Saat Mavi Marmara. Ümmet için boykot vakti. Tüm insanlık için hatta… Hem terörist hem de korsan devlet olduğunu bütün dünyaya 9 şehit ve onlarca yaralıyla bir defa daha ilan eden agresif İsrail`i ve onun destekçilerini boykot vakti. Varsın, çamaşırlarımız bembeyaz olmasın. Varsın, sapsarı kesilsin mutfak tezgâhlarımız. Ocaktaki kurumuş yemek lekeleri bir hamlede çıkmayıversin, bırakın.  

Eric Edelman`ın kulakları çınlasın. Amerika`nın Irak`ı işgalinin başladığı dönemde Türkiye`de ABD Ankara büyükelçiliği yapan Edelman`ın kulakları… O`nun hem adı hem de siması Türk halkına yabancı değil. Bağdat`a ezanlar eşliğinde düşen bombaları, televizyondan maç seyreder gibi izlediğimiz günlerde Edelman, önüne gelen her mikrofona Irak`taki Amerikan işgalinin haklılığını (!) izah etmeye çalışırdı.

Gün geçtikçe işgal büyüdü, demokrasi getirme vaadinin sadece bir bahane olduğu herkesçe anlaşıldı. Ne acıdır ki Irak`ı kan gölüne çeviren bu kendini beğenmiş `güc`e, hiçbir devlet yöneticisinden güçlü bir ses çıkmadı. İşgalin vahametinin artmasıyla ateş tüm Irak`ı sarınca olaya, vicdan sahibi insanlar el attı. Amerika`nın bu haksız işgaline verilebilecek en güçlü tepki, Amerikan mallarını boykot etmekti.

Özellikle Türkiye`den yükselen bu sert tepki, Amerikan ticareti üzerinde önemli bir tesir oluşturmuş olacak ki büyükelçi Eric Edelman ilk fırsatta gazetecilerin karşısına geçmiş ve “Bizim ilişkimizi yanlış yönlendiren fikirlere ve Amerikan şirketlerini boykot çağrılarına karşı… Onlar özellikle çirkin başlarını kaldırdıkları zaman ezilmelidirler, bunun yanlış olduğunu düşünenler de sesini yükseltmeli” diyerek boykot çağrıları yapanların ilişkilere çok büyük zarar verdiklerini belirtmişti.

Bu açıklamasıyla Edelman boykot çağrıcılarını“çirkin başlı” olarak itham ediyor, bu başların da derhal ezilmelerini emrediyordu! Herhangi bir şirketin mal ya da hizmetlerini satın almayarak, o şirketin cesaretini kırmak ve özellikle ekonomik anlamda zarara uğratmak amacıyla, organize bir gayret sonucunda ortaya çıkan bu eylem, her yerde dalga dalga büyüdü. Öyle ki Amerikan ürünlerinin fiyatlarında indirimler kaçınılmaz bir hal alırken, “Bir alana bir bedava” kampanyaları da gitgide arttı. İşte o vakit -Edelman`ın “Bu çirkin başlar ezilmeli” dediği vakit- işgalci Amerika`yı en zayıf yerinden vurdu boykot gönüllüleri!

Sevgili “çirkin” başlılar;

İş başa düştü. Boykot vakti girdi yine. Artık günlerden her gün 31 Mayıs 2010. Saatler hep Mavi Marmara`yı gösteriyor. Gemiden yükselen ezan sesine mermi gürültüleri eşlik ediyor. Müezzin “Haydi namaza! Haydi kurtuluşa” diyor; bu mübarek eda “Namaz, uykudan hayırlıdır” diye yükseliyor, doğru. Ama ezanı bu sefer daha farklı anlıyor, daha değişik yorumluyoruz sanki. Sadece özgürlük yolcularına değil, tüm insanlığa hitaben bir ses yükseliyor Mavi Marmara`dan:

Haydi boykota!

Bu insanlıktan uzak devlete, onun destekçilerine ait ne varsa, hepsini boykota!

Haydi boykota!

Boykot, safdillik etmekten hayırlıdır.

Boykot, uykudan hayırlıdır. 

Saat Mavi Marmara. Ümmet için boykot vakti. Tüm insanlık için hatta… Hem terörist hem de korsan devlet olduğunu bütün dünyaya 9 şehit ve onlarca yaralıyla bir defa daha ilan eden agresif İsrail`i ve onun destekçilerini boykot vakti. Varsın, çamaşırlarımız bembeyaz olmasın. Varsın, sapsarı kesilsin mutfak tezgâhlarımız. Ocaktaki kurumuş yemek lekeleri bir hamlede çıkmayıversin, bırakın. Mobilyalarımız ışıl ışıl parlamasın, biraz da tozlu olsun bundan sonra, zararı yok. Alışveriş sepetlerimize doldurduğumuz ürünlerin pek çoğu, Siyonist zihniyetinin gücüne güç katıyor. Artık vakit, uyanma vakti.

Sen! Cebinde İsrail marka sigarasıyla ses tellerini çatlatırcasına “Kahrolsun İsrail” diye bağıran genç adam! Kendini bu kadar hırpalama. Bin kere “Kahrolsun İsrail” desen de satın aldığın bir paket İsrail sigarasının kendine ve bütün insanlığa verdiği ziyanı örtemezsin. Bizi kandırma. Afedersin, aslında kendini kandırma!

Sen! Dünyanın bütün kozmetik malzemelerini bir anda yüzüne boca edebilecek kadar maharetli (!), hemcinslerin arasında bakımlı geçinen kadın! Cildini, sağlığını, kullandığın ürünlerin helal olup olmayışını hiç takmıyorsun, besbelli. Ama bak, Mavi Marmara için döktüğün gözyaşların makyajını da bozuyor. İsrail, Mavi Marmara`ya uyguladığı vahşeti Filistin`e her gün yaşatıyor. Sense “bakımlı” olmak uğruna Siyonist çarka dişli olduğunun farkında bile değilsin. Artık vazgeç!

Ihvân-ı Müslimîn`in kurucusu Hasan el Benna, “Durum ne olursa olsun, bir kuruşunun dahi Müslüman olmayanların eline geçmemesine çalış”  diyerek kırmızı çizgimizi belirtse de bu cümleye mukabil söyleyecek pek çok sözü var hepimizin. “Boykot farzdır” diyen Karadavi`ye “Yok canım, daha neler” diyebilecek kadar “moca” hocalar kum gibidir yeryüzünde. Fakat Mavi Marmara katliamı itibarıyla bu savunmalara, tevillere karnımız tok; kulaklarımız tıkalı. Onları boykot etmeye her zamankinden daha mecburuz. Bugün alışkanlıklarımızı unutmanın, sıra dışı bir boykota yönelmenin, asıl “çirkin başlılar”ı tüm dünyaya göstermenin tam zamanı.

Yazmadan geçemeyeceğim bir başka husus da boykotun anlamını çocuklara bile kavratmak noktası. Çünkü bu eylemin manasını en iyi çocuklar anlıyor. O yüzden anne-babalara dil dökmektense, minik kalplere boykotu aşılamayı daha kolay ve verimli buluyorum ben. Mavi Marmara saldırısından birkaç gün sonra bir oda dolusu çocuğa gemide yaşanan vahşeti anlatıp bir kuruş bile vermemeleri gereken ürünleri sıraladıktan sonra çocukların sözlerinden ve gözlerinden İsrail`in hezimetini okudum. “Öğretmenim” diyordu küçüklerden biri “annem sizin dediğiniz deterjandan alıyor var ya…” “Artık alamayacak” dedim ona ben de. “Çünkü annen, markette o markaya elini uzattığı zaman sen o eli tutacaksın. `Anne, Mavi Marmara`daki şehitlerin, gazilerin kanlarına, Filistin`deki kardeşlerimizin davasına ihanet etme` diyeceksin.”

Yürekten inanıyorum ki boykot, bu günahsız çocukların elinde daha da büyüyecek, hedefini tam on ikiden vuracak. Belki kuruşlarını o zalime yedirmemek adına almadıkları şampuan yüzünden yıkanırken gözleri biraz yanacak ama Filistin`deki yavruların canları, anne-babaların yürekleri yanmayacak. Buna yürekten inanıyorum…


Zeynep Şahin'ın Yazısı.