Kişisel Gelişim ama Öğrenerek ve Tatbik Ederek: Ta`lîmü`l-Müteallim
M. Nedim Tan
Öyle görünüyor ki, ilim, medeniyetimizi doğrudan anlatan kavramlardan. İslâm, bir ilim medeni-yetidir aynı zamanda: Bilenle bilmeyenin asla bir olamayacağını (Zümer, 39/9), manevî üstünlüklerin ancak ilim sahiplerine nasip edileceğini (Mücâdele, 58/11) ve Allah’a layıkınca saygı gösterenlerin ancak ilim sahipleri olduğunu (Fâtır, 35/28) bizlere bildiren, bildiğini hayatına tatbik etmeyenin meyvesiz ağaç gibi sayıldığını öğreten bir medeniyet... Peygamber Efendimiz’e hitaben “Rabbim, ilmimi artır diye duâda bulun” (Tâhâ, 20/114) şeklinde emredilmesi de ilmin önemine ilahî bir işaret sayılmış ve denilmiştir ki: “Eğer ilimden daha yüce bir şey olsaydı onu istemekle emrolunurdu, şu halde kıymetçe ilimden yüce başka bir şey yoktur.”
Burada ilim, sadece bilimsel-teknolojik anlamıyla ya da pozitif bilimlerin serpilip gelişmesi ile sı-nırlı değil elbette, aynı zamanda ahlakla, insanın iç âlemiyle, dünya ve âhiret saadetiyle de ilgili. Bugün için bizler, akademik şartlanmaların koyulaşan gölgesi altında ilmin bu tarafını unutmak üzereyiz. Halbuki ilm-i nâfi’ diye bir kavramımız vardır, yani insana hem bu dünyada hem âhiret âleminde fayda veren, onu mut-luluğa erdiren ilim. Düşünce tarihimiz, insanın fayda veren ilme nasıl erişeceğini, bu yolda insana hangi huy ve tavırların eşlik edeceğini anlatan güzide eserlerle doludur.
İşte XII. yüzyıl âlimlerinden Burhaneddin ez-Zernûcî’nin yüzyıllarca el kitabı olarak okutulmuş özlü eseri Ta’lîmü’l-Müteallim de bu kıymetli eserlerden. İlim öğrenen, ilme talip olan kimseye bir rehber mahiyetindeki eser, iyi niyet, alçakgönüllülük, sabır ve istikrar, samimiyet ve hürmet, tevekkül ve zorlukla-ra tahammül, şefkat ve merhamet gibi ilim yolunda insana yoldaş olması gereken ahlakî nitelikleri muha-tabına anlatıyor. Bir metod, bir yol-yordam, bir ahlakî incelik ortaya koyuyor ve biz bu metodun sunduk-larını bugün “araştırma teknikleri”, “eğitim-öğretim kılavuzu” ya da “bilimsel etik” cinsinden yazılmış el kitaplarında hiçbir şekilde bulamıyoruz. İlkelere odaklanmış, bilgi kaynakları ile ilişkisini sorgulamış, ahla-kın vazgeçilmezliğinin ayırdına varmış bir zihnin böylesi bir eserden alacağı çok şey var. İşte asla eskime-yen, çünkü üzerinden zaman geçmeyen o ilkelerden bazıları:
“İlmin en üstünü, kişinin içinde bulunduğu hali bilmesi, amelin en üstünü, kişinin içinde bulunduğu hali hayırlı bir istikamet üzere muhafaza etmesidir.” “İlmin üstünlüğü hiç kimseye gizli olmayıp, aşikardır. Çünkü, ilim insana mahsustur. İlimden başka tüm niteliklerde insanla hayvan müşterek iken, ilim müstesnadır. Allah katında saadet ve keremi hak etmeye, Allah’a olan sorumluluğun bilincine ererek güzel bir hayat sürmeye sebep olmasından ötürü ilim, merte-bece bu denli yüksektir.”
“Allah’a tevekkül, O’na yönelme, O’na saygı duyma, hükmüne râzı olma gibi kalbe ait halleri bilmek; aynı şekilde cömertlik ve cimrilik, korkaklık ve cesaret, kibir ve tevazu, iffet, israf ve yerli yerince harcamak gibi ahlakî nitelikler hakkında bilgi sahibi olmak kişinin üzerine bir farzdır.”
“Nice işler vardır ki dünyaya ait olarak görünürler, fakat niyetin güzelliğinden ötürü âhiret işlerinden olurlar. Nice işler de vardır ki âhirete ait olarak görünürler, fakat niyetin kötülüğünden ötürü dünya işlerinden olurlar.”
“İlim öğrenmeye niyet eden kimsenin maksadı Allah’ın rızâsına ermek, âhiret yurdunu elde etmek, ken-disinde ve diğer insanlarda olabilecek her türlü cehaleti gidermek, dine hayat vermek ve İslâm’ın deva-mına hizmet etmek olmalıdır.”
“İlme talip olan kimse, diliyle, kalbiyle ve diğer uzuvlarıyla Allah’a şükür vazifesini yerine getirmeli, anla-mayı, bilgiyi ve başarıyı Allah’tan bilmeli, sürekli duâ etmek suretiyle Allah’tan hidayet istemelidir.”
GENÇ'ın Yazısı.