Yusuf Deren

İlhan Berk çoğu şiirle geçmiş doksan yılın ardından bu dünyadan ayrıldı. İyi bir şair, bu ülkede sanat zevki en gelişmiş insanlardan biriydi. Aynı zamanda ressamdı da. Doğayı, çevreyi, hayvanları, şifalı otlar kitabı (YKY) yazacak kadar bitkileri tanırdı. Onun için dünyadaki her şey şiirin malzemesiydi. Uzun yaşadı, iyi yaşadı. Tüm bunlar yine de İlhan Berk’i benim ölüm yapmıyor. 

28 Ağustos 2008. İlhan Berk öldü. Yıllar önce Uzun Bir Adam’ı okumuştum. Oradan “tanrıtanımaz” biri olarak kalmış aklımda. Onun için önce şöyle yazdım:

“Ölüleri iyi bir şekilde anmak gerek. Ama her ölüyü değil. Burada ölçü Peygamberimizin “Ölülerinizi hayırla yâd ediniz” sözü olmalı. Bu anlamda İlhan Berk…”

Sonra baktım ki söz kötü bir noktaya doğru gidiyor, ifadeleri biraz törpüleyeyim dedim:

İlhan Berk çoğu şiirle geçmiş doksan yılın ardından bu dünyadan ayrıldı. İyi bir şair, bu ülkede sanat zevki en gelişmiş insanlardan biriydi. Aynı zamanda ressamdı da. Doğayı, çevreyi, hayvanları, Şifalı Otlar Kitabı (YKY) yazacak kadar bitkileri tanırdı. Onun için dünyadaki her şey şiirin malzemesiydi. Uzun yaşadı, iyi yaşadı.

Tüm bunlar yine de İlhan Berk’i benim ölüm yapmıyor. Yani “ölülerinizi hayırla yâd ediniz” düsturuna uymak zorunda hissetmiyorum kendimi. Bilmiyorum, belki imanlı gitmiştir. Belki Allah’ın sevgili bir kuludur. Bunlar bana malum olmayan, Allah’ın bildiği şeyler. Ben sadece ardında bıraktıklarına (düzyazı, şiir) göre karar verebilirim.

İlhan Berk’in maddi manevi her şeyi şiirin konusu yapması şüphesiz iyi bir şey. Ancak dini metinleri sadece şiir için okumak bana büyük bir nasipsizlik gibi geliyor:

“Şiirden tıs yok, durdu. Nasıl kımıldatmalı, nereden çıkarmalı? Beklemeli. Onu yapmıyor muyum nicedir? Bol bol okuyorum gene tıs yok. Kur’an ile Kutsal Kitap bir yıldır yanı başımda duruyor. Rastgele orasından burasından açıp okuyorum. Okuduklarımdan bir süredir tat alamıyorum. Belki de keyif için okumadığımdan bu. Kim bilir? Okumanın bir amacı olmamalı. Keyiflenmek yetmeli. Bunu pek yapamıyorum işte. Yazmak için okuyorum. Bana bir şiir ucu sunsun, açsın diye. Kıpırda umudum, ayağa kalk!” (Ben İlhan Berk’in Defteriyim, Alkım, sayfa 75)

Ama sonra Şifalı Otlar Kitabı’nda şu satırları okuyunca hepten kafam karıştı:

“Bu yeryüzü ki senindir, başkaca hiç kimsenin değildir ve orasını denizler, karalar, ormanlar, göklerle çevirip bütün yaratıkların, bütün canlı cansızın yurdu yapıp hepsinin de zengin demeyip fakir demeyip güzel hallerini alınlarına yazıp türlü nimetlere de boğup o yüzü nice güneşler görmüş adı güzel Muhammed’i ve de onunla her sayfası güzel harflerle donanmış kitaplar kitabı Kuran’ı da yol göstersin diye bu dünya denen –çatısız, direksiz– yere indirip sonra da kullarının günleri çeşitli bitkiler, hayvanlarla bu dünyada –eski bir ev sahibi gibi– güzel sağlık içinde geçsin diye ‘Lokman’a hikmet verdik’ deyip, her şeyi de bizim kılıp o güzeller güzeli yukarıki yerine çekildin.

Sözüm şudur ki, ben senin zaif, değersiz bir kulunum. Yaşım uzayıp altmış ikiye geldi. On yıldır bir ot cenneti olan Halikarnassos’ta, her şeyden elimi ayağımı çekmiş yaşayıp giderken, otlar pirimiz Lokman Hekim’e merak sarıp –onun elimden tutmasıyla da– senin: ‘Hiçbir dert indirmedik ki devasını da indirmiş olmayalım’ diye buyurduğun güzel sözüne uyup otları –o dilsiz kullarını– yine senden kuvvet alıp anlatmak istedim. Dedim ki otların soy kütüğünü söyleyeyim de bu dünya –ki senin bir kitabındır– daha bir anlaşılsın, değerini daha bir bilelim. Hem sen de ‘Göklerde ve yerde neler var! Bir baksanıza!’ demedin mi? Bunun ne denli güç bir iş olduğunu bilmez değilim; ama sana sığınıp senin biricik kulun Lokman Hekim’in de elini öpüp bu güç işimi başaracağıma inandım. Bunun için, benim, ben fakir İlhan Berk’in, otlar dünyasındaki bu ilk seferinde elinden tut ki, bu yolculuk ona uzun gelmesin.” (YKY’de 1. baskı 2004)

En iyisi bilinmezi zorlamamak, haddi aşmamak. İmanlı gittiyse Allah taksiratını affetsin. Hülasa, şiir önemli bir adamını kaybetti. İkinci Yeni’yi sadece İlhan Berk, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Turgut Uyar ile sınırlı tutarsak, geride sadece Sezai Karakoç kaldı. Allah uzun ömür versin... 


GENÇ'ın Yazısı.