Susma Dünya / Ya Alem La Teskud
Hatice Kübra Korkmaz
“Ya Alem La Teskud”: Dünya Susma! Bunu hep birlikte söylüyorduk, hepimiz biliyorduk ki her şey susma üzerine, susmamızdan kötülüklere alışmamızdan yararlanılarak kuruluyor.
Mütevazi bir tanıklık kitabı olan Bağdat Fragmanı üzerine söyleşi isteğimizi geri çevirmiyor Yıldız Ramazanoğlu. Gençleri geri çevirmek mümkün mü, gençler bizim her şeyimiz diyor. Eskiler sözü aslında göz anlatır derler de doğru söylerler. Yıldız Ramazanoğlu sözlerini unutmamak için söylüyor biz ise payımıza düşeni, gördüğümüz tevazuu aklımıza kazıyarak ayrılıyoruz yanından. Bağdat Fragmanı bir doğu konferansı kitabı değil, derleme bir kitap hiç değil. Zulme birebir tanıklık etmiş, hikâyelerdeki kahramanlara dokunabilmiş, adaletsizliğin ve zulmün sebep olduğu ‘küresel depresyona’ karşı da tüm insanlığı tek bir sözde birleştirmeye davet eden bir kitap.
- Bağdat Fragmanı her hangi bir kitaptan farklı olarak okuyucuyu derinden etkiliyor. Zulüm nerdeyse okuyucuyu oraya götürüyor. Bu kadar dokunmasını, bu kadar hissettirmesini neye bağlıyorsunuz?
- Yazılanlara bir ucundan kısmen de olsa tanık olmuş biri olmanın etkisi ve bereketi olabilir. Bu kitap bu konularda yazılmış metinler arasında gezerek, kitaplardan alıntılar, derlemeler yaparak ortaya çıkmış teorik bir dosya değil. Tanışmalar, görüşmeler ve paylaşmalarla kuruldu. Mütevazi bir tanıklık kitabı. Unutmayalım, unutma, kanıksama, bu yolla suça sessizce iştirak etme, suçu işlemiş olmayalım diye yazıldı. Mülteci kampında bir kadınla göz göze gelip nasılsın demeye utandığınız anda bünyeniz alt üst oluyor, empati yapısal olarak bizi yeniden formatlıyor. Ağır saldırılara uğrayan, hakları yerlerde çiğnenen kardeşlerimizin yayın organlarımızda önümüzden hızla akıp giden sayılara dönüştürülmesinin suçunu üzerinde hissediyor insan. İnsanların ekrandan, vücut ısıları, yüzleri, hikâyeleri, umutları ve hayalleri yokmuş gibi hızla geçirilmesi çok büyük bir şiddet. Bütün insani duygularımızı öldürüyor. Ruhsuz görüntülere, sayılara, yüzleri, kalpleri, ev içlerinin uğradığı tarümarı, doğum günü fotoğraflarını eklemeyi öğrendim bu yolculuklarda. Başlangıç olarak bunu yapmalıyız hiç değilse.
- “Yeryüzünde zulüm var, komşu ülkelerde müslümanlar işkence görüyorlar, buna bir itirazın olması gerek ayrıca hiçbir itirazın da küçümsenmemesi gerek”, kitapta geçen ifade ile öyle bir söz üretilmeli ki bu söz yeryüzündeki tüm insanları içine alsın, tek bir insan dahi dışarıda bırakılmasın! Bağdat Fragmanı bu niyetle yazıldı diyebilir miyiz?
- Suriye sınırındaki Lübnan mülteci kamplarını ziyaret ettiğimiz, hatta bombalara rağmen Lübnan’a geçmeye çalıştığımız bir seyahatimiz olmuştu. Sonra izin verilmeyince Şam’a dönüp orada meclisin önünde gösteri yaptık Arap gençlerle beraber. Otobüste ortak bir slogan üretmeye çalıştık, Sevgili Sefer Turan ve eşi Hasibe Turan’ın Arapça destekleriyle. “Ya alem la teskud”: Dünya susma! Bunu hep birlikte söylüyorduk, hepimiz biliyorduk ki her şey susma üzerine, susmamızdan kötülüklere alışmamızdan yararlanılarak kuruluyor. Bazı yerlerde bazı acıların yaşanması neredeyse uygun görülür hale geldi. İşte burası Filistin’dir, dolayısıyla her gün burada sekiz –on gerekirse yüzlerce insanın öldürülmesi, bu güzel insanların yaklaşık elli seneden fazla bir zamandan beri Açıkhava cezaevlerine dönüştürülmüş şehirlerinde işkence ve kuşatma altında yaşamaları sanki çok doğal. Bizim için çok ağır olan onlar için katlanılabilir alışılmış bir durum gibi. Ben Filistin halkının bütün bu acılara sabrettikleri, direndikleri yetmiyormuş gibi, bir de İslam dünyasının aldırmazlığına, bizim unutmamıza, kanıksamamıza, çürümüşlüğümüze katlandıkları için gerçekten topluca cennete gideceklerini düşünüyorum. Filistinlilerin Allah tarafından çok özel olarak beslendiklerini, yaşananları tolere etmek için Allah’ın onlara fazladan, özel bir güç verdiğini kabul ediyorum. Zaten bunu onlarla göz göze geldikçe hissediyorsunuz, onların başına gelen her felakette nihai anlamda kazanan onlar, kaybeden biz oluyoruz.
- Duruşun, susmamanın değişik bir halini barışarockta gördük. Özellikle bazı gençler müzikle bir direnişin olacağına inanıyor. Bundan yola çıkarak gençlerin itirazla ilgili yeni bir cümle kurmak gerek midir, bu anlamda gençlere ne kadar hitap ediliyor?
- İslami kesimde gençlerin halet-i ruhiyesinin tam olarak kavrandığını, beklentilerine cevap verilebildiğine inanmıyorum. Bu cevaplar vahyi merkeze alarak, İslami birikime yaslanarak bu konuda sağlam bir duruş sergileyerek olacak. Evet ama aynı zamanda esneklik ve özgüven içinde dünyada olup biten bütün gelişmelere, insanlık adına üretilen her şeye ve bu kim tarafından ve nerede üretilirse üretilsin kendimizi sonuna kadar açmak, antenlerimizi açık tutmak, her güzeli gocunmadan kendimize katabilmekle olur. Gözümüzü dört açıp bu insanlarla da iletişime geçmemiz, samimi bir şekilde bu saldırganlıklara, işgallere karşı durmaya çalışan gruplarla dayanışmamız gerekir. Kırmızı çizgilerimizi koruyarak ve açık yüreklilikle konuşarak tabii. Allah nurunu tamamlayacak amenna, ama kendi içimize dönüp baktığımız zaman bu çorbada bizim tuzumuz ne olacak, kendimize biçmemiz gereken misyon ne? Sanat siyaset işbirliği ve dayanışma adına dünyada üretilen her iyi ve vahye tanıklık eden şeyle çok yakından ilgilenmemiz lazım. Gönül ister ki Genç Dergi ABD’de İslam’a dönüş yapmış caz sanatçılarını bulsun, çağırsın, müziklerini getirsin. Sadece birkaç müzisyenle yetinmeyelim, önden giden yol almış herkes bizim bir parçamız. Ve daha bir sürü şey. Dünyada insanlık adına nerede ne söyleniyorsa, nerede ne resmediliyorsa, nerede hangi şarkı yapılıyorsa onların vahiy serpintilerinden etkilendiklerini düşünüyorum, o ışığın yansıması.
- Kitapta çarpıcı değerlendirmeler, hikayeler var sizin deyiminizle. Dokunabildiğimiz hikayeler. Mesela bana çok çarpıcı gelenlerden birisi de Yahudi çocuklar bomba atılmadan bir iki gün önce getiriliyor ve bombaların üstüne “ölümünüze sevgiyle” diye yazdırılıyor. Bunu yaparak aslında kendi geleceklerini bombalıyorlar.
- Bu hastalığın boyutlarını gösteriyor. Filistin meselesi yüzünden buradan yeryüzüne zehirli bir gaz dağılıyor. Bütün dünyada küresel anlamda bir adaletsizliğe yol açmanın başlangıç yeri. Kötülüğün ve haksızlığın buradan yayıldığını düşünüyorum ben. Dünyayı depresyona sokan yalanlar zinciri. Dibe vurma noktası. Bütün kavimler gibi Ahsen-i takvim üzere yaratılan Yahudi halkının Batının verdiği rolü kabul etmesi ve biz yaşarken gözümüze bakarak olan hadiseler insanlığın bahtsızlığı. Çocuklarının kalplerini öldürmeleri yaşadıkları kötülükleri ilk fırsatta tekrarlamaları gelecek nesillerinin de önünü tıkıyor, kanatlarını kırıyor uzun vadede.
GENÇ'ın Yazısı.