Beslendiğin Kaynakları Gözet
Hüsn-ü Aşk’ı okuyanla, Batı romanlarındaki aşk hikayelerini okuyan, sevdiğini aynı sever diyebilir miyiz?
Geçen günlerde yeni öğrendim, Amerikan filmlerinin ilk sahnelerde Amerikan bayrağı gösterirseniz vergi indirimi oluyormuş. Doğruluğunu bilmiyorum fakat neden bu kadar çok bayrak kullandıklarını, vatanseverlikle açıklamaktan daha mantıklı geldi. Para, -bir şekilde- dinleri çünkü Batı kültürünün. Bu bilgiyi ileten kişi, ”Türk bayrağından çok Amerika bayrağı görüyoruz” diyor. Televizyon seyreden biri için doğru olabilir.
Bu tam da yeni bir kitabı okumaya başladığım gün karşıma çıkmıştı. Şimdi ikisi yan yana durup, aynı makamdan söylüyorlar. Elimdeki kitap, çocuklara, gençlere dünya edebiyatını anlatmak üzere esprili bir dille yazılmış, bir nevi ansiklopedi. Dünya edebiyatından meşhur yazarların ve eserlerin kısa kısa bahisleri var. Tam da günümüz diliyle yazılmış. Mesela şöyle başlıklar var kitapta “ayaküstü sohbette kullanabileceğiniz bilgiler, bu romandan bahsetmek her zaman çok havalıdır” gibi tavsiyelerin yanında…
Dünya edebiyatı deyince hatırınıza hangi isimler geliyor? Ya da direkt şöyle sorayım, saydığınız isimler Doğu’dan mı Batı’dan mı? Bu güzel hazırlanmış kitapta bir tane bile Doğu’dan isim yok. Kim mesela? Mesela sizce Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı dünya edebiyatından sayılmaz mı? Fuzuli, bu şairler arasına giremez mi? Ya Mesnevi anılamaz mıydı? Hayır, anmamışlar. Batı’daki birçok yazarı beslemiş olan Doğu edebiyatından isimler, muhtemelen kendi mum ışıklarını sönükleştireceğinden alınmamış.
Peki biz alır mıydık? İşte dünya edebiyatının klasikleri dediğimizde, Doğu’dan kaç isim geliyor hatırımıza? Çocuklarımız hangilerine ulaşabilirler evimizdeki kitaplıktan?
Amerika bayraklı filmlerde olduğu gibi, Batı kaynaklı eserler de kendi dünya görüşlerini sunuyorlar açıktan veya gizli bir şekilde. Bahsettiğim kitap, içerdiği çizimler vs. çocukların da Batı kaynaklı eserleri tanıması için güzel bir kaynak olabilirdi. Fakat içinde geçen bazı kelimeler, “yok canım, bu kelimeleri(n ifade ettiği anlamı) henüz öğrenmesinler” diye düşündürüyor insanı. O kelimeyi öğrenmesini istemiyorsanız o romanı okumasını da istemeyeceksiniz muhtemelen. Çünkü romandaki kahramanın hayatı, eser ne kadar klasiklerin arasında sayılırsa sayılsın, tasvip edeceğiniz bir hayat değil. Sanat, edebiyat, roman severleri kızdırmayalım. Elbette okuduğu bir roman nedeniyle kişi, hayatını değiştirmez belki. Fakat okuya okuya, içimizde bir yerlerde esnemelerin olabileceği ihtimali bile bu konuda seçici olmamız gerektiğini düşündürüyor. Zaten belagat ustaları, çocukların önce ana dillerindeki eserlerle tanışmaları gerektiğini söylüyorlar. Önce kendi kültürü ile beslenmeli insan.
Kişinin yazdıkları, verdiği örnekler, davranış biçimleri üzerinden ne ile beslendiğini görmek mümkün. Geçenlerde bizim topraklarımızdan bir çocuk yazarının kitabını okuyordum. Kitaptaki akıllı uslu çocuk, okulda zorbalığa uğruyor. Çöp kovasının içine atıyorlar çocuğu! Kapağını da kapatıyorlar üstelik! Bu vahşilik batı kaynaklı filmlerden aşırma değil de nedir? Bizim çocukluğumuzda da erkekler kavga ederdi ama bu başka bir şey! Neticede karşısındakinin insan evladı olduğunu bilirdi çocuklar. Umarım hâlâ öyledir.
Yunus Emre’nin hayatı dizi olarak yayınlanınca, Osmanlı’nın kuruluşu ekrana aktarılınca, kurguda Abdülhamid İngiliz oyunlarını bertaraf edince seviniyoruz. Tarihin şanlı zaferlerinden de, gafletli bozgunlarından da ders almak, bu günü yaşayanların boynuna borç. Bunu sadece dizilere bırakmak, epey bir tembellik işi. En azından bu alanda da iyi eserlerimiz olsun denilirse, pekala. Fakat şu masamda duran dünya! edebiyatı ayarında, Doğu klasiklerini, bizim toprağımızın muhteşem birikimini çocuklarımız için tanıtacak bir çalışma da boynumuzun borcu değil midir? Doğu’da, kişinin aşkını fedakarlığı ile ölçen değerleri artık herkes çok anlamsız buluyor. Sessizce sevmek mi, o da ne? Gönlünün her ılıdığı insana aşık olduğunu zanneden, kendini ona göstermek için bir boya küpünden diğerine, bir oyundan diğer plana atlıyor. Nazara gelmeyelim tedbiri, herkesin görüp imrenmediği mutluluk, mutluluk değildir dünyasında kayboluyor. Beynimizdeki sinir hücreleri örümcek ağı gibi birbirileri ile bağlantılı ya, yaşadığımız her an da böyle değil midir? Okuduğumuz kitaplar, kulağımıza çalınan müzik, izlediğimiz haber kanalı, gezindiğimiz web siteleri, telefonumuzdaki uygulamaların hepsi ilmek ilmek örüyor bizi. Hüsn-ü Aşk’ı okuyanla, Batı romanlarındaki aşk hikayelerini okuyan, sevdiğini aynı sever diyebilir miyiz ki?
Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.