Robot mu Olacaksın Evladım?
Bilal Tonyalı
Bu sıralar dikkatimi çeker oldu. Aslında mevzu eski lakin yeni çıkan filmler, kitaplar ve internet ortamındaki videolarda işlenen bir mesele var: İleride robot bedenlerde mi yaşayacağız?
Aslında çağımızla pek de “alakasız” bir soru değil bu. Tanıyanlarınız vardır, Steve Jobs’dan sonra anasının karnından çıkan en çılgın adamlardan biri, Elon Musk bu soruya şöyle cevap veriyor: “Biz zaten cyborg (yarı robot yarı insan) olmuşuz.” Yani elimizdeki telefonla 20 sene evvelki ABD başkanının gücünden de öte bir iletişim gücümüz var. Kullandığımız teknolojiler sayesinde dedelerimizin değil babalarımızın dahi gençken hayal edemeyeceği işlere muktedir insanoğlu. Ve bu teknolojiler sadece vücudumuza dahil olmamış. Ya da ol/a/mamış mı?
Hikayeyi biraz baştan alayım, aslında işin biraz da düşünce sahasındaki temelinden de bahsetmek gerek.
Baştan derken çok da geriye gitmeyeceğim, sıkıcı olur. Robottur, makinedir bunları hep İngiltere’de gerçekleşen sanayi devriminden başlayarak anlatırlar. Evvelinde bir de “Modernite” dediğimiz olay var. Bir de yanında “hümanizma” tecrübesi var tabii. Şimdi bunlara biraz daha yakından bakalım.
Modernite, aklın hükümranlığı demek. Hümanizma ise aklın hükümranlığını kuran insanın hükümranlığı demek. Yani ölçen biçen, güç ve kudret sahibi, her şeyin merkezinde olan insan demek. Tanrıya “ihtiyacı olmayan” insan demek. Madem aklım var ve bütün mahlukatı idrak kabiliyetine sahibim, hatta bu mahlukatı kontrol dahi edebiliyorum, ben de bir çeşit Tanrı’yım diyen insan, demek. Peki ne yapacak bu insan?
Tabii tabiatta ne varsa ölçecek biçecek kaynatacak eritecek, ortalığı duman alacak. Yani sanayi devriminin bacaları tütmeye, buharlı makineleri üretmeye başlayacak. Evvelde gücünün yetmediği işleri yapabilme kudreti veren araçlar icat edecek. Neden? Çünkü insan artık bir Tanrı. Tanrı ne yapabiliyorsa insanın da yapabilmesi lazım.
İleri saralım biraz. Seri üretimdir, makinedir, arabadır uçaktır derken bilgisayarlar ve telefonlar hayatımıza girdi. İnsan tatmin oldu mu peki? Olmadı. Çünkü henüz “ilahi kudret”e erişmiş değil. Yani yeterince Tanrı olamadı insan. Burada Batı insanı üzerinden meseleyi anlattığımı belirterek şuna da değinmek istiyorum: Bütün bir Batı bu Tanrılaşma sürecinin peşinde koşturmadı tabi, Kant ve Nietzsche sonrası dönemde post-modern zamanlar, modernliğin çılgınca iddialarına “Nereye bu gidiş?” diye isyan etti. İşte burada yollar -görebildiğim kadarıyla- üçe ayrılıyor: Birincisi ille de Tanrıyım diyenler; ikincisi ne benden ne de başkasından Tanrı olur diyenler; üçüncüsü de neyi seversem o bana Tanrı olur diyenler.
İşte bu Tanrı olma iddialarına devam edenler, bizleri Cyborg, Transhümanizm, Singularity gibi mefhumlarla tanıştırdılar. Ben derinlemesine anlatmıyorum bu mefhumları, sizler araştırırsanız birçok yazı-video bulabilirsiniz. İşte bunlar bize gelecekte conscious yani bilinç-şuurumuzu bilgisayarlara veya bilgisayar tabanlı muhtelif cihazlara (robotlara) aktarıp süper zeki “şeyler” haline gelebileceğimizi söylüyorlar. Mesela öyle bir nanoteknoloji gelişecek ki insan bir şırınga yeyip üzerine 500 kiloyu tek parmağıyla kaldırabilecek kadar kuvvetli olacak. Efendim, istediğinde moleküllere bölünüp ışınlanabilecek, hatta ölümsüzlüğü de bulacak vesaire... Filmlerinde de, yukarıda bahsettiğim gibi, bu mevzuları işliyorlar. Diğer iki yoldakilerle de benzeştiği noktalar var fakat bu sefer oraya girmeyeceğiz.
Şimdi yazının başındaki soruya gelelim: İleride robot bedenlerde mi yaşayacağız? Bunun cevabını bilmiyoruz tabii. Lakin Elon Musk’un dediği gibi kullandığımız cihazlar bedenimize bir eklenti gibi, bizi yarı robot haline getirmiş bile. Ne yapalım peki?
Bu hususta neler yapılabileceği belki başka bir yazının konusu, lakin şimdilik şu kadarını söyleyelim: Bizler siyaset, eğlence, iş-güç vesaire ile uğraşırken bu dünyanın nerelere gittiğini takip etmekte sıkıntı yaşıyoruz. Takriben 30 senedir başkalarının mayaladığı yoğurdu yiyoruz bundan ötürü. Biz de aynı işi yapalım demiyorum tabii ki. Lakin bunları yakından takip edip dünyada olup bitenden haberdar olmak, kendimizi ve çevremizi bu tür meseleler üzere hazırlamak durumundayız. Yoksa arkadaşlarımız, çocuklarımız birden “robot oluverirler” de anlamayız. Çünkü şu anda bütün gençlik internet ve sosyal medya üzerinden bu meseleleri teşvik eden kaynakları takip ediyor, seyrediyor ve besleniyor. Eğer çocuklarımız bizim çocuklarımız, gençlerimiz bizim gençlerimiz olarak kalsın istiyorsak; bu insanlar neden milleti robotlaştırıyor öğrenmemiz lazım, ve insanlığı bu felaketten kurtarmanın yollarını aramamız, bulmamız ve arz etmemiz lazım. Bu da kanaatimce yukarıda da bahsettiğim düşünce/fikir temelli idrakı gerektiriyor. Ancak doğru şekilde anladığımızda doğru şekilde müdahalede bulunabiliriz.
GENÇ'ın Yazısı.