Hatice Yaltırak

Aliya, bombaların altında aşkı yaşamaktan çekinmemektir. Aşkı ve özgürlük hissini öğrenmektir. İnsanın muhafızı olan vicdanı hareket noktası yapmaktır. “Gözlerin karanlıktan korktuğu yere yüzünü çevirmek” ve şefkat mavisi gözlerle karanlığı aydınlığa boyamaktır. Ve Aliya biraz Rahman, biraz Alak suresi okumaktır.

Bir savaş vardı. Çetnik diye sevimsiz bir kelime dolaşıyordu ortalıklarda. Bir de söylendi mi yüzlere hüzün ve aydınlık seren başka bir kelime: Boşnak. Çevremdeki herkes lanet yağdırıyordu çetniklere. Yardımlar toplanıyordu Boşnaklara ulaştırmak üzere. Sonra o savaştan kaçarak ülkesini terk etmek zorunda kalan küçük bir Boşnak kızı ailesiyle birlikte halamın evinde karşıma çıkıyordu. İlgimizi biraz esirgesek, o insanın içini görmek istermiş gibi bakan gözleriyle –belki de bildiği birkaç Türkçe cümleden biriyle- sürekli aynı soruyu soruyordu: “beni sevmiyor musun?” Çocuk halimizle bile onu incitmememiz gerektiğini hissediyorduk.

İşte o zamanlarda kulağıma belli aralıklarla çalınan bir isimdi Aliya İzzetbegoviç. Sonra büyüdüm ve yazdıklarıyla kalbime iyi gelip zihnimi toparlayan sıkı adamlardan dinledim onu; kitaplarıyla tanıştım. Ve artık benim de onunla ilgili kuracak cümlelerim var.

Aliya kim sorusuna karşılık olarak kuracağım ilk cümle neşeli direnişin Bosna temsilcisi olur herhalde. Kar taneleri eşliğinde duaya açılmış bir çift el... Asil. Direnişçi. Vakar sahibi. Merhametli. Cesur. Mütevazı. Tefekkür eden. Dürüst. Umutlu. Hep umutlu. El-Hakk Müslüman yani! Evet, evet! Denklem budur: Aliya = Müslüman

...

“Korkma bize hiçbir şey olmayacak”

Bir adam bir kadının ellerini tutup, gözlerinin içine bakarak ona bu cümleyi söylerse hiçbir şeyden korkmaz o kadın.

İşte Aliya, bombaların altında aşkı yaşamaktan çekinmemektir.

Aşkı ve özgürlük hissini öğrenmektir. İnsanın muhafızı olan vicdanı hareket noktası yapmaktır. “Gözlerin karanlıktan korktuğu yere yüzünü çevirmek” ve şefkat mavisi gözlerle karanlığı aydınlığa boyamaktır.

Ve Aliya biraz Rahman, biraz Alak suresi okumaktır.

Hep bir üçüncü yol bulmuş; lügatinde üçüncü yol, direnmenin eş anlamlısı olarak yazan; direnişin tam kalbinde duran bir adam.

İslam geleneğinin içine doğmuş ama bununla yetinmeyip derya içreyken deryayı keşfedebilmeyi başarmış bir Müslüman.

Kendine rol model arayan gençler için keşfedilmeyi bekliyor Aliya.

En çok üstünde durmamız gereken husus belki de onun ideallerinden hiç kaygılanmamış olması. İslami kimliğini sergilemekten çekinmedi, inancından taviz vermedi. Saraybosna’daki duruşu nasılsa, Budapeşte’de ki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’ndeki kadeh kaldırma ritüelindeki duruşu da öyleydi.

Halkına, esirlere yapacakları muamelede düşmanlarını öğretmen edinmemeleri gerektiğini öğretti ve de ötekini anlayarak yaşamayı. Başı önüne eğilmedi; çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedi.

Soyut resimde de çok başarılıydı bence. Duruşuyla erdemin ve cesaretin resmini çizmek her babayiğidin harcı değildir.

Eğilmek zorunda bırakıldığım her an o aklıma düşüyor ve kalbim cesaret buluyor. Modern zamanlarda da ahlaklı olunabileceğine dair inancımı diri tuttuğu için de ona minnettarım.

Onunla ilgili kıt aklımın en çok almadığı şey de şu:

Sen nasıl bir adamsın ki, onca eziyetten sonra kimseden nefret etmediğini söylersin. Kalbin nasıl katılaşmadan kalabilmiştir onca katliama rağmen? Peygamber(s.a.v.)’e yakın durmaya çalışmak böyle bir şey demek ki. “İnsanların kendilerinden değil, günahlarından nefret ediniz” diyen Peygamber(s.a.v.)’e...

Boşa yazıyorum aslında tüm bunları. Selahattin Yusuf, Bilge Kral için kurulabilecek en iyi cümleyi kurmuş zaten: “Sana dünyanın bütün dillerinde ‘komutanım’ demek isterdim”

Ben de. 


GENÇ'ın Yazısı.