Dert, Farsça bir kelime. Kelimeyi biz çekmek fiili ile birlikte kullanmışız. Bu seçim boşuna olmasa gerek. Dert uzun süre yaşanan bir şey olsa gerek ki tahammül etmeyi, zorlanmayı, sabretmeyi çağrıştıran bir fiil tercih etmişiz. Dert uzun süre olmasa da yoğun yaşanan bir şey da olabilir. O kadar yoğun ki bir ömür gibi geliyor insana. Hatta bütün bu anlamlardan mülhem şarkıda “dertler derya olmuş” demişiz. Derya, büyük denizdir. Büyük, çok, ya da geniş olan her şeyi derya ile anlatmayı severiz. Mübalağalarda çoğu zaman deryayı kullanırız.

Dert kendi içimizde merhale merhale çoğalttığımız bir şey de olabilir. Bu sebepten olsa gerek sonrasında “len” ekini getirip dertlenmek demişiz. Kederlenmek ve çiçeklenmek de buna benziyor. Örneklere baktığımızda hepsinde ortak olan özellik kendi kendinelik. İnsan derdi kendi kendisine buluyor, yine onu kendi kendisine çoğaltıyor. Bu tür duygular bir kere girince insanın kalbine büyür de büyür. Onu durdurmak zordur. Bu yüzden sanki bir illete yakalanmış gibi “çekmek” demişiz ya. Eğer istediğimiz zaman durdurabilseydik, kaçınılmaz olmasaydı, kalbimizden söküp atardık onu. Madem ki dert kaçınılmaz, o hâlde kendimize çekilmeye değecek bir dert bulalım.


Selim Tiryakiol'ın Yazısı.