun heybenizde, bir derdine derman bulamazsınız o gencin. “Bizim mahallede” çok karşılaşıyoruz: Uzun mantıkî açıklamalar, fikrî münakaşalar, tarihi hakikatler, dünyayı kurtarmalar bayağı vaktimizi alıyor. Halbuki gidip bir elimizi gencin omuzuna, diğerini de yüreğine attık mı o gencin bizi -tabiri caizse- tıpış tıpış takip ettiğine şahit olabiliriz. Çok derin planlar yapmaya ihtiyacımız yok, samimi olalım yeter. Hakikat basittir, sadedir, onu karmakarışık eden bizleriz.
İki tarafın da meseleye dahil olması demiştik ya, gençlerin de üzerine düşen çok şey var tabii. Evvela büluğ çağına ermiş her genç tevhid hakikatini idrak için çabalamaktan mes’ul. Zaten bunun çilesini çekiyor aslında her genç; belki farkında belki de değil. Yani bu çileyi çekmek iman ehli olmaya lüzum yok aslında. Mesele bu çektiğimiz varoluş çilesinin ne olduğunu anlayabilmekte. İşte o zaman kendimize istikamet çizmeye başlayabiliriz. Evvela okul-ev arası geçen ömrümüzün şu “aralıklarda” sıkışıp kalmış kaçamaklardan ibaret olmadığının farkına varıyor idrakımız. Lakin tek başına bu sıkışıp kaldığı yerden çıkamıyor, anlayamıyor, anlamlandıramıyor. Sürekli büyüklerinin söyledikleriyle hayatın ne kadar çeliştiğini, her büyüğün başka bir istikbal talep ettiğini gördükçe çılgına dönüyor ve bu kıskaçtan kurtulmak istiyor. Bir “yol” arıyor. Yolunu bulmak için, eğer böyle bir derdi var ise, araştırmalı, sorup soruşturmalı ve en doğru rehber olan Efendimiz aleyhissalatu vesselam’a ve ona tabi olmuş olanların izinden gidenlerin eserlerini okumalı, yaşayanların yanına gitmeli, yakasına yapışmalı ve bırakmamalı. İşte burada “rehber” devreye girmeli. Yukarıda bahsettiğimiz “dertli” abiler bu “dertli” gençlerin omzuna elini atmalı, dertlerini istikamete koymalı.
Bir gençle alakadar olmak için çok da yaş farkına ihtiyacımız yok, ruhu genç olan, ruhunu yaşlandıran ile alakadar olabilir. Her küçük, bir yaş dahi olsa büyüğüne abi diyebilir. Bir yaş büyük olan da küçüğüne abilik yapabilir. Mühim olan heyecana sahip olup iman neşesini/coşkusunu aktarabilmektir.
Gençlere Anlayış Gösterin...
Belki niyetlenenler olur, ben de bir genç olarak, gençlerle ilgilenmek isteyen bütün muhtemel abilere/ablalara birkaç tavsiyede bulunayım:
-Bizi anlamak için gayret gösterin lakin bu anlama vetiresinde de “anlayış” gösterin. Çünkü takdir edersiniz ki sizin bizi, bizim de sizi anlamamız çok da kolay bir olay değildir. - Bizi biryerlere “göndermek” yerine bizimle beraber “olmanız” aramızdaki irtibatı çok daha kuvvetli hale getirir. Beraber hareket etmemizi ve müşterek gayeye hizmet etmemizi kolaylaştırır. - Siz gençsiniz biz yaşlıyız deyip de ruhunuzu öldürmeyin. İnanıyoruz ki ruh hamle edince beden boyun eğmek zorundadır. Sizin hamleleriniz bize de heyecan katacaktır. Sezai Karakoç, “Müslüman, İslam’ı öyle sağ ve diri, canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.” derken sadece gençlere seslenmiyor değil mi? - Nasihatlerin ardından çok hızlı sonuç beklemeyin. Ektiğiniz tohumları sulamaya bakın ve güneş ışığına engel olmayın. Elbet bir gün fidan olacak, yeşerecek ve meyve vereceğiz.
Rabbimiz, ümmetin hasretle beklediği gençlerin ve onları yetiştirecek büyüklerin önünü açsın. Çalışmalarını bereketlendirsin.
GENÇ'ın Yazısı.