Savaşla Güçlü Kazanır Barışla Hepimiz
Enzo Ikah’ın hepimizi derinden sarsabilecek potansiyele sahip, ilginç bir hayat öyküsü var. Sorbonne’da psikoloji master yaptıktan sonra ülkesi Kongo’ya döndüğünde, koltan madeninden dolayı oluşan zulme itiraz ettiği için hapis yatmış, işkence görmüş. Sonra tuhaf bir şekilde yolu Türkiye’ye düşmüş. Çok iyi bir müzisyen. “Maalesef bazı Türkler benden saat satmamı bekliyor. Ben bundan çok daha fazlasını yaparak faydalı olmak istiyorum” diyor. Buyurun, hikayesini beraber dinleyelim.
Bize hayat hikayenizi anlatabilir misiniz? Nasıl bir ortamda doğdunuz büyüdünüz? Aileniz nasıldı? Nerelerde eğitim gördünüz?
Küçük Lorenzo Ikah, İtalya’da doğdu. 4 aylık iken anne ve babamı kaybettim. Babam Kongo başbakanının pilotuydu ve sabotaja kurban gitti. Politik sebeplerden öldü yani. Aynı uçakta annem de hostesti. 5 yaşına kadar Vatikan’da kaldım. Hükûmet ailemize ait bütün eşyalara el koyunca anneannem beni yanına çağırdı ve onun yaşadığı köye gittim. 17 yaşıma kadar burada kaldım. Olanların çok farkında değildim, uzun bir süre anneanneme “anne” demişim. Çok zor bir süreçti.
Müziğe ne zaman başladınız? Kongo’da meşhur bir müzisyenmişsiniz.
Köyde ortaokul olmadığından dolayı yatılı okula gittim. 11 yaşımdaydım. Bir gün okulda kavga çıkardım, İsveçli müdürümüz bana atölyeyi temizleme cezası verdi. Temizlemek için orada bulunan bir şeyi kaldırdım, “poo” diye ses çıkardı, bir daha dokundum yine aynı ses. Çok sevdim o sesi. Temizlik bitince müdüre o aletin adını sordum, “akordeon” dedi, “çalmak ister misin?” diye sordu. Altı ay sonra korodaydım. Ancak akordeon çok ağırdı, zorlandığım için artık çalmak istemiyordum. Müdürün çalmamı teşvik için verdiği şekerlere de hayır diyemiyordum. Bir gün müdür bana akordeona benzeyen ama oturarak çalınan bir müzik aleti gösterdi, piyanoymuş. Onu çalmayı öğrendim. Derken atölyede bulduğum gitarı kendi kendime çalmayı öğrendim. Bir yıl sonra, 50 kişilik bir koroyu yönetiyordum.
Okul bitince Fransa’ya gittiniz...
Evet, eğitim için Fransa’ya, Paris Sorbonne Üniversitesi’ne gittim. Psikoloji bölümünden mezun oldum. Tekrar Kongo’ya döndüm ama bazı adaletsizlikler gözüme çarptı. Ayrılmak zorunda kaldım oradan.
Neden Kongo’dan ayrıldınız? Bu süreçte neler oldu?
Anneannem bana derdi ki, hayat ancak başka insanların hayatını güzelleştirdiğin zaman güzeldir. Ben de hep buna inandım. Koltan madeni tarlasına gittiğimde çocukların nasıl öldüğünü gördüm. Koltan, bu bölgede çıkan önemli bir madendir. Dünya üzerinde koltanın yaklaşık yüzde 80’i Kongo Cumhuriyeti’nde bulunuyor. Yaklaşık diyorum çünkü yasa ve kayıt dışı çok fazla maden işletiliyor. Batılı firmalar koltan madenlerini ellerinde tutan çetelerle işbirliği yapıyorlar. Bu çeteler akıl ve vicdan dışı, vahşete varacak yöntemlerle insanları çalıştırıyorlar. Rüşvetlerini alan devlet görevlileri de buna göz yumuyor. Sanayi devriminden bu yana, bölgedeki insanlar rahat ve konforlu bir hayat yaşayamadılar.
Koltan maddesi pek çok teknolojik cihaz için olmazsa olmaz bir şey. Cep telefonları, video oyun cihazları, DVD oynatıcılar, bilgisayarlar vs. Bu tip cihazlardaki enerji depolamayı sağlayan kapasitörlerin ham maddesi. O yüzden çok önemli. Eğer Kongo’da adil bir sistem kurulursa uluslararası şirketlerin cebine daha az para girecek. Bunu bildikleri için bu bölgedeki kaosun devam etmesini istiyorlar. Hükümeti buna göre yönlendiriyorlar. Çetelere silah ve para veriyorlar.
Bu durum beni devlete muhalif yaptı. Sistemi eleştiriyordum. Müzisyen olarak ülkemde meşhur olduğum için göze battım. O çocuklar ölmesin, okula gitsin diye bir şarkı yazdım. Aslında tüm yaptığım buydu. Fakat vahşi askerler beni tutukladılar. 10 yıl hapis cezası aldım. 9 gün kaldım. Türlü işkenceler gördüm. Dişlerimi pense ile söktüler teker teker. 10. günde başkente en uzak şehirdeki hapse yollandım. Çünkü tutuklanmam ve işkence görmem tepki toplayabilir, isyan başlatabilirdi. Sesim kesilsin diye yaptılar ama umduklarının tersi oldu.
Bir arkadaşımın yardımıyla askere rüşvet verdim, yurtdışına kaçabilmek için. Devletin olmadığı yerlerde işler böyle yürüyor maalesef. Beni Fransa’ya gitmek üzere havaalanına götürdüler. Ancak direkt uçuş yoktu o gün. Eğer gidecek bir yer bulamazsam beni tekrar hapishaneye götüreceklerdi. Sadece İstanbul üzerinden Fransa’ya giden bir uçak vardı, o uçağa bindim. Transit vizem olmadığı için Türkiye’den Fransa’ya geçemedim. Sınır dışı edilmemek için sığınma başvurusunda bulundum. Ve böylece hiç planlamamış olmama rağmen İstanbul’da kaldım.
Türkiye’ye ilk geldiğiniz zaman zorluk çektiniz mi? Sonuçta hiçbir şeyiniz yok, dilini kültürünü bilmediğiniz bir ülkedesiniz?
Gerçekten çok zorluklar çektim. Evim yoktu. Hamallık yaptım. Ama hiç umudumu kaybetmedim. Anneannem, fakirlik ve zenginlik yoktur inanç vardır derdi. Kendi kararını kendin verirsin. Ben her dakikamı son dakikam gibi yaşıyorum. Mutlu olmak ve ayakta kalmak için. Her şey geride kaldı. Şimdi nasılsın diye sorarsan çok iyiyim.
Türkiye bana boş bir kağıt verdi, ben her gün doldurdum onu. Burada karşılaştığım herkes bana iyi davrandı. Ülkeniz çok misafirperver. Sıkıntılarımı zamanla yavaş yavaş çözdüm. Hayatımda negatif şeylerden bahsetmekten bir süre önce vazgeçtim. Şunu biliyorum: Asla tırmandığın ağacı kesme, arslan seni yakalamak istediğinde ağaç sana istediğin meyveleri vermemiş olsa bile. Her gün Türkiye için dua ediyorum.
Müziğinizle karanlığa bir taş attığınızı söylüyorsunuz. Kendinizi modern bir Malcolm X olarak mı görüyorsunuz?
Yemin ediyorum Yusuf kardeşim, yaşayan bir koyun, ölü aslandan daha iyidir. Malcolm X, Martin Luther King ya da Nelson Mandela hepsi önemli kişiler. Fakat bugün sen ve ben yaşıyoruz. Her yaşın ve dönemin kendine özgü değerleri var. Ben Enzo Ikah’ım, kimse benden üstte ya da aşağıda değil. Kendi yıldızımı takip ediyorum. Bir rüyam var: Barış içinde bir dünya. Bunun için mücadele ediyorum. Çünkü biliyorum ki savaş ile güçlü kazanacak, barış ile hepimiz.
Şu an geçiminizi ne ile sağlıyorsunuz?
Benim için hayat büyü gibi. Matematik ya da drama değil. Şu an seninle röportaj yapıyorum, çünkü bugün yaşıyorum. Önemli olan bu kardeşim.
Derviş gibisiniz :)
Senin gördüğün kadarım. Eğer insan hayatının bir kum tanesi olduğunu hatırlarsa, bu herkes için daha iyi olur. Bir şarkım var, Türkçe’si şöyle:
”Hepimiz mülteciyiz bu dünyada
Evin ne kadar büyük olursa olsun
Araban ne kadar yeni
Banka hesabın ne kadar olursa olsun
Mezarlarımız aynı boy olacak”
Kitaplarınız da var. Onlardan bahsedebilir misiniz?
Ben psikoloji mezunuyum. Herkesin kendi kimliği var ama hepimiz tek bir dünyadayız. Herkesin kendi kültürü var ama hepimiz insanız. Kendi kültürümü Türk çocuklarına sunmak istedim. “Makaku” isimli küçük maymunun maceralarını anlattığım kitaplarım yayımlandı. Tek amacım çocuklara faydalı olmak. Maalesef bazı Türkler benden saat satmamı bekliyor. Ben bundan çok daha fazlasını yaparak faydalı olmak istiyorum.
Sizinle ilgili bir belgesel yapıldı. “Mülteci, İşte Buradayım” isimli. Bunun hikayesini dinleyebilir miyiz?
Evet, ben mülteci statüsüne sahip biriyim. Göç etmenin durumunu, zorluklarını, getirilerini çok iyi biliyorum. Hayatımın her anı, her dakikası ayakta kalmak için mücadele ederek geçti. Almayı değil vermeyi hep daha kıymetli buldum. Böyle bir belgeselde beni merkeze alarak mültecilerin zor şartlarını ve nasıl güçlü kaldıklarını anlatmak istediler. Ben de memnuniyetle kabul ettim. “Refugee Here I am” belgeseli 2015 World Humanitarian Star of Peace (Dünya İnsanlık ve Barış Yıldızı) ödülünü aldı. Bob Marley’in şarkısını bilirsiniz: Get Up Stand Up, Don’t Give Up to Fight. (Kalk, dik dur, savaşmaktan asla vazgeçme).
Okuyucularımıza bir mesajınız var mı?
Geçmiş geçmiştir, bunu hiçbir şey değiştiremez. Ama eğer istersek gelecek farklı olabilir. Daha mutlu, daha huzurlu bir geleceği hayal etmeli ve onu gerçekleştirmek için çaba harcamalıyız. Rehavet zamanı değil. Umut, gereğini yaptığımızda var olur. Yeni yaptığım bir şarkıyı paylaşmak isterim:
“Tek bir dünya vardı sonra,
Parsel parsel böldüler dünyayı,
Düşman gibi gördüler doğayı,
Parsel parsel böldüler,
Bu savaş bizim değil aşka sınır ördüler.
Doğayla savaş halindeyiz
Kazanırsak kaybederiz
An ve aşk gerçeğimiz
Düş dünya peşindeyiz
Kin ve nefret ekersen
Yalnız ölüm biçersin
Doğal olanı seçersen
Tüm kalplerden geçersin”
Yusuf Temizcan'ın Yazısı.