Sen Benim Aslanımsın!
Bir aslan, bir kurt ve bir tilki avlanmak için dağlara çıkmışlar. Birbirlerine yardım ederek av hayvanlarının yolunu kesmeyi ve onları yakalamayı planlamışlardı.
Ormanların kralı aslan, onlarla beraber avlanmaktan utanıyor olsa bile yine de onları ağırladı ve onlara yoldaş oldu. Böyle bir padişaha maiyetindeki (beraberindeki) asker, ancak zahmettir. Fakat bu padişah (yani aslan) “Toplulukta rahmet vardır” diyerek onlarla beraber avlanmayı kabul etti.
Kurt ve tilki, kudretli ve şevketli aslanın maiyetinde dağa doğru gittikleri zaman işleri rast gitti. Bir dağ öküzü, bir dağ keçisi ve bir de semiz tavşan avladılar.
Savaşçı aslanın maiyetinde giden kişinin kebabı, gece olsa bile eksik olmazmış. Ormanların kralı aslan, yaralayıp kan içinde bıraktığı ve öldürdüğü avlarını dağdan çeke, çeke düz bir yere getirdi. Kurt ve tilki ise, padişahlara layık bir adaletle bu av hayvanlarının paylaşılmasını düşünüyorlar, bu hususta iştahları kabarıyor ve tamahları artıyordu. Fakat ikisinin de tamahı, aslana aksetti. Tecrübeli aslan onların bu iştah ve tamahını hemen fark etti.
Çünkü sırların aslanı ve beyi olan, kalpten geçenleri bilir. Bu yüzden kendine gel de, O’nun huzurunda kötü düşüncelere dalmaktan sakın! O bilir, o anlar, sırrını bildiği halde senin ayıbını yüzüne vurmamak için de yüzüne güler.
Aslan, onların niyetlerini anladıysa da bunu açığa vurmadı, onlara bir şey söylemedi. Fakat kendi kendine “Yoksul hasisler sizi! Ben, sizin cezanızı vermeyi çok iyi bilirim, gösteririm ben size! Size benim hükmüm kâfi gelmedi mi? Benim ihsanım hususunda zannınız bu mu? Halbuki sizin akıllarınız, reyleriniz de benim ihsanlarımdandır. Benim hakkımda böyle hasisçe bir zanna mı düşüyorsunuz? O halde zamanın ayıbı, ârı asıl sizsiniz”.
Ey Tanrı hakkında kötü zanda bulunanlar, sizin kellenizi uçurmazsam bu yaptığım iş, hatanın ta kendisi olur. Bu yüzden dünyayı sizin ayıbınızdan kurtarayım da bu hikaye, dünya durdukça söylenip dursun dedi. Aslan içinden bu düşünceleri geçirirken dışardan da açıkça onlara gülümsüyordu.
Aslan: “Ey koca kurt! Bunları güzelce payet ve adaletli davran! Pay etme hususunda benim vekilim ol” dedi. Bununla kurdun karakterinin meydana çıkmasını arzu ediyordu.
Kurt: “Padişahım, yaban öküzü senin payın. Çünkü o büyük, sen de büyük, iri ve çeviksin. Keçi orta boyda ve irilikte olduğundan benim olsun. Tilki, sen de tavşanı al. Tavşan tam sana münasip” dedi.
Aslan dedi ki: “Ey kurt, hele bir daha söyle, ne dedin? Ben varken sen pay istiyorsun öyle mi! Sen ne oluyorsun ki benim gibi eşi ve benzeri bulunmayan bir aslanın huzurunda kendinde varlık görüyor ve var olduğunu sanıyorsun! Kendini beğenen budala! İleri gel de görelim boyunun ölçüsünü!” Kurt ileri gelince aslan bir pençe vurup onu parçaladı.
Onda akıl ve isabetli bir tedbir görmeyince cezasını verip derisini yüzdü. Madem ki, beni görmek, seni kendinden geçirmedi, huzurumda yok olmadın. Böyle cana, inleyerek ölmek gerek. Madem ki, huzurumda mahvolmadı, boynunu vurmak farz oldu.
O yüce aslan; iki baş ve iki üstünlük kalmasın diye kurdun başını kopardı. Koca kurt! Mademki padişahın huzurunda kendini ölü saymadın, cezanı gör. İşte” Fentekamnâ minhüm (onlardan böyle intikam alırız)” ayetinin manası budur.
Sonra yüzünü tilkiye dönüp “Hadi, bunları yememiz için sen pay et” dedi.
Tilki secde edip dedi ki: “Ey emin padişah, bu semiz öküz senin kuşluk yemeğin. O keçiden de, bahtı aydın padişaha gün ortasında yemesi için bir yahni olur. Tavşan da lütuf ve kerem sahibi padişahın akşam yemeğidir.”
Aslan “Tilki, adaleti parlattın, apaydın bir hale getirdin. Bu çeşit pay etmeyi kimden öğrendin? Ey ulu kişi! Bu pay edişi nereden belledin?” deyince, Tilki dedi ki: “ Padişahım, kurdun halinden!”. Bunun üzerine aslan: “ Mademki sen bizim aşkımıza kendini rehin ettin; üçü de senin olsun, üçünü de al, git”.
Ey tilki, sen baştanbaşa bizim oldun, seni nasıl incitebilirim? Madem ki sen, biz oldun; Biz de seniniz, bütün avlar da. Ayağını yedinci kat göğün üstüne bas, yüksel. Alçak kurttan ibret aldığın için artık sen, tilki değilsin, benim aslanımsın” dedi.
Akıllı o kişidir ki, çekinilen belada dostların ölümünden ibret alır. O zaman tilki: “İyi ki aslan, bana bunu kurttan sonra teklif etti” diye binlerce defa şükretti. “ Eğer avları pay etmeyi önce bana teklif etseydi, ondan canımı kurtarmama imkan olur muydu? “ diye şükür secdesine kapandı.
Şu halde biz de Cenâb-ı Hakk’a çokça şükretmeliyiz. Zira O, bizi helak olan kavimlerden sonra dünyaya getirdi. Bu suretle Cenâb-ı Hak’ın, geçmiş zamanlarda gelip geçen kavimleri nasıl helak ettiğini duyduk. Çünkü biz, ancak o önce gelip geçen kurtların halini duyup da tilki gibi kendimizi koruyabiliriz.
İşte o hak Peygamber, sözü doğru peygamber, bize bu yüzden “Acınmış ümmet” adını taktı. Ey ulular, o kurtların kemiklerini, tüylerini apaçık görün de bu halden ibret alın!
Akıllı kimse, bu varlığı, bu kibir ve gururu terk eder; çünkü Firavun’un halini hatırına getirir. Zira aslanın önünde yiğitlik satanın aklı yoktur. O tilki gibi siz de boğazınızı az düşünün, onun huzurunda hileye sapmayın. Huzurunda bütün “biz ve benleri terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin. Doğru yola yoksulca gelirseniz aslan da sizindir, aslanın avladığı av da sizin.
Çünkü o, paktır; Sübhan, onun vasfıdır. O, bâtınî şeylerden de müstağnidir, zâhirî şeylerden de. Ondaki her türlü av, her çeşit ikram ve ihsan o padişahın kulları içindir. Padişahın hiçbir şeye tamahı yoktur, O, bütün bu devleti halk için düzüp koşmuştur; ne mutlu anlayana!
Alican Tatlı'ın Yazısı.