Zehra Betül Erkmen
Hepimizin bildiği üzere mümin şahsiyeti korumak kolay değildir, hele hele bu zamanda. Bunu koruyabilmenin yolu ailedir. Aile; sığındığın liman, okulun, arkadaşın, seni topluma yansıtan unsurdur. Gurbette yaşamanın beraberinde getirdiği birçok zorluk ve imtihan vardır. Gurbette doğmuş, büyümüş ve birkaç aydır Türkiye’de, vatanında olan biri olarak bunları çok daha iyi görüp değerlendirme fırsatı elde edebiliyor insan. Peygamber Efendimizin (sav) bir hadis-i şerifinde buyurduğu gibi “Garip iken/gurbetteyken ölen şehittir.” İşte gurbet bu denli zordur.
Gurbette yaşamanın insana katkı sağladığı yönlerini de görmezden gelemeyiz. Gurbette, gayrimüslim bir ülkede olup sürekli onlardan farklı olduğunu görüp, bu farkın gerektirdiği gibi yaşayıp hatta onlara bu kimliği yeterince doğru tanıtabilme çabasında olmak insana büyük katkılar sağlar. Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi “Sizin en hayırlılarınız o (mümin) kimselerdir ki görüldükleri zaman Allah (Azze ve Celle) hatırlanır” [İbn Mâce, Zuhd, Bab 4, Hadis no: 4119]
Bütün medya propagandalarına, İslam’ı kötüleme çabalarına rağmen bir şahsiyet olarak onlara karşı durup asıl İslam’ı temsil edebilmek. Yaşantısında, arkadaşlık ve komşuluk ilişkilerinde bunları sürekli göz önünde bulundurup belirli sorumluluklarla hareket etmek. Sürekli düşünmek ve sorumsuzluğu hiçbir şekilde kabul etmeyen bir yaşantı içinde olmak. Bir yandan mümin kimliğini koruyabilmek için İslami sorumluluklarını yerine getirmek, diğer yandan Avrupa’da doğup büyümüş olma sorumluluğunun altından kalkabilmek. En iyi şekilde İslam’ı temsil edip mümin kimliğini sergilemek. On ay boyunca hasret çekip, iki ay belki de daha az bir süre akrabalara, vatanına kavuşmak, hasret gidermek; sonra tekrar hüzünle onlardan ayrılmak.
Yani özetlemek gerekirse; Avrupa’da mümin ve mümine genç olmak, belirli bir yaşa kadar ailenin yanında Türkçe İslami bilgileri edinip okul zamanı geldiğinde okula gidip bir kelime Almanca bilmeden ilk seneyi geçirmek. Sonra okulda başarılı olmaya çalışıp aynı zamanda ailen ve kendi gayretinle elde ettiğin İslami bilgilerle İslami şahsiyetini kaybetmemeye çalışmak, onu muhafaza etmek. Ahlaki değerleri günlük yaşantına taşıyıp iyi örnek olmaya çalışmak. Müslümanlara olan bakışı biraz da olsa belki güzelleştirebilmek. Türk Müslüman kimliğiyle dik durup derslerini de Allah için düzene koymak. Cihat ruhu ile bütün ön yargılara, kınamalara, dışlanmalara göğüs germek. Hak etmediğin notu aldığında Allah için sabredip diğer not için elinden geldiğinden fazlasını yapıp o notu almak. Çünkü Müslüman başarısız olmaz, Müslüman güçlüdür. Çünkü bizi güçlü tutan imanımızdır ve inanmanın gereği de budur. Rabbimiz bir ayet-i kerimede şöyle buyurduğu gibi “Gevşemeyin ve mahzun olmayın! Şüphesiz mümin iseniz üstün olan sizsiniz.” Onlara bakıp her daim farkını fark etmek ve Allah’a şükretmek. Aynı zamanda mümin kardeşlerinle oturup haftada bir Allah rızası için bir araya gelmek, O’nun kelamını okumak… Sevgiyi, merhameti, birlik ve beraberliği korumak. Allah için birbirine sonuna kadar destek olmak. Materyalist sistemde tüm baskılara rağmen insani değerlerini kaybetmemek için çalışmak. Allah rızasını gözeterek hareket etmeye çalışmak. İki kimliğin arasında kalmak ve hangi yönden gelirse gelsin atılan okların karşısında dimdik durmak. İşte budur Avrupa’da mümin ve mümine genç olmak…
Rabbim bizleri güçlü, imanlı, gayretli mümin ve müminelerden eylesin.
Selam ve dua ile…
GENÇ'ın Yazısı.