Hatice Yaltırak

Akşam vakti, sümbüli bir hava; Ankara`dan abim değil ama Tuzla`dan amcamlar gelmiş; evde bir bayram havası-zira bayramın ikinci günü- oturuyoruz öyle pür neşe. "Connecting people"m titreyiverdi;baktım mesaj gelmiş ki aynen şudur:

"Eskiden Ali ata bakardı, şimdi yere bakıyor. Işık süt içerdi, şimdi zemzem içiyor. İpek ipi tutardı, şimdi oruç tutuyor. Oya okula giderdi, şimdi hacca gidiyor. Elif kitap okurdu, şimdi Kur`an okuyor. Filiz toka takardı, şimdi türban takıyor. Ahh, Akp ahh! Bizi ne hale getirdin? Oysa Chp olsa böyle mi olurdu! Ali karıya, kıza bakardı. Işık votka içerdi, İpek bıçak tutardı,Oya partiye giderdi, Elif meydan okurdu,Filiz şapka takardı. Ahh, ahh!N`olacak bu milletin hali?"
 
Nasıl yani?! Nasıl yani?! Birinin bayramlık ağzımı açtırmaya niyeti var anlaşılan...
 
***
 
Bu nadide(!) metni kim yazmıştır; niye yazmıştır;bir GSM operatörünün ticari amaçlı kurgusu mudur; nedir ne değildir bilmiyorum. Hangi siyasi cenahta yer aldığı da hiç önemli değil. Zira ben burdaki zihne dikkat çekmek istiyorum.
 
Metni yazanın çapını kavramam bir saniyeye; anlatmak bir kelimeye bakar esasında ama derdimi iyice anlatabilmek için uzun cümlelere ihtiyacım var. Bir kere bu arkadaş büyük ihtimalle öfkesini gazetelerin manşetlerinden aşka gelerek oluşturup besliyordur. Kendi ürettiği bir öfkesi bile yoktur.
 
Karşılaştırılmayacak şeyleri karşılaştırmayı marifet sayıyordur kendince. Öğretmenle imamı, okulla camiyi, başörtüsüyle mini eteği karşılaştırır. Camiye dil uzatana meyhaneyle karşılık verir. "Ezanı kadın okusun" diye zırvalayana "O zaman genelkurmay başkanı da kadın olsun" diye müthiş(!) bir mukabelede bulunur. Denklem çözerken bile elmalarla armutları eşitliğin aynı tarafına alıyordur bu! Şiir de okumamıştır hiç. Bir şiirde ölmek, bir şiirde dirilmek, bir şiirde kaybolmak, bir şiire saklanmak hakkında en ufak bir fikri yoktur. Adamakıllı bir türkü de dinlememiştir muhtemelen.
 
En vahimi , senin ölün benim ölüm ayrımı yapar. Hz. Peygamber(S.A.V.)`in bir gayri müslimin cenazesinin ardından ayağa kalktığını hatırlamak işine gelmez çünkü. Bu zihnin sahibi fikir ürettiğini sanıyor ama feci halde yanılıyor.Görülüyor ki algı düzeyi bir ilköğretim öğrencisi kadar bile değil. Güya kendi kutsalları var;ancak bu kutsalları dini ve felsefi bir arkaplandan tamamen yoksun. Oturup da düşünmemiş; aklı terlememiş, kalbi sıkışmamış, uykusuz geçirilmiş tek bir gecesi olmamış. Gözüne kestirdiği bir kalıbın içine girmiş ve o kalıbın müsaade ettiği cümlelerle hayatını sürdürmeye razı. Ve işte en can alıcı nokta: vicdan diye bir kavramdan haberi yok. Bir güzel insan anlatmıştı; "İnsan kendisine en uzak insanı bile vicdanen anlayabilmeli" demiş ona Zeki Demirkubuz. Çok döndü durdu bu cümle içimde. Kendine en uzak insanı bile vicdanen anlayabilmek... Aklen değil, dinen değil, siyaseten değil, konjonktürel olarak değil, felsefi olarak değil. Vicdanen... Vicdanen anladığımızda karşımızdakine zarar vermek aklımızın ucundan bile geçmez çünkü.
 
Toplumu bölmek de...
 
Hep birbirine diş bileyen taraflara mı ayrılacağız? Kalıp cümlelerle mi tartışacağız? Gidip gelip de "sen adidas giyiyorsun/ ama sen de çamlıca gazoz içiyorsun!" a mı takılacağız yani?
 
Bu ülkede müzmin küskünleri bile aynı halayda omuz omuza gördüm ben. Bir türküyle birleşmenin ne demek olduğunu biliyor bu insanlar. Düğünlerinizi düşünün. Kız ya da erkek tarafının nereli olduğuna bakılmaksızın horonu halayı, misketi kafkası, şemamesi payduşkası daha da nicesi birarada oynanır bizde. Hasılı kelam; cümlelerinizdeki sığlığa mı yanalım düşmanlığa mı?
 
Bir de bir şeyi anlatacaksanız bütünü baz alın lütfen. Zira BÖLEREK anlatılınca anlamıyorum ben. 


GENÇ'ın Yazısı.