Nur-ı Hüdadan Bir Taç: Edeb
Şairin “Edeb bir tac imiş nur-ı Hüdadan / Giy ol tacı emin ol her beladan” dediği edeb, elbette her kelime gibi sadece bu beyitteki anlamıyla kullanılmıyor. Edeb için biraz kazı çalışması yapacak olursak ilk olarak “ziyafete davet etmek” anlamı önümüze çıkıyor. Bunun yanında “iyi tutum, incelik ve kibarlık, hayranlık ve takdir” gibi anlamları da zikretmeliyiz. Bütün Arap dilcileri edeb kelimesini edb kökünden getirirken bazı müsteşrikler de “sünnet” köküne bağlıyor. Sünnet yani sonraki nesiller için birer kural olan gelenekler. Cahiliye Araplarına göre ise edeb “kişinin takip etmek zorunda olduğu eski gelenekler” imiş.
Kur’an-ı Kerim’de de edeb “âdet, alışkanlık, eskilerin uygulamaları” anlamlarında çeşitli ayetlerde geçiyor. Sözlük yazarlarının edebin kökündeki “davet” anlamı ile sonradan kazandığı “iyi alışkanlıklar” anlamı arasında münasebet kurmak için faydalandıkları bir hadiste “Gerçekten bu Kur’an Allah’ın bir sofrasıdır. Onun sofrasından gücünüz yettiğince bilgi toplamaya çalışın” denilmektedir. Başka bir hadiste de Kur’an’dan “Allah’ın edebi” diye bahsedilmektedir.
Daha sonraları edeb eski anlamlarının yanında “bir şey hakkında bilgi”, aynı kökten gelen te’dîb “birini bir konuda bilgilendirme”, edîb ise “bir şey hakkında bilgilendirilmiş kişi” anlamında kullanılmaya başlandı. Hz. Peygamber, çeşitli kabilelerin lehçelerini nasıl anlayabildiği bir soruya şöyle yanıt verdi: “Beni Rabbim eğitti (eddebenî) ve eğitimimi (te’dîbî) en iyi şekilde yaptı.”
İlmi çalışmalarda ise edeb, nahiv, şiir vb. ilimler için kullanılır oldu. Bu tür ilimlere “ulûmü’l-edeb” denildi. Yolu Medine’de Mescid-i Nebevî kütüphanesine düşenler ulûmü’l-edeb rafında Arapça sarf, nahiv ve şiir kitaplarını bugün dahi görecektir. İslamî dönemde ilmi çalışmalardaki bu anlamının yanında edeb “güzelliği dolayısıyla insanı şaşırtan, takdirini kazanan şey” terim anlamında da kullanılır oldu. Edebin en güzel tariflerinden birini Muhammed b. Tayyib el-Fâsî yaptı: “Ona sahip olan kişiyi küçük düşürücü durumlardan koruyan meleke.”
Tasavvufi gelenekle de birlikte edeb ahlaki boyutta düşünülmeye başlandı. İbn Kuteybe’nin Edebü’l-kâtib adlı eserinde bir “dilin edeplendirilmesi.” bir de “nefsin edeplendirilmesi”nden söz edilerek kişinin dilini edeblendirmeden yani edebiyat ve dilbilimlerinde eğitilmeden önce nefsini edeplendirmesi, ahlakını güzelleştirmesi gerektiği, nefsin edeplendirilmesinin de iffet, hilim, sabır, gerçeğe saygı, vakar, merhamet gibi erdemlerle mümkün olduğu anlatılır.
Edeb başlığıyla yazılan kitapların, kişinin başarılı ve mutlu olabilmesi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için faydalı öğütler veren ve umumiyetle iyi bir ahlak eğitimini amaçlayan bilgileri içerdiğini zikretmekte fayda var. Edeb kitaplarının en değerli örneği Gazzali’nin İhya’u Ulûmi’d-din adlı eseridir. Eserde öğrenci-öğretmen ilişkisi, ibadetler, dua ve Kur’an okuma gibi dini faaliyetlerin manevi ve ahlaki tarafı, yeme-içme, evlenme ve aile hayatı, iş hayatı, uzlaşma, kardeşlik, arkadaşlık gibi sosyal ilişkiler ele alınmaktadır.
Edeb, bütün bu anlamlarının yanında İslam toplumunda aydın olabilmek için gerekli bilgileri ve genel kültürü ifade eden bir terim olarak da kullanılmış, bu şekilde özellikle Arap-İslam kültüründe edebin Türkçedeki edebiyat, Batı dillerindeki literature anlamında kullanımı da yaygınlaşmış.
Selim Tiryakiol'ın Yazısı.