“Âmin âmin desin hep birden yiğitler / Allahuekber gökten şehitler” demiş şair. Peki ya yiğitler neden hep birden âmin desin? Neden namazda her Fatiha’dan sonra âmin diyoruz. Âmin’in kelime manası nedir, namazlardaki işlevi nedir?

Âmin kelimesinin kökeni konusunda dilciler arasında ihtilaf vardır. Bazıları Arapça olduğunu iddia ederken bazıları diğer Sami dillerden Arapçaya geçmiş olduğunu düşünmektedir. Nereden gelmiş olursa olsun baktığımızda bütün dinlerde değişik telaffuzlarla âmin dua hatimesi olarak kullanılmaktadır. İlim adamları bu söyleyişin yalnızca tevhid dinlerinde bulunduğunu tespit etmişlerdir. Kelimenin ilk defa Tevrat’ta görüldüğü bilinmektedir. Buna dayanak bir hadiste Hz. Peygamber’in şöyle dediğinin rivayet olunmasıdır: “Bana namazda olsun duadan sonra olsun Allah tarafından âmin demek nimeti verildi. Bu Musa müstesna benden önce kimseye verilmemişti; Musa dua eder Harun da âmin derdi. Siz de duanızı âmin ile bitiriniz! Bu suretle Allah onu kabul eder.”

Âmin kelimesinin yemîn “sağ taraf, doğru, inanılır, güvenilir” kelimesiyle de bir ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Bilindiği gibi yemin ederken sağ elimizi kaldırır ve kitaba sağ el ile basarız. Bu hareket yeminimizin pekiştirilmesini sağlar. Yine amin kelimesinin pekiştirme anlamına uygun şekilde emin kelimesiyle de ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Emin de “inanılan, güvenilen”dir; yani pekiştirilmiş olandır.

Âmin her zaman Allah’a nida (seslenme) olarak kullanıldığı için başındaki a uzun söylenmektedir. Bu uzunluk kelimeye nida anlamı katmaktadır.

Peki ya âmin derken biz Türkçe ne anlayalım diye sorulsa şu üç kelime karşılık olabilir: “Kabul olsun, kabul buyur, öyle olsun.” Namazda Fatiha’dan sonra âmin derken bu üç kelimeyi düşünerek demeyi deneyin; bence kalbiniz çok daha içten diyecek.


Selim Tiryakiol'ın Yazısı.