Muhtâc isen füyûzuna eslâf pendinin

Diz çök önünde şimdi Emirî Efendi’nin

Bazı Şeyler Küçükten Başlar

Diyarbakır’da doğdu. Yıl 1857. 20. yüzyılda yetişen büyük tarih ve edebiyat araştırmacısı. Kütüphaneci, şair, müellif, biyografya ve bibliyografya alimi. Ailesinin seyyid soyundan geldiği ve şerif nesebli olduğu biliniyor. Babası ünlü şairlerden Saim Mehmet Emiri Çelebi’nin torunlarındandır. İlk derslerini amcası Fethullah Feyzi Efendi ve büyük amcası Şaban Kâmil Efendi’den aldı. Alet ilimleri, hat dersleri ve Farsça öğrendi. İlk tahsilini ise Diyarbakır’daki Sülûkiyye Medresesi’nde yaptı. Dönemin ünlü alimlerinden, Ali Hilmi Efendi gibi, üç yıl boyunca çeşitli dersler aldı. Kısa sürede Arapça ve Farsça’sını güçlendirdi.

Bin Beyiti Ezbere Biliyordu

Anadolu’da özellikle Doğu Anadolu’da hâlâ beyit ezberleme geleneği vardır. Özellikle yaşı ileride olanların yüzlerce beyiti ezbere bildiğini görür ve şaşırırsınız. Bu küçük yaşlardan gelen bir merak tabi. Bir de geleneğimizde okuduğunu ezberleme gibi bir adet vardır. Eskiler klasik kitapları tıpkı Kur’an ezberler gibi, aynı metotla ezberlerlermiş. Medrese eğitimi ezberlemeye dayanır. Ali Emirî de daha küçük yaşlarda eski tarz şiirlere ilgi duymaya başladı ve gençlik yıllarında 4 bine yakıt beyiti ezbere biliyordu. Okumaya ve öğrenmeye çok meraklı idi. Öyle ki bunu bir hayat gayesi haline getirdi. O günlere dair şöyle diyordu: “Hocamla gezmeye çıktığımızda, çocuklar oyunla vakit geçirirlerken, ben bir tarafa çekilir kitap okurdum. Yalnız cuma günleri, saat 10-11 sıralarında, Behram Paşa Camii avlusunda kitap okumaktan çok yorulmuş olan zihnimi dinlendirmek için, bazı zamanlar oyuna katılırdım.”

Arabanın, Uçağın Olmadığı Zamanlarda Onlarca Şehir Gezdi

1875’de telgrafçılık kursuna katıldı ve telgrafçı oldu. Osmanlı’nın son dönemlerinde önemli hizmetlerde bulunmuş devlet adamı Abidin Paşa Diyarbakır ziyareti esnasında Ali Emirî ile tanıştı ve onu yanına müsevvid (yazıları temize çeken) olarak aldı. Birlikte Harput, Sivas ve Selanik’e gittiler. Ardından Emirî Efendi Adana’da bazı devlet işlerinde görev aldı. Kırşehir, Elazığ, Erzurum gibi çeşitli şehirlerde defterdarlık yaptı. Yanya, İşkodra (Arnavutluk’tadır), Halep ve Yemen’de maliye müfettişliği yaptı. Üstün hizmetlerinden ötürü devlet nişanı ile taltif edildi.

Bu Çocuktan Tüccar Olur mu?

Babası çarşıdaki küçük dükkanını oğlu Ali’ye bırakmak niyetindeydi. Küçüklükten onu ticarete alıştırmak için dükkanda çalıştırmaya başlamıştı. Fakat, küçük Ali elinde bir kitapla akşama kadar dükkanın bir köşesinde oturup okuyor, müşterilerle ilgilenmeyip gelenlere “Mal orada, fiyatı da şudur, alacaksanız indirim yapayım, yoksa beni boşuna zahmete sokmayın.” diyordu. Babası bu işin olmayacağını anlayıp onu dükkandan uzaklaştırdı.

Süleyman Nazif, İbnü’l Emin Mahmut Kemal’e (bakınız: sayı: 75 / Aralık, 2012) yazdığı bir mektupta, “Ali Emirî, tüccar Mahmut Efendi’nin ketenciler çarşısındaki dükkanı civarında, O’nun yardımıyla küçük bir tuhafiyeci dükkanı açmıştı. Alışverişten çok kitap okumakla vakit geçirirdi.” diye kayıt düşer.

Emekliliği Fırsata Çevirdi

1908’de II. Meşrutiyet’ten sonra emekliye ayrıldı. Emekliliği nimet bilip daha fazla okumaya ve yazmaya çalıştı. Gittiği yerleri kendi için fırsata dönüştürdü. 2 türlü yararı oldu bu durumun. Birincisi, hemen her yerde sahafları gezerek kıymetli ve nadir kitapları topladı. Bu anlamda gelirinin önemli bir kısmı kitaplara gitmiştir. İkincisi ileride yazacağı kitaplar için gözlem yapma imkanı buldu.

850 Yıllık Hasreti Giderdi

Kaşgarlı Mahmud’un meşhur eseri “Divânu Lügati’t-Türk” isimli eseri 1910’a kadar biliniyordu ama kendisi ortada yoktu. Abbasi halifesine sunulmak üzere 1074’te yazılan bu eser Türkçenin zenginliğini anlatmaya çalışan bir kitap. Ali Emirî bir gün Sahaf Burhan’ı gezerken bu esere rastladı. Hemen heyecanla almak istedi. Sahafın ve sahafa bu kitabı satanın onun Divânu Lügati’t-Türk olduğundan haberleri olsaydı ikisi de hayatının geri kalanını zengin olarak geçirebilirlerdi. Bu eseri yurtdışına çok yüksek paralarla satabilirlerdi. Fakat eserin mahiyetini sadece Ali Emirî kavradı. Kendisinden dinleyelim: “... Kitabı aldım, eve geldim. Yemeği içmeği unuttum. Bu kitabı, sahaf Burhan 33 liraya sattı. Fakat ben bunun birkaç misli ağırlığındaki elmaslara zümrütlere değişmem.” Dönemin ünlü simaları Ziya Gökalp ve Fuad Köprülü eserin bulunduğunu işitmiş ve görmek istemişler fakat Ali Emirî kitabı kimseye göstermek istemiyor, sadece çok güvendiği Kilisli Rıfat Efendi ile paylaşıyordu. Kitap çok yıpranmış haldeydi, neredeyse 850 yıllık bir kitap. Eksik sayfalarının olup olmadığını Rıfat Efendi araştırdı. Çünkü sayfa numaları yoktu. Şirazeleri çözülmüş, formaları dağılmış, sayfalar birbirine karışmıştı. 2 ay boyunca üç defa okudu. Eserin tam olduğu anlaşıldıktan sonra Ali Emirî bu güzel haber karşılığında Kilisli Rıfat Efendi’ye bir ev hediye etmek istedi, ama kabul ettiremedi. Kilisli Rıfat Efendi kitabı yayımlamasının kendisi için yeterli olacağını ifade etti. Eserin orjinal hali Millet Kütüphanesi’nde hâlen muhafaza ediliyor.

O da Bir Dergici

“Osmanlı Şehirleri” isimli bir eseri vardır. “Levâmiu’l-Hamîdiyye”, “Tezkire-i Şuarâ-yı Âmid (Diyarbakır’da yetişen 217 şairin biyografisini anlattığı bu çalışmasının sadece 73 şairi içeren birinci cildi yayımlanmıştır)”, “Ezhâr-ı Hakikat”, “Osmanlı Vilâyât-ı Şarkıyyesi”, “İşkodra Şairleri”, “Diyarbakırlı Bazı Zevatın Tercüme-i Halleri” gibi 30’a yakın eseri vardır ancak önemli bir kısmı yayımlanmamış, bazısı kaybolmuştur. Millet Kütüphanesi’nde bulunan yazma halinde bir divanı vardır. “Tarih ve Edebiyat” dergisini 32 sayı yayımlayan Emirî Efendi, ayrıca 6 sayılık “Amid-i Sevde” dergisini çıkartmıştır. Kitaplara sevdalı olanların kaderinde hep dergi çıkartmak vardır. Bu böyledir. Ayrıca çeşitli dergilerde yayımlanmış pek çok yazısı vardır.

Servet Kazanabilirdi ama O Vakfetmeyi Seçti

Hayatı boyunca topladığı -çoğu nadir ve yazma eseri- kendi kurduğu Millet Kütüphanesi’ne bağışladı. Feyzullah Efendi Medresesi’nde kurulan bu kütüphaneye kendi ismini vermesi gerektiğini söyleyenlere, “Ben bu kitapları kendim için değil, milletim için topladım ve milletime vakfediyorum.” dedi. Onların küçük bir kısmını bile satmayı düşünse belki çok daha zengin bir hayat yaşabilirdi. 1916’da kurduğu kütüphaneye 16 bin cilt eser vakfetti ve vefatına kadar bu müessesenin müdürlüğünü yaptı.

Diz Çök Önünde...

23 Ocak 1924’de vefat etti. Kabri İstanbul’daki Fatih Türbesi’ndedir. Allah rahmet eylesin. Geride hem kendi neşri, hem de hayatı boyunca topladığı eşsiz eserler bıraktı. Büyük kitap dostu Ali Emirî Efendi vefat ettiğinde İstanbul’daki kütüphaneler matem dolayısıyla bir gün tatil edilmişti (Akşam, 24.01.1924). Bugün ne yazık ki kendisi hakkında çok az çalışma vardır. Araştırmacılar için oldukça münbit bir alan. O’nu belki en iyi anlatan, bir anlamda ebedileştiren şiiri ise Yahya Kemal yazacaktı:

Muhtâc isen füyûzuna eslâf pendinin

Diz çök önünde şimdi Emirî Efendi’nin


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.