GENÇ Dergi, adından malum ki gençliğin dergisi... Gençlerimize hitap eden onlara istikamet göstermeye çalışan bir dergimiz… Bu dergiyi tebrik etmek bir borç elbet; ve zaten biz teşekkürün sözlü olanını da fiilli olanını da (çift dikişli abonesi olmakla) ifa etmekteyiz. İmdi Esralar ya da Sagopa`lar, bilmem kimler... Gençliğe numune teşkil edecek keyfiyete ve eşkâle sahip değiller, farkında mısınız? Bize şahsiyetli, asaletli ve kendi geleneğimizden, kültürümüzden örnekler getirmelisiniz; ucubeler yapıştırmamalısınız o quality`si yüksek sayfalarınıza, anlatabildim mi? İlla röportaj falan koyacaksanız; o halde fotoğraf koyarken titizlik sarf edip, itinalı hareket etmelisiniz. Siz hareket ve canlılıkta genç; fiil, amel ve kararda ise olgun ve tecrübeli davranmak zorundasınız. Sıradan bir dergi gibi neşircilik yapmak şanınızdan olmasa gerek. Gençliğe modern Müslümanları değil hakiki Müslümanları örnek gösterin ve Allah`a emanet olun. Bu husus mühim. Esselam...

İrfan Sivri

Editör’ün Notu: İrfan Bey’e eleştirisi için teşekkür ediyoruz. Modern Müslümanlar kimlerdir bilmiyoruz ama bahsettiğiniz her iki ismi biz kendimizden çok da ayrı görmüyoruz. Biz, etrafımızdakilerin yani kendilerini bizden, bizi de kendilerinden görenlerin eksilerine, eksiklerine değil, artılarına, güzelliklerine bakmaya çalışıyoruz. Güzel bakıp, güzel görmek istiyoruz. Çabamız, günahkâra değil günaha düşman olmak. Peygamber Efendimiz gibi döndük mü bütün vücudumuzla dönmek, böylece de kimseye yan bakışı olmayan insanlar olmak derdindeyiz. Elbet sevmediğimiz, buğz ettiğimiz, diş bilediklerimiz de vardır, ama onlar zaten bizi kendilerinden görmezler, biz de onları kendimizden görmeyiz. Kendimizden gördüklerimizde ilk aradığımız hangi güzelliği ile öne çıktığıdır. Diğer türlü kusur arayarak yapacaksak bu işleri ne biz kalırız ortada, ne dostumuz, ne de sayfalarımıza misafir edeceğimiz herhangi bir isim… 


Herkese Bir Buket GENÇ

Mevlana diyarı Konya`dan kucak dolusu selamlar... GENÇ’in 3. yaş günü hayırlı olsun. Birlikte nice, uzun ve mutlu yıllara... Ve bir buket de benden sizlere armağan olsun.

GENÇ İLE YAZIYI KEŞFET

Kara bir sevdadır yazmak ve GENÇ’i okumak...

Ötelere sesini duyurmak.

Nedense hep bir başı ve sonu vardır.

Biliriz çıkıldıkça inilen merdivenin son durağını da...

Oysa biz sonsuzluğa gönül verdik.

Sınırsızlığa müptelayız...

Ve çevremizdeki herkese bir buket GENÇ sunarız...

Nurcan KARA/KONYA 


Bir Şehir Bu Kadar mı Güzel Anlatılır?

Selamün aleyküm yüreği genç olan güzel insanlar. Duygularımı bir an önce dile getirmek için hemen konuya girmek istiyorum. Bir yazarın emeğinin hakkını verebilmek için, okuyucu yazılar hakkındaki duygularını dile getirmeli, düşüncesi ile yola çıkarak Ekim sayımızdaki "Bir Şehrin Görünmeyen Yüzü" adlı yazısından dolayı Mesut Kaya` ya sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Diyarbakır`lıyım. Bursa`da yaşıyorum. Diyarbakır`da hiç yaşamasam da küçüklüğümden bu yana zaman zaman tatile gidiyoruz. Bu yaşıma kadar huzuru, misafirperverliğin ne demek olduğunu, güleryüzü, samimiyeti orada hissettiğim kadar hiçbir yerde hissedemedim. Kimse bilmiyor bunu; görmeden, hissetmeden karar veriliyor. İnsan bir şeyi sevip sevmediğini görmeden nasıl karar verebilir. Birçok insan gerçekten önyargılarının esiri olmuş durumda. Karşılaştığım tepkiler sonucu küçükken utanırdım "Diyarbakır`lıyım" demeye, kimseye söyleyemez hep saklardım. Bu tepkiler hiç bitmiyor ve önyargılar oldukça da hiç bitmeyecek. Mesut ağabeyim; bir şehir bu kadar mı güzel anlatılır. İnanın okuyunca gururlandım Diyarbakır`lı olduğum için. Şuan karşımda duran, okumaya doyamadığım satırlarınızı küçüklüğümden bu yana bana ön yargılı davranan insanlara ilan etmek istiyorum; bakın işte, Diyarbakır böyle! Ben anlatamadım ağabeyim kimseye. Kimse anlamasa da Sezai Karakoç gibi diyorum ki;

"Bir kere daha doğsam orda doğarım elbet,

Batsam orda batmak isterim güneş gibi."

Nagihan Karhan-Bursa 


 Hatice Yaltırak’a Teşekkür

Bu kadar güzel anlatılabilirdi ancak. Geçen ayki ayın yazısı olan Hatice Yaltırak GENÇ kardeşimin ezanla ilgili yazısından bahsediyorum. Yazının ortalarına doğru çok duygulandım, çünkü duygularımızı bir gurbetçi olarak çok güzel kelimelere dökmüş. Biz burada (yani Hollanda`da) ezana hasret bir şekilde her namaz vaktinde ibadetimizi ifa ederken kendi ülkemde (!) ezandan rahatsızlık duyan insanları hayretle duymakta ve izlemekteyim. Güne ezanla uyanmak kadar güzel birşey yoktur inanın. Kendinizi bu konuda şanslı hissedebilirsiniz. Bir sabah ezanında biz gurbetçileri de anın ve kalbinizde hissedin ezanın o mübarek kelamını. GENÇ dergiyle 2 yıl önce Konya`da tanıştım ve Hollanda`da ülkemden uzak burada yaşarken güzel yazılarınızı okumak ve daha da önemlisi aynı düşüncelerle ve aynı dertle muzdarip olmak beni bu (yalnız) ülkede yalnız hissettirmiyor. Yolunuz açık olsun inşallah. Selam ile...

Betül Özkulu/HOLLANDA 


Ektiğin Sevda Tohumları İçin…

Ne yokluk var ne ölmek

Bir kez sırrına erebilsem

Bu hal ölmeden bilmek

Ömrü yoluna serebilsem

Bizi, sizde gördüğümüz Genç Dergisine hitaben;

Yollar biliriz, engelli, meşakkatli; güller biliriz dikenli, letafetli; izler biliriz, silinmez takip edilesi ve gönüller biliriz yıkılmaz metanetli...

İşte buradayım ulan, işte buradayım dercesine zamana inat yumruğunu masaya vurabilen ve ses getiren güzel dergimiz, gönlümüzde ektiğin sevda tohumları için ve bize yüklediğin mesuliyet derdi için sana minnettarız vesselam...

Genç gönüllerimizi yeniden dizayn ettiğin için, GENÇ olmanın ne anlama geldiğini bize en güzel şekilde öğrettiğin için…

Mirzabey-Zonguldak 


HAYAT-AĞ-ACI

Esra Akbudak Kimdir?

1985 Diyarbakır doğumlu. Ortaöğrenimimi Diyarbakır İmam Hatip Lisesi’nde tamamladıktan uzun bir süre sonra öğrenimimi Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde idame ettirmeye başladı. Şimdi ise İlahiyat 3. sınıfta. Vazgeçilmez yazarı: Kahraman Tazeoğlu. En çok dinlediği müzisyen: Eşref Ziya. Derginiz hangisi diye sorduğumuzda şöyle cevap veriyor: “Tabii ki GENÇ Dergisi”. 

Varlık sürüncemesinde bir o yana bir bu yana savrulan bir hayat benimkisi... Günbegün sarartıyor, acı veriyor inceden inceye, kanatıyor kalbimi, yakıp kavuruyor bedenimi ve ruhumu...

Vuslata eremeyecek bir hicran düşünülesi bile değilken, bunu bizzat yaşayan benim bu acıyla başa çıkabilmem için kendimi kandırmamdır yaşam dediğim, hayat sandığım...

Eğer yaşamak denirse böyle bir hayata; evet yaşıyorum yerlerde gezinen sürüngen misali, rüzgârda savrulan bir toz misali...

Savruluyorum işte; nereye savurduğunu bilmeden hayatın. İçimi her daim kanatan bu yarayla yaşamayı öğrenmeye çalışıyorum. Başarılı olmayı beceremesem de bir türlü, deniyorum işte her şeye rağmen, yaşamın güzel olduğunu var sayarak, güçlenmeyi ümit ederek...

Acı çekmek insanı güçlendirir derler ya hani; oysa çekilen acı ömürden ömür çaldıktan sonra verdiği güç neye yarardı ki?..

Önce kanatır hayat insanı, sonra kapatır açtığı yarayı! Tekrar ayakta kalabilme gücü verir belki; ama yaralanmıştır kalp bir kere ve asla kabuk bağlamayacaktır, olamayacaktır eskisi gibi hiçbir yürek...

Yeniden kazanılan güç eski gücü yok edecektir. Yitirilmiş gücün üstüne yıkık dökük bir güç inşa edilecektir; enkazın üzerine kurulu yapıt misali. Yıkılası bir güçle kandırıp insanı buna da güçlenmek denecektir...

Ne garip!... 


GENÇ'ın Yazısı.