"İllallah"ı Yazdım, Sırada "La İlahe" Var!
26.Sayı - Kasım 2008
3902 okunma
Kadir Mısıroğlu Kimdir? 1933 doğumlu Kadir Mısıroğlu, ilk kitabı olan “Lozan-Zafer mi, Hezimet mi?” isimli eserle yayıncılık hayatına başlayan değerli bir mütefekkirdir. Gençlik yıllarından itibaren İslâmi dava yolundaki eserleri kadar, verdiği konferanslarla da dikkatleri üzerine çekmiştir. İslami mücadelenin kılıçlaşan kalemlerinden biri diyebileceğimiz Mısıroğlu ile, son çıkan ve çıktığı anda dört dile çevrilmeye başlanan “İslam Dünya Görüşü” isimli kitabı üzerine görüştük. Kitabı neden okumalıyız diye sorduk. Bakın bizlere neler anlattı:
İslam, beşeri hayatın tamamına şamil kaideler ihtiva eden bir görüştür. Hiçbir hayati faaliyeti dışarıda bırakmaz. İslam hiçbir beşeri faaliyetin İslam’dan müstağni kalmasını, ondan beri olmasını, ona yabancı davranmasını kabul etmez. Yunus’un bir sözü var: “Boyandım rengine solmazam artık, gönül dosta gider gelmezem artık.” İslam’ın rengine bütün faaliyetlerini boyandıran adam ender-i nadirattandır. Neden? İslam’ı bu benim tarif ettiğim tarzda, bütünü ile, adeta hayatın işleyişine ait ruh ve bedenin faaliyetlerine ait bir kullanma rehberi gibi anlamamaktan doğuyor. İnsanların çoğu İslam’ın bir parçasını tanır. Kimi Hac ibadetini, kimi sadece adet ve ahlakını, fakat onun bütün hayat ve kainatı izah tarzını ve beşeri faaliyetleri tanzim tarzını diyalektik olarak yani mantık olarak kavrayamıyor. Bundan dolayı tezatlara sürükleniyor. Bir tavrı İslamî oluyor bir tavrı gayrı İslamî oluyor. Ve bu tezatı fark etmiyor, bütünü kavramadığı için. Sultanahmet Fuarı’nda gençler gördüm. Camiye gelmişler. Giydikleri tişörtün göğüs kısmında gavur reklamları vardı. Bunun kendileri için bir tezat olduğunu fark etmiyorlar. Hatta bir tanesinin göğsünde edepsiz bir lakırdı da yazıyordu: “Ladies Trust Me”. Hanımlar bana güvenin, ben sizin tarzınızım yazıyordu. Bununla camiye girmenin bir tezat olduğunu anlamıyor. Çünkü İslam’ın ruhunu kavramamış, mantığını kavramamış. Ve o ruhu, o mantığı, hayatının bütününe, boyalı bir suya batırılıp çıkarılan bir ipliğin her zerresinin o rengi alması gibi, her beşeri davranışı İslam’ın rengine büründürememiş. Ben dedim ki İslam budur, şu değildir diye bir kitap yazayım. İslam Dünya Görüşünü bu düşünce vücuda getirdi. Yani benim, gençlerin ihtiyaçlarını onlarla görüştükçe tespitimden doğan bir fikir oldu bu. Kırk sene evvel otuz sayfaya sığdırdığım meseleyi beş yüz sayfa hacmiyle yazmak ihtiyacı hissettim. Ancak baktım ki doğruyu anlatırken, bu doğru da bunun karşısında şöyle yanlış telkinler var, dikkat edin ha demek noktasında uçsuz bucaksız yanlış var ortalıkta. O zaman onu ayırdım. İkisini birlikte bir kitapta toplanması, bu kitabı bin sayfaya çıkarırdı. Gençlerde en eksik olan işlerden biri sabır. Güçlük gençlerin göğüsleyemeyeceği bir hal haline geldi. Öyle yetiştiriliyorlar ki; ticarete atılan bir günde zengin olmak istiyor, ilim alemine giren bir günde profesör olmak istiyor. Zahmet, iktiham etmek, göğüslemek prensibi kaybolmuş. Çileye kimse talip değil, zora kimse talip değil. Bu asrın batı aleminde hakim olan bir zihniyetin esintileri Türkiye’de ki insanımıza böyle yansıyor. O zaman ben bunu ikiye bölersem iki kitap birbirinin mütemmimi olmak üzere yazılırsa okunması daha kolay olur diye bu kitapta vaad ettim. Şimdi tahrip hareketlerini yazıyorum, yahut yazacağım. Çünkü İslam dünya görüşünün başlangıcı tevhittir. İslam’a girişte ilk prensip kelime-i tevhit olduğu halde, dikkat et o “la” diye başlıyor. İlla diye başlamıyor. La ilahe diyor. Önce batılı batıl olarak kabul edip reddetmek, yerine hakkı ikame etmek. Bu hayatın, tabiatın gerçeğinden doğan bir lâzımedir. Bir mühendis bir bina yapacağı zaman önce araziyi ıslah eder. Orada bir hafriyat yapar. Üzerindeki pisliklerden, boş topraktan temizler. İslam da bir binanın yapılışı gibi insanda fikri piramidini inşa ediyor. Temel bu kelime-i tevhittir. Ama kelime-i tevhit de hafriyatla başlar. “La ilahe” diyor, ilahlar yok. “İlla Allah” Allah var. O zaman, bu mantığa baktığımız zaman, batılı batıl olarak tanımak, hakkı hak olarak tanımaktan evvel geliyor. Kalp de bir mekan gibidir. Şu sandalye de biri oturuyor olsa o kalkmadıkça sen oturamazsın. Onun üstüne oturulmaz. Onun için evvela kalbi boşaltıyor batıldan, “La ilahe” budur. Sonra “illallah” diyor. Önce tahliye ediyor, sonra tahmil ediyor.
GENÇ'ın Yazısı.