Herkesin gönlünde onu Allah yolundan alıkoyacak bir ibriği vardır. Allah Teala Hazretleri gönlümüzden ibrikleri çıkartmayı hepimize nasip etsin...

Muhyidin İbn Arabi Hazretleri gençlik yıllarında henüz tasavvufla ilgilenmiyorken, bir işi için Bağdat’a uzun bir yolculuğa çıkar.

Yolda bir adama misafir olur. Adam ne tarafa yolculuk yaptığını sorar. O da: Bağdat’a doğru gidiyorum deyince, adam çok sevinir ve “benim orada çok sevdiğim bir Allah adamı vardır. Onun yanına uğrayıp benim için nasihat etmesini rica eder misin?” der.

Muhyidin İbn Arabi Hazretleri, tabi zaten oraya da gidiyorum. İnşallah uğrarım der. Yolculuk devam eder. İbn Arabi Hazretleri Bağdat’a varır. Kendi işlerini gördükten sonra, şu dervişin dediği zata bir uğrayayım diye düşünür ve o adrese uğrar. Bir de bakar ki, kapıda nöbetçiler ve bir sürü hizmetçileri olan ulu bir konak! Derdini nöbetçilere anlatır. O zatın kendisini kabul edeceği haber verilir. İçeri girer ve o zatla tanışır. Sohbet ederler, sonra İbn Arabi Hazretleri dervişten bahseder. O zat, dervişi tanır. Muhyidin İbn Arabi Hazretleri müsaade istemeden önce dervişin kendisinden nasihat istediğini söyler.

O mübarek zat bir süre murakabeye daldıktan sonra başını kaldırır ve: “Söyle ona dünyayı gönlünden çıkarsın” deyince, Muhyidin İbn Arabi Hazretleri şaşırır ama bir şey söylemez ve oradan ayrılır.

Günlerce süren yolculuktan sonra tekrar o dervişin oturduğu sazdan kulübeye varır. Onunla hoş beşten sonra derviş: O mübarek zat bana nasihat etti mi? diye heyecanla sorar.

Muhyidin İbn Arabi Hazretleri: Evet sana nasihat etti. Dedi ki: “Söyle ona dünyayı gönlünden çıkarsın” deyince derviş bir nâra atar ve oracıkta bayılır!.. Ayıldıktan sonra Muhyidin İbn Arabi Hazretleri onun bu haline hayret ederek der ki: “Ben bu işten bir şey anlamadım. Sana dünyayı gönlünden çıkartsın diyen zat, ihtişam içerisinde nöbetçileri, hizmetçileri olan ulu bir konakta yaşıyor...”

Sonra da senin gibi hiç bir şeyi olmayan bir dervişe “dünyayı gönlünden çıkartsın” diyor. Sen de bu hale düşüyorsun, bu işteki sır nedir? Bana da söyle.” Derviş, derin bir ah çektikten sonra: “İşte sen de gördün, benim dünya adına neredeyse hiç bir şeyim yok. Geçimimi dereden balık tutarak temin ediyorum, sazdan yapılmış kulübemde ise abdest almak için kullandığım bir ibriğim var. Lakin ben ne zaman namaza dursam, zikre ibadete yönelsem bütün varlığım olan o ibrik kaybolur mu? Yoldan geçen birisi onu alır mı? düşüncesi benim kalbimi sürekli meşgul eder. O zat bir sürü dünya malına sahip iken hiç bir malı onunla Allah arasına girmezken, benim üç kuruşluk ibriğim bana perde olup Allah’la arama girer... Onun için O mübarek zat bana bu nasihatte bulunmuş” der. İşte bu hadise Muhyidin İbn Arabi Hazretlerinin gönlünde büyük fırtınalar kopmasına ve tasavvuf yoluna girmesine sebep olur.

Şunu unutmamak gerekir ki herkesin gönlünde onu Allah yolundan alıkoyacak bir ibriği vardır. Allah Teala Hazretleri gönlümüzden ibrikleri çıkartmayı hepimize nasip etsin... Amin.


Alican Tatlı'ın Yazısı.