Kibir Değil Benlik İkmâli
İbrahim Sucuoğlu
Kanımca bugünkü insanların asıl problemi fazla ‘benci’ olmak değil aksine yeterince ‘benci’ olamamak. Yani insanlarımızın ‘ben’ diyebilecek kadar bir varlık iddiaları, ontolojik takatleri yok. Bu kişilerin sayısı hiç de az değil...
Güzel bir bahar gününde, içinde en hazin sonbaharları yaşayan nice insan var şu memlekette. Fakat biz dışarıdaki lalelere aldanıp içte solan papatyalara gözlerimizi kapatıyor; güneşin gevşetici havasına kapılıp her geçen gün kaskatı kesilen kalpleri dikkatlerimizden kaçırıyoruz.
Ciddi hususlar yüreğimizi yakacak, birinin derdine nüfuz etmek bizi kahkaha sefamızdan kısa süreliğine dahi olsun alıkoyacaksa, biçarelerin buhranları bize bir anda ‘aptalca saçmalıklar’ olarak görünüveriyor.
Aşıkların nefret dolu sevgileri, dindarların seküler hırsları, edebiyatçıların ruhsuz yazıları, ebeveynlerin çocukça inatları, hizmet adamlarının aşağılayıcı bakışları zamanla kulaklarımızı ve vicdanlarımızı tırmalama istidatlarını yitirecek kadar normalleşmiş ‘saçmalıklardan’ birkaçı.
Derdime Vâkıf Değil Canân…
Bizi bu nispette dert körü yapan şey ne? sorusunun cevabı ‘insanlar bencilleşti, hazlarının peşinden gidiyorlar’ diyecek kadar basit ve çabuk verilmemeli. Çünkü insan dediğimiz varlık alelade, krokisi çizilebilecek bir varlık değil ki. Hepimiz kompleks, yoğun ve sırlı bir vaziyetteyiz ‘ben’ olmamız itibariyle.
“Kendini bilen Rabbini bilir” sözü kadar ağızlara sakız yapılan, bununla birlikte muhtevası tatbik edilmeyerek devasa acı bir istismara kurban giden başka bir vecize var mıdır bilmiyorum. Bir ilahın bizi muhatap kabul ettiği, bizim hikmetine ve kudretine akıl sır erdiremeyeceğimiz bir varlığa muhatap olduğumuz hakikati öylesine örtbas ediliyor: “Allah’ın karşısında ‘ben’ de varım” gibi hayatlarımızın merkezinde olması gereken kaçınılmaz anlam tevazu zabıtaları tarafından öylesine bastırılıyor ki bugün artık sadra şifa olamayan (post) modern dünya eleştirileriyle biteviye, kendimizi kandırma boşluğunda amaçsızca yuvarlanıp gidiyoruz.
Neredeyse bütün İslamcı entelektüeller (post) modern dünyanın Müslümanları nasıl kimliksiz, yavan, yarım yamalak insanlar haline düçar kıldığını haykırıyor da biri de çıkıp bundan nasıl azade olacağımızın yolunu gösteremiyor. Acı ki, bu krizden nasıl kurtulunacağına dair kalbî reçeteler çeken üstadlar susturulmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Sigaranın zararlı olduğunu söyleyip içmeye devam eden tiryakiler gibi biz de riyakâr bir şekilde bu ‘rezil dünyayı’ ıslah etmek için hiçbir teşebbüste bulunmayarak, sürekli tahkim ediyoruz.
Beni Handân Bilir…
Sadede gelecek olursak: Kanımca bugünkü insanların asıl problemi fazla ‘benci’ olmak değil aksine yeterince ‘benci’ olamamak. Yani insanlarımızın ‘ben’ diyebilecek kadar bir varlık iddiaları, ontolojik takatleri yok. Bu kişilerin sayısı hiç de az değil, bunu bilelim:
Kendisini, inandığı dini hakkıyla yaşamaya layık göremeyecek kadar sönük, hayatın ikincil bir unsuru olarak gören insanlara hiç rastlamadınız mı yahu?
Beni en çok etkileyen misali vereyim:
5-6 kişiden müteşekkil her arkadaş grubunun içerisinde illaki bu tipe rastlarsınız.
Zavallı çoğu kez suskundur, konuşsa da diğer arkadaşlarına intibak edecek tarzda konuşamaz. Yalnız kaldığında bu herkes-dışılık, insanlarla aynı paydada birleşememek kendisine karşı aşırı derecede öfkelendirir zavallıyı. Sonra karar alır bunu aşmalıyım diye. Bir sonraki buluşmasında öyle konuşur ki, yersiz kahkahalar, sert tenkitler, uçsuz bucaksız bakışlar... Sonra arkadaşları şöyle düşünür zavallı hakkında: “Falanca nasıl da kibirli ya. Hem bizi küçük görüp yanımızda susarak bizi aşağılıyor, biz konuş dediğimizde bize dahil olmuyor. Sonra canı konuşmak istiyor ve bu sefer ortamı hegemonize ederek bizi küçümsüyor.”
Halbuki zavallı o dozajı aşkın kahkahalarıyla, saçma tenkitleriyle var olma çabası gösteriyor, onlarla ‘benlik ikmâli’ yapıyordur. Tutunmak ve toparlanmak arzusunun suç telakki edilip dışlanması onu kim bilir daha ne kadar ezik ve dayanaksız kılacaktır.
Bu arada, karşısındaki dostlarının yeterince ‘ben’ sahibi olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Onlar daha böyle bir krizlerinin olduğunun farkında bile değiller. Yani ortada tek taraflı değil çok taraflı bir mağduriyet ve mahrumiyet var. Hâl böyleyken, tekrar düşünelim ve soralım:
Kim daha zavallı?
GENÇ'ın Yazısı.