Nedim Kaya

Amacım Ebubekir Efendi’nin emeklerini küçümsemek değil sadece samimiyetle ekilen tohumların yanlış metotlar kullanılsa da sonunda meyvelerini verebildiğini ispat etmektir. 

Daha önceki yazılarımda resmi tarih yerine seyahatnamelere daha çok güvendiğimi belirtmiştim. Kitabevi Yayınları tarafından neşredilen ve 19. yüzyılın ikinci yarısında yolu kazara Güney Amerika’ya düşen Osmanlı Donanmasına ait Bursa ve İzmir adlı iki Fırkateynde mühendis olarak görev yapan namı diğer Mühendis Faik’in seyahat notlarını içeren Seyahatname-i Bahr-i Muhit adlı eseri okuyunca bir kere daha bu kanaatim pekişti. Şöyle ki; hepimiz Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İslam’la tanışmasında büyük emeği geçen Ebubekir Efendi’yi takdirle anarız. Yolu bu ülkeye düşenler Ebubekir Efendi’yi hatırlatan hatıralarla yüklü olarak dönerler. Seyahatnamemizde yazar, yol üstü uğradıkları Güney Afrika’da Ebubekir Efendi olayına tesadüf etmiş ve bana göre ön yargısız ve çok önemsemeden olayın ayrıntıları hakkında bilgi vermiş. Aşağıda bu bölümü alıntı olarak vermeyi uygun buldum; ancak amacım Ebubekir Efendi’nin emeklerini küçümsemek değil sadece samimiyetle ekilen tohumların yanlış metotlar kullanılsa da sonunda meyvelerini verebildiğini ispat etmektir. (Tabii ki doğru metotlarla daha etkili sonuçlar alınabileceğini göz ardı etmiyoruz.) Ayrıca seyahatnamede okuyacağınız gibi bu olayda yöre halkının da çok masum veya bilinçli olduğu da söylenemez. Bu eserin ortaya koyduğu bir başka gerçek de Ebubekir Efendi’nin Güney Afrika’ya İslam’ı götüren kişi değil yanlış uygulanan dini hayat tarzını düzeltmeye çalışan kişi olduğudur. İşte Mühendis Faik’in yazdıkları:

“Havasının güzelliği ve ılımlılığı nedeniyle (Kap ülkesinin) halkı sağlam, cüsseli ve güler yüzlüdür. Avrupa’dan buraya göçen Felemenk ve İngilizlerden başka Malayi denen asıl halkı, genellikle Habeşlilere benzer, güler yüzlü insanlardır ve tümü Müslüman’dır. Bunlar başlarına kırmızı mendil sararlar. İmam ve hocaları konumunda olanlar, bu mendil üzerine, küçük şemsiye büyüklüğünde hasırdan yapılmış konik bir külah giyerler. Ancak kadınlar örtünmezler, bildiğimiz İngiliz kadınları şeklinde fistanla gezerler.

Ne var ki Müslüman halk, dini meseleleri ve şer’i hükümleri gerektiği gibi bilmezlermiş. Kimileri cenazeleri baş aşağı gömer, kimileri de ramazan-ı şeriflerde boyunlarına birer tükürük hokkası asarlarmış. Daha nice garip adet ve usulleri varmış.

Bundan yirmi yıl önce, içlerinden biri, her nasılsa hacc-ı şerife gitmiş, kendilerinin bozuk inançlarının sonucu olan bazı şeyleri düzelterek memleketine dönmüş ve hemşerilerine keyfiyeti açıklayarak anlatmış. Ama onlar “Biz babalarımızdan ve atalarımızdan böyle gördük. Şimdi sen, herkesin inancını bozacaksın!” demişler. Halk ikiye ayrılarak uzun bir süre birbiriyle çatışmışlar.

Sonunda büyük İngiltere devletinin, bu sorunlarını çözümlemesi, kendilerine İslamiyet’i anlatması, şeriatın hükümlerini öğretmesi, öğüt ve derslerle eğitmesi için, yüce Osmanlı saltanat makamından ricası üzerine, bundan beş-altı yıl önce, ulemadan ve büyük müderrislerden faziletli Ebubekir Efendi tayin buyurularak gönderilmişti.

Ebubekir Efendi, posta vapuruyla İngiltere’ye ve oradan da Ümit Burnu’na gelmişti. Müslüman halk, bu husustan son derece memnun olmuş, Efendi’ye büyük saygı göstermişler ve ağırlamakta hiçbir eksik bırakmamışlar. Ona on odalı bir ev, birkaç hizmetçi vermişler ve kendisine mükemmel bir maaş bağlamışlar. Ama Ebubekir Efendi, şimdiye kadar hiçbirşeye muvaffak olamamıştır. Bunun nedenlerini, maddeler halinde sıralayacağız:

1. Ebubekir Efendi, buraya gelişinden birkaç gün sonra, Müslüman seçkinlerinin, ileri gelenlerinin de bulunduğu bir mecliste “Sizler kafirsiniz, ailelerinizi açık gezdiriyorsunuz!” demiş ve birdenbire söylenen bu söz, onlara çok ağır gelmiştir. Çünkü bunca yıldan beri İngilizlerin terbiyesi nedeniyle özgürlük kazanmışlardır.

2. Eğitim-öğretim için açılan okula devam eden çocuklar, sürekli kötü söz, azar ve şiddete maruz kalmışlar. Çocuklar da anne ve babalarına bu durumdan şikayet edince, herkes çocuğunu Efendi’nin okulundan çekip almıştır.

3. Ebubekir Efendi, burada evlenmek istemiş, Müslümanlar da ileri gelen ailelerden birinin kızını ona vererek evlendirmişler. Ama bir süre sonra Efendi, eşini evinde hapsederek anne-babasının evine gitmesine izin vermemiş. Onlar da yerel hükümete dilekçe vererek şikâyette bulunmuşlar. Bu konu yüzünden Ebubekir Efendi, orada bulunan Osmanlı konsolosuyla bile bozulmuş. Sözün kısası, halk ile Efendi arasında soğukluk ortaya çıkmış.

Müslüman halkın tanınmış ileri gelenleri, biz oraya ulaşınca, kumandamıza bir dilekçe takdim ederek hallerini anlatmış, açıklamışlardır. Bendeniz de bizzat Ebubekir Efendi’nin evine gidip kendisiyle bir hayli görüştüm. Kendisini biraz üzgün gördüğümü belirterek nedenini sorduğumda, halkla geçinemediğini, hatta keyfiyeti Dersaadet’e bildirerek istifanamesini de gönderdiğini belirtti. Kendisi iki kez de gemimize gelmişlerdir.”

Seyahatname sayfalarından bu bölümü okurlarımızla paylaşmak istedim. Afrika’ya ilginin arttığı bu günlerde işe yarayacağı temennisiyle. 


GENÇ'ın Yazısı.