Nedim Tan

Aldous Huxley, Kalıcı Felsefe (Çev. Latif Boyacı), İnsan, 2000

Gündelik hayatta çokça işitip söylediğimiz bir kelime var: Metafizik. Serbest konuşmalarda kulla-nılırken daha çok “cin-peri işleri”ne atıf yapar gibi, fakat anlamı ve misyonu bakımından metafizik ciddi bir kelime, merkezî kavramlardan. Her şeyden önce bir disiplinin adı metafizik: “Varlık olarak varlığı” incelemenin, “gerçeklik” üzerine eğilmenin ve insanî şartlardan varlığın ilkelerine yükselmenin temel bi-lindiği, felsefî ve tasavvufî çabaları da içine alan bir disiplin.

Bu yönüyle metafizik denildiğinde, düşünce ile hayatı varlık ve hakikat eksenli olarak birleştirmesi bakımından insanın bu dünyadaki arayışının ulaştığı bir zirve noktasına işaret ediliyor. Öyle bir zirve nokta ki, diller ve kültürler ne kadar farklı olsalar da, kavramlar ve tecrübeler o zirvede ortak bir yer bulu-yorlar. O zirve noktasına gelindiğinde kavramlar ortaklaşıyor. Kelimenin tam anlamıyla evrensel temala-rın işlendiği, asla beşerî sınırlarla kayıt altına alınmayan bir yapılanmayı anlatıyor metafizik. Çünkü mutlak hakikatin peşinde iseniz, görünür dünya ile yetinmek, geçici olanı yüceltmek sizin için doğru bir tutum olmayacaktır. Görünürde görünmeyeni, geçiciler arasında kalıcı olanı, unutulanlar arasında hep hatırlana-nı aramak ister istemez evrensel nitelikli bir faaliyet olacaktır. İnsanlığı bölüp-parçalayan değil birleştiren prensipler de böylesi bir faaliyetten doğacaktır.

Türkçe’de Cesur Yeni Dünya, Ada ve Algı Kapıları’yla tanıdığımız, XX. yüzyılın sıradışı kalemlerin-den Aldous Huxley (1894-1963), Kalıcı Felsefe ya da Ezelî Hikmet isimli kitabında, insanın hakikate yük-selme çabasına ilişkin kıymetli bir çalışma sunuyor [Kitabın İngilizce orijinal baskısına şu adresten ulaşı-labilir: http://www.archive.org/details/texts]. Kitap, bir antoloji niteliğinde. Doğu’dan ve Batı’dan, fıtra-ta, yani insanın yaratıldığı İlâhî asla kulak vermiş, dolayısıyla hakikat kendilerinde dile gelmiş seçkin tem-silciler ve onların samimi çabaları bu kitapta yer buluyorlar. Bilgi ile bilen arasındaki göz ardı edilen ahlakî ilişki; sembollerin ve ibadetlerin hep unutulan sırlı anlamları; sükunet ve temkin mertebesinin pek farkına varılmayan metafizik tarafları; Allah sevgisinin insanda nasıl bir dönüşüm yarattığı ve benzeri pek çok konuyu işliyor bu kitap, muhatabına kıymetli ipuçları veriyor. O ipuçlarından birkaç numune kaydedelim:

“Mahluk, mahluk olarak İlâhî Kaynağı’nın mahiyetini kavrayacak zekadan yoksun olması açısından Tanrı’dan çok uzak olabilir. Fakat ezelî özü açısından mahluk -mahlukiyetin ve Ezelî Uluhiyet’in buluşma noktası olarak- İlâhî Gerçekliğin bütünüyle ve ezelî olarak hazır bulunduğu sonsuz sayıda noktalardan birisidir. Bu nedenle akıl sahibi varlıklar İlâhî Kaynağın birlik bilgisine ulaşabilir; akıl sahibi olmayan can-sız varlıklar ise kendi cismanî şekilleri içerisinde Tanrı’nın mevcudiyetinin doluluğunu akıl sahibi varlıklara bildirirler.” (s. 65) 

“Nefisle alakalı ne kadar çok şey varsa, Tanrı’yla alakalı o kadar az şey var demektir... Riyazet ve nefsi körletme Hıristiyanlık, Hinduizm, Budizm ve dünyanın diğer büyük ve küçük dinlerinin çoğu ve Ezelî Hikmetin ilkelerini her zaman yaşamış ve yorumlamış olan her Tanrı-merkezci veli ve din reformcusu tarafından uzlaşmaz bir kesinlikle telkin edilmiştir.” (s. 101)

“Eğer çoğumuz kendimizi bilmiyorsak bunun nedeni kendini bilme sürecinin acılı olması ve bizim de yanılsamanın zevklerini tercih etmemizdir... Kendini bilmezlik gerçekçi olmayan davranışa yol açar ve dolayısıyla ilgili herkes için her türden sıkıntıya neden olur; kötüdür çünkü kendini bilme olmadan gerçek alçakgönüllülük, etkin bir kendini hiçe sayma ve dolayısıyla benliğin altında bulunan ve genellikle onun tarafından gizlenen İlâhî Kaynağın birleştirici bilgisi olamaz.” (s. 163) 


GENÇ'ın Yazısı.