Geçen sayıda Afrika kıtasından Burkina Faso ve Mali hatıralarımı paylaşmıştım Genç Dergisi ailesiyle. Bu sayıda ise başka bir coğrafyaya Latin Amerika’ya yaptığımız seyahatten bazı hatıralar paylaşmak istiyorum sizlerle. Mayıs ayının sonlarına doğru Serdar Yıldırım Bey ile birlikte Meksika ve Küba seyahatimiz oldu. 

Meksika’ya gidişimiz Suriye asıllı Mudar isminde bir kardeşimiz vesilesiyle oldu. Kendisi yıllar önce Meksiko City şehrine bir petrol şirketinde çalışmak üzere gidiyor. Orada bir yandan çalışıyor bir yandan da tanıştığı kimselere İslam’ı anlatıyor. Onun sayesinde Müslüman olanlar oluyor. Mudar’ın vesilesiyle İslam’a girenlerin sayısı arttıkça o da kendisini daha sorumlu görmeye başlıyor. Zira az gayretlere Cenab-ı Hakk’ın büyük bereketler verdiğini görüyor. Sonra Müslüman olmasına vesile olduğu bir Meksikalı hanımefendiyle evleniyor. Derken İslam’a davet hususunda iç dünyasında oluşan sorgulamalar derinleşiyor. Bir gün kendi kendisine:

“Ey Mudar! bunca yıl almış olduğun İslami ilimler tahsilinin zekatını nasıl ve ne zaman vereceksin? Sen Şam Şeriat Fakültesi’ni Meksika’da bir petrol şirketinde çalışmak için mi bitirdin? O görevi başkaları da yapabilir. Burada İslam’ı anlatacak çok kimse yok. Bu senin için farz-ı ayn değil mi?” gibi sorular soruyor kendisine. Sonra da petrol şirketindeki işini bırakıp hanımının şehri olan San Ciristobal şehrine yerleşmeye karar veriyor. Bir yandan küçük çapta da olsa ticaret yapıyor. Bir yandan da İslam’a davet vazifesini yerine getiriyor. 4 sene önce gittiğimizde bu şehrin kenar semtlerinde tahtadan yapılmış, duvarlarının bir kısmı naylonlarla kaplanmış küçük bir mescitte namaz kıldırıyor ve orada belli vakitlerde sohbetler yapıyor ve İslami dersler öğretiyor. Derken Kızılderili Mayaların çocuklarından Müslümanların sayısı artmaya başlıyor. Genelde fakir ve imkansız olan halkın İslam’a teveccühü gün geçtikçe artıyor.

Meksikalıların, daha doğrusu yerli halkın yani Mayaların ve Azteklerin çocuklarının İslam’a teveccüh göstermesinin en önemli sebeplerinden birisi, ikinci sınıf insan olarak görülmelerinden kaynaklanıyor. Rivayet edildiğine göre Kızılderililer, bir gün başka yerlerden birilerinin gelip onları fakirlikten ve yaşadıkları sıkıntılardan kurtaracaklarına inanıyorlarmış. Ne zaman ki 16. yüzyılda İspanyollar buralara geldiklerinde onları bir kurtarıcı olarak görmüşler. İspanyollar bir yandan onların yer altı zenginliklerini ele geçirmişler, bir yandan da onların Hristiyan olmalarını sağlamışlar. Ancak onlar Katolikliği benimsemiş ve Hristiyan olmuş olsalar da hep ikinci sınıf insan muamelesi görmüşler. Beyazlar asilzade ve aristokrat olarak hep birinci sınıf insan olmuşlar.

San Ciristobal şehri, daha çok yerlilerin yaşadığı Çiyapas bölgesinde bulunan çok kadim tarihe sahip bir şehirdir. Hâlâ şehrin merkezi, yani eski yerleşim yeri genelde iki katlı ahşap evlerden oluşmaktadır. Yollar son derece dar ve belki bin yılı aşkın eski tarihi taşlarla döşenmiştir. Şehrin tam merkezinde büyük bir katedral (kilise) vardı. Oldukça eskiydi. Belki 200 yıllık bir bina. Birçok yabancı turist bu şehri ziyarete geliyormuş. Ziyarete gelenlerin en çok ziyaret edecekleri yerlerden birisi de işte bu katedraldir. Bu katedralin yanında büyük bir açık alan ve bu alanın tam ortasında tahtadan yapılmış büyük bir haç işareti mevcuttu. Dikkatimi çekti, açık alandaki bu haçın etrafında daha çok Kızılderili yerliler bulunmaktaydı. Hemen 200 metre ileride kocaman bir kilise bulunduğu halde bu açık havadaki haçın anlamı ne diye sordum. Mudar Bey bana çok ilginç bir cevap verdi. Bu haç daha ziyade Mayaların çocukları ibadet etsinler diye yapılmış. Onların katedrale girmeleri ve orada beyazlarla ibadet etmeleri yasakmış. Yağmur da yağsa, güneş insanı etkileyecek sıcaklıkta da olsa oraya yerlilerin girmesi mümkün değilmiş. Kilise ancak aristokrat birinci sınıf beyazların ibadeti içinmiş. Hatta Mudar Beyin anlattığına göre, Mayaların ve Azteklerin torunu olan Kızılderililerin yerel kıyafetleriyle 10-15 yıl öncesine kadar şehrin merkezine girmeleri yasak imiş. Bu yasak yeni kaldırılmış.

Onlar Katolik oldukları halde bu muameleye tâbi tutulmuşlar. İşte bu tabloyu gördüğümde çok şaşırmış ve İslam’ın renk, dil ve ırkları değil de takvayı öne almasının ne kadar büyük bir nimet olduğunu tekrar idrak etmiştim. Nitekim Afrika’da da benzer bir anlayışla çok karşılaşmıştım. İnsanlar renklerinden dolayı dışlanıyor ve ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlardı. İşte tam da burada İslam’ın o evrensel düsturunun bu insanların İslam’ı seçmelerine sebep olduğunu görüyoruz. Zira İslam’da ırki taassuplar bizzat Hazreti Peygamberin diliyle ayaklar altına alınmıştır. Nitekim dinin sahibi Cenab-ı Hak da bu hususta “Sizin Allah katında en üstün olanınız takva bakımından en ileri olanınızdır” buyurmuştur.

İşte bu evrensel hakikat bile onların İslam’ı seçmelerinde çok büyük bir faktör olmuş, Mudar kardeşimizin ve onun yetiştirdiği kardeşlerimizin sayesinde San Ciristobal şehrinde Müslümanların sayısı neredeyse 400’e yaklaşmıştır. İşin ilginç tarafı bunların hemen hepsi de yerli, fakir halktır. Yani Kızılderililerin çocuklarıdır.

Mudar Beyin Serdar Beyle tanışıp Türkiye ile diyaloglarının artması sonucu, kendisine Hüdayi gönüldaşlarının desteğiyle bugün orada 600 metrekarelik son derece modern ve güzel bir bina yapılmıştır. Bu bina bir gençlik ve kültür merkezi olarak planlanırken, bizler de bu binanın açılışına iştirak ettik elhamdülillah. Bir Cuma namazı sonrasında açılış gerçekleştirildi. Önce Mudar Bey merkezin alt katında Cuma namazını kıldırdı. Namaza çoluk çocuk kadın erkek Müslümanlar iştirak etti. Kadınlar arka tarafta onlar için tahsis edilen yerde namazlarını kıldılar. Kadınların tesettüre dikkatleri hayli dikkatimi çekti. Ama daha da dikkatimi çeken 9-10 yaşlarındaki küçük kızların güzel bir şekilde başörtülerini takmalarıydı. Mudar kardeşimiz hutbeyi İspanyolca ve Arapça okudu. Sonra namazı kıldırdı. Namazdan sonra hep beraber Merkezin açılış kurdelesini dualar eşliğinde kestik. Orası bir bayram yerine dönmüştü. Zira gelenler yediden yetmişe kadın ve erkekler çocuklarıyla birlikte gelmişlerdi.

Şimdi bu merkezde, bir yandan Kur’an-ı Kerim, diğer yandan da İslami dersler (itikad, ibadet, ahlak, siyer, tefsir, hadis, fıkıh vb.) okutulacak. Mudar Bey ile birlikte onun yetiştirdiği İdris isminde bir kardeşimiz artık orada gündüz gelen yediden yetmişe bütün talebelere ders okutacak. İnşaatı tamamlanan bu merkezde, biraz şehrin dışında olduğundan çok eski bir Volsvogen minibüs ile taşımalı sistem eğitim yapılacak inşallah. Burası Müslümanların buluştuğu, eğitim gördüğü, namaz kıldığı, sosyal kültürel faaliyet yapan bir yer olacak inşallah. Ramazan iftarlarının verildiği, seminer ve sohbetlerin yapıldığı çok amaçlı bir yer olması planlanıyor.

Ayrıca merkezin yan tarafında 1500 metrekare bir yer var, oraya da zaman içinde bir yatakhane ve imam ve muallim için lojmanlar düşünülmekte. Zira Meksika’nın dışında diğer Küba, Arjantin, Bolivya, Kolombiya, Kosta Rika, Şili, Ekvador, Guatemala, Honduras, Nikaragua, Panama, Paraguay, Peru, Porto Riko, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Uruguay ve Venezuela gibi İspanyolca konuşulan Latin Amerika ülkelerinden talebeler getirilerek orada 1-2 yıl İslami eğitim almaları ve başarılı olanların Türkiye’ye gelip ilahiyat tahsili almaları düşünülmekte. Bu yerin alınması ve bahsedilen inşaatların yapılması için Türk halkının maddi ve manevi himmetlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

İnşallah bu gayretler, henüz yeni yeni tohumları atılan Mayaların ve Azteklerin çocuklarının İslam’la şereflenmesine vesile olacaktır. Bu kutlu davada emeği geçen ve pay sahibi olan kardeşlerimize ne mutlu.


Alican Tatlı'ın Yazısı.