İbrahim Bozbeşparmak

Keşke ”Bana ne zaman istersen ara kardeşim” demeseydiniz. Keşke ”İstediğin zaman gel kardeşim” de demeseydiniz. Çünkü bana kalsa sizle hep konuşmak, sürekli görüşmek dilerim...

Kalbimdeki yeri ummanlar kadar geniş, ummanlar kadar derin olan kıymetli büyüğüm; bu yazıyı size yine kapınız önünde bir miktar bekledikten, koridorunuzda birkaç tur attıktan, kapınızı çalmak için elimi birkaç defa uzatıp gerisin geriye vaz geçtikten sonra yazıyorum. Kapınıza doğru yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı birkaç defa yürüyüş gerçekleştirdim; niyetim siz odanızdan çıkarsanız orada tesadüfen karşılaşmış gibi davranmaktı. Çıkmadınız. Telefonumda kayıtlı numaranızla, niceleri bakışmış, nişanlılık aşamasına gelmiş, ama o son bitirici hamleyi yapamamış, birbirimize sevdiğimizi söyleyememiş çiftler gibiyiz. Kaç defa arama teşebbüsünde bulundum sizi de arama tuşuna titreyerek giden elim havada heyecanıma, sevgime, size olan hürmetime yenik düşerek yanıma düştü. Bir cami çıkışında yakalamayı düşündüm sizi, gül kokan ellerinizi sıkıp tebrikleşmek, bu bahane ile birkaç sözünüzü olsun duyabilmek istedim, istedim de etrafınızda dost haleniz vardı, yaklaşamadım…

Keşke ”Bana ne zaman istersen ara kardeşim” demeseydiniz. Keşke ”İstediğin zaman gel kardeşim” de demeseydiniz. Çünkü bana kalsa sizle hep konuşmak, sürekli görüşmek dilerim. Siz kapınızı ve telefonunuzu bana açtınız ama beni de bir tür dipsiz, uçsuz bucaksız girdaba yuvarladınız. Hani eskilerimiz der ya ”hele bir adını koyalım” diye, ad koymak niye önemli anladım. Eğer bana muayyen bir vakit aralığı verseydiniz, aramam için ve yahut kapınızı çalmam için, o aralıkta müsait olduğunuzu bilirdim. Şimdi ben sizin her zamanınız içinde hangi zamanınız müsait araştırmak, soruşturmak zorundayım. Sürekli kapınızdan girip, çıkanınız var. Her daim elinizde kitaplar, telaşlı görüyorum sizi. Ziyaretçi yoğunluğunuz ve telaşınız kırıyor azmimi. Siz çok mühim ümmet meseleleri için koştururken, gece yarılarına kadar çalışma odanızın penceresinden ışık süzülürken nasıl olur da, dalgalı ruh halim, uçurumlu düşüncelerim gibi şahsi meselelerim için zamanınızı çalarım.

Yine de bir gün telefonum ben melal denizi düşüncelerde yuvarlanırken çalsaydı, bir de arayanım siz olsaydınız ne güzel olurdu. Bir cami çıkışında girseydiniz koluma, dua etseydiniz bahtıma ne çok sevinirdim. Elinizde bir gofret ansızın ziyaretime gelseydiniz, bana yaşamanın güzelliklerinden bahsetseydiniz, bunu anneme anlatır, annemden size ne dualar alırdım. Bir mesajınız hazanımı bahar yapardı. Çünkü o türkü de geçtiği gibi ben sizin bir çift selamınıza güveniyorum.

Bu gurbet ilde öğrenciyim. Siz öğrettiniz bana gurbetin gariplik olduğunu. Siz öğrettiniz bana hem cennet gurbetinde, hem cennet gibi sılanın gurbetinde insanın iki kat gariplik çektiğini. Ne olur bir de sizsizlikle garipliğimi katmerlemeyin benim. Elimden tutarsanız eğer, sizin kapanmayan amel defterinizim. Duacınızım sizin. Eğer büyüklüğü öğrenebilirsem sizden, yetiştirdiğim ufaklıklarla, mizanda salih amelinizim.

Gözlerinizde üniversitenin loş sınıflarında yakalayamayacağım derin bir yakıcılık var. Diliniz hikmet ve irfan pınarı. Ben bunları kitaplarda bulamam, bilimin sessiz kaldığı yerlerde siz konuşursunuz. Ne olur, beni şehrin tebessümüz sokaklarına, sosyal medyanın kireçli yüzüne terk etmeyin. İnsanı gözetmek, onu takip etmek, peygamber mesleği… Peygamberden teselsülen zamanımıza kadar ulaşan bir ahlak bu. Siz benim elimden tutacaksınız, ben benden sonrakilerin. Böylece imtihanlar kolaylaşacak, modern zamanlarda boğulmayacağız.

Ben utangacım, sıkılganım çalamıyorum kapınızı, tuşlayamıyorum numaranızı, bir büyüklük yapın ne olur siz gelin bana, siz arayın beni. Bir simit kırarız, yanına bir de çay. Okuduğunuz kitaplardan anlatırsınız bana, dinlediğiniz hikmetlerden… Gördüğünüz güzellikleri tasvir edersiniz. Bir şiirin mısralarına beraber ‘’ vay be adam yazmış abi !’’ deriz. Takdir edersiniz ki büyüklük uzaktan eğitim ile öğrenilmiyor. Gelirsiniz sarılırız, tokalaşırız, hasbihalleşiriz gönlünüzden gönlümüze bir dünya akar. Ya da çağırırsınız beni yanınıza, ama lütfen gelebilirsin demeyin de ‘’gel’’ deyin.

Edepsizlik, usulsüzlük ettimse affola fakat ben bu yazıyı size yazmasam öğrencilerim bana yazacaktı… 


GENÇ'ın Yazısı.