Kur`an-ı Kerim`de bütün peygamberlerin hayatları şehirlerde geçiyor. Semavi dinlerin tamamı da şehir hayatını salık veriyor. Buradaki şehir hayatından kasıt bir kanunun, bir kuralın olduğu yerdir.

Camilerimizin kıymetli tarihi eser olmaktan daha ulvî anlamları olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda bize neyi hatırlatmalı cami?

Mimar Sinan`ın İstanbul`da yapmış olduğu ilk cami, Şehzadebaşı Camii`dir. Onu kendisi çıraklık dönemi olarak adlandırır. Fakat en zirveye çıkmış olduğu Edirne Selimiye Camisi`ne baktığınız zaman, caminin içerisinde bir ahengin ve bir bütünlüğün olması, tevhidi hatırlatacaktır. Çünkü cami netice olarak Allah`ın evi olarak düşünülmüş olan bir yer. Allah`ın evi olan bir yerin bu çerçevede değerlendirilmesi lazım. Selimiye Cami`ndeki müezzin mahfilini biraz farklı yapmış Mimar Sinan. Kâbe`nin yarı ölçülerinde inşa etmiş. Müezzin mahfilini bu şekilde tasarlayarak, Bilal Habeşî`nin ezanını sembolize etmek istemiş aslında. Orada ezan okuyan müezzinin, Bilal Habeşî`yi hatırlamasını arzulamış. Selimiye`yi yapan Mimar Sinan, bize hem mimari estetik bilgisi veriyor hem de estetiğe derunilik katıyor. Yani estetiğin musikiyle bütünleşmesi gerektiğini de bize anlatmış oluyor.

Ezan Bir Siyasi Simgedir!

Kadim geleneğimizde ezan kelimesiyle Bilal Habeşi ismi birlikte anılır. Neden ezan ve Bilal ikiz kardeştir?

Ezan ilan demektir. İslâm`ın ilk zamanlardaki amacı namaz vaktinin girdiğini belirlemekti. Daha sonra bu durum değişti. Özellikle Şiilerin bir temsil veya simge olarak ezan okumaları yapmasıyla ezanın çok çeşitli işlevleri oluşmaya başladı. Zamanla İslâm`ın şiarlarından biri olarak görülmeye başlandı. Peygamberimiz herkese ezan okutmazdı, Bilal Habeşî`ye okuturdu. Hazreti Peygamber kaza umresinde ve Mekke`nin fethinde, Bilal Habeşî`ye fetih ezanı okutmuştur. Kaza umresinde Müslümanlar, peygamberimizin önderliğinde Kâbe`yi Muazzama`yı tavaf ederlerken özellikle Bilal-i Habeşî`nin okumuş olduğu ezandan müşrikler çok rahatsız olmuşlar. Hatta birbirlerine “babalarımız şanslı adamlarmış çünkü bu günleri görmediler” demişler.

Ezan konusuna değinmişken… Halk arasında çifte ezan olarak bilinen ve bir Osmanlı mirası olan Cumhur Müezzinliği`nin anlamı nedir?

Cumhur Müezzinliği, Osmanlı usulü bir ezan okuma biçimidir. İlk defa sarayda uygulanmaya başlanmıştır. Selâtin camilerinin minarelerinin şerefelerine müezzinler aynı anda çıkarlar ve karşılıklı olarak ezan okurlar. Buna günümüzde çifte ezan denilmektedir. Ayrıca genellikle müezzinlerin karşılıklı ezan okuması olarak bilinse bile, iki müezzinin aynı anda ezan okuması da bu kapsama girmektedir. Fakat önemli olan şey çifte ezanın bir anlamının olduğunun bilinmesidir.

Çifte ezandaki asıl kasıt, Müslüman olmayanların da ezandan etkilenmesidir. Müslüman olup da namaza gitme konusunda tereddüt eden insanların, ona çabuk koşmalarını sağlamak amacıyla ezanı bir musiki formu aracılığıyla estetik haline getirmek için de çift ezan okunmaktadır.

Bizim kültürümüz, Osmanlı ezanı bir estetik ve musiki ziyafeti haline getirmiştir. Aslında Memlüklüler döneminden itibaren müezzinlik, ezan okumanın dışında tespih çekmek ve peygamberimize salât-u selam getirmek (sâlâ okumak) gibi işlevleri olan bir kuruma dönüşmüştür.

Vefat edenin olduğunu duyurmak için veya Cuma günleri ezandan bir saat önce okunan salâ, nasıl ortaya çıkmıştır?

Salâ, ilk defa Selahaddin Eyyubi zamanında ortaya çıkmıştır. İslâm dünyasına siyasetin girmesinin akabinde Şiiler ezanı bir simge olarak kullanmışlardır. Kendi mezheplerine göre bir takım ilaveler de yapmışlardır. Eyyubî ise bu durumu, yani ezana ilaveler yapılmasını ortadan kaldırmak istemiştir. Ama bunu kısa vadede başaramamıştır.

 Ayrıca Selahaddin Eyyubî`nin ortadan kaldırmak istediği bir diğer şeyde şudur: Müezzinler şerefeye çıktıkları zaman devlet başkanlarını ve halifeleri de övmeye başlamışlar. Eyyubî bu durumu engelleyemese de, devlet başkanlarına olan övgüyü zamanla Peygamberimize doğru yöneltmiştir ve böylece salâ ortaya çıkmıştır. Daha sonraları cenazenin duyurulması anlamında cenaze salâsı okunması adet haline gelmiştir. İşte bu cami musikisi yani müezzinlik formu, Osmanlıda ise daha değişik bir hale evrilmiştir. Mesela Eyüp Sabri paşa diyor ki; “Mescidi Nebevi`de müezzinler 2-3 saat boyunca minareden inmiyorlar. Karşılıklı salâtu selam okuyorlar, cumhur ezanı okuyorlar.” 

Allah`ın Misafiri Geldi!

Kâbe`nin tarihsel sürecini anlatarak, biz Müminler için taşıdığı önem konusunda bizi bilgilendirir misiniz?

Kâbe aslında Allah`ın kendisiyle anlamlandırdığı tek yerdir. Çünkü Allah orayı kendi evi olarak nitelendiriyor. Ve orası bir nevi buluşma yeri. Kâbe`ye giden insanlar da Allah`ın misafiri oluyorlar. Oraya gidenler, Allahın misafiri olduğu için eski dönemlerde insanlar bazı konuları tartışmışlar. Mesela Mekke evlerinden kira alınır mı alınmaz mı? Mekke`deki evlere kapı yapılır mı yapılmaz mı? Bu düşünce ve tartışmalar, insanların bu konuda ne kadar hassas olduklarının ip ucunu veriyor.

Allah`ın misafiri olan insanların eşit olmaları gerekiyor. Mekke`ye gitmek bunu sağlıyor. Eşitliği sağlayan bir diğer husus da ihrama girmektir. Onun için siz ihrama girdiğiniz zaman ve Arafat`tan Müzdelife`ye yayan gittiğiniz zaman, yol boyunca mahşeri hatırlıyorsunuz. Mahşerde insanın ve insanlığın öyle olacağını hissediyorsunuz. Bu anlamda orası hem vahdeti hem de vahdetin etrafında bütünleşmeyi temsil ediyor. İşte bu yüzden Kâbe yeryüzünde tevhidin temsilcisidir.

Her yıl Hac dönemini ifa ediyoruz Müslümanlar olarak. Yaptığımız ameli tam anlamıyla idrak etmek adına, Hacc ibadetinin Müslümanları eriştirmek istediği noktayı ifade eder misiniz?

Hacc ile bize tarih şuuru vermek istiyor Cenab-ı Allah. Safa ile Merve arasında Sa`y yapmayı emrederken aslında bize, İslam tarihinin ve tevhid tarihinin bir bütün olduğunu da bize göstermek istiyor. Haccın Hazret-i İbrahim`le birlikte başladığı, Hazret-i İsmail`in çabasının olduğu vurgulanıyor. Bunun neticesinde, asırlardır insanlara hem rahmet hem bereket kaynağı olarak zemzemin çıkmış olması dikkat edinilesi bir vakadır. Bütün tevhid mücadelesini bir anlamda anlatıyor Hacc. Çünkü Hazreti İbrahim`in eşini ve oğlu İsmail`i oraya getirip bırakması ve onların orada kalmaları, iklim zorluklarına rağmen orada yerleşmeleri… Bütün bunlar hazreti Âdem`in başlatıp, hazreti İbrahim`in yenilediği bir tevhid mücadelesinin, günümüz insanları tarafından da (tabiri caizse) bir vidyo filmi gibi izlenmesi isteniyor. Hacer anamızı hatırlıyoruz, onun oradaki çabasını görmüş oluyoruz. Hazreti İsmail`in babasına yardım ettiğini görüyoruz.

Her Peygamber Şehirde Yaşamıştır

Yüce kitabımızdaki Peygamber kıssalarında, dikkat etmemiz istenen başlıca durum nedir?

Kur`an-ı Kerim`de bütün peygamberlerin hayatları şehirlerde geçiyor. Semavi dinlerin tamamı da şehir hayatını salık veriyor. Buradaki şehir hayatından kasıt bir kanunun, bir kuralın olduğu yerdir. Örneğin Yemen`li Cürhüm kabilesi fertleri, bir seyahat esnasında zemzem kuyusunun olduğu yere geliyorlar ve daha önce burada böyle bir kaynağın olmadığını bildiklerinden çok şaşırıyorlar. Ve hemen bu bölgeye yerleşmek istiyorlar. Ama yerleşmek bir kurala bağlı... Nedir o kural? Kuyuyu kim bulmuşsa ondan izin almak... Kuyuyu bulanlar Hz. İsmail ve annesi Hz. Hacer olduğu için onlardan izin alıyorlar. Onlar da, zemzem üzerinde mülkiyet iddia etmemek şartıyla bu bölgeye yerleşmelerine izin veriyorlar.

Hazreti İbrahim`in haccı kendinden sonra gelen tevhid inancına bağlı kimselere, peygamberimizin haccı ise bizlere örnek oluyor. Peygamberimizin ve İbrahim Peygamberin haccında Cebrail (a.s) Allah`tan aldığı emirle, bu peygamberlere mihmandarlık yapmıştır.

Teravih Emevi Jimnastiği Değildir!

Bu sene başlayan Enderun teravih usulü ne demektir?

Enderun teravih, sarayda veya zengin konaklarında kılınan teravih namazıdır. Şöyle bir özelliği vardır: Namaz aralarında ilahiler söylenir ve bu ilahiler birbirinden farklıdır. Okunan ilahi hangi makamdaysa, imam da namazda kıraati o makama uygun olarak yapmak zorundadır. Bunu yapabilmek için imam ve müezzinin musiki bilgisine sahip, nitelikli kişiler olması gerekiyor. Bunlar çeşni katıyor teravihe. İslâmiyet`i anlayamamış birisi teravih namazına, Emevi jimnastiği diyordu. Bu gibi musikiyle yoğrulmuş bir teravih, kılınan namazın farklı boyutlarını göstermiş oluyor. Jimnastikten çok çok öte anlamlar taşıdığını gösteren küçük bir belirti.

Son olarak biz Genç`lere ne söylemek istersiniz?

Bizim medeniyetimiz akl-ı selim sahibi olan insanlar olmayı gerektiriyor. Bu şekilde olan insan tipinin en önemli özelliği; mezhep, meşrep ve meslek ayrımını iyi yapmış insanlardır. Metafizik dünyanızın zengin olması lazımdır. Eğer siz, metafizik dünyayı Kur`an`la sınırlarsanız, bunu halka mal edemezsiniz. Diğer yandan insanlara tevhide aykırı türbe ziyaretlerinin yanlışlığını da anlatmak gerekiyor.

Kültürel değerlerimizin kodlarını taşıyan ana arterleri yakalamalıyız. Bu damarı taşıyan gençleri, muhakkak çok güzel bir şekilde yetiştirmeliyiz. Tekrar medeniyetimizin yükselmesi için de hissi selim, aklı selim ve zevki selim sahibi insan sayısının artması gerekiyor.


Abdullah Yalnız'ın Yazısı.