Mustafa Başer

İkindi vakti otobüsümüz yol alıyor Sırbistan topraklarında. Niş şehrine girmeden Makedonya’ya doğru yol alıyoruz. Namazı eda etmek için gözlerimiz cami arıyor. Kasaba gibi bir ilçe görünüyor ufukta, adı Buyanovaç. İlçede ilerlerken gördüğümüz helal market, bizleri mutlu ediyor. Bir cami yakınında otobüsümüz duruyor. Kafile başkanımız ikindi namazımızı kılıp yola devam edeceğimizi duyuruyor. Tuvalet ve abdest ihtiyaçlarımız için cami bahçesine yöneliyoruz. Orada yaşayan bir Müslüman kardeşimiz, tuvaletin yetersiz kaldığını görünce, hemen karşıdaki kahvehanenin tuvaletini de kullanabileceğimizi söylüyor. Esnaf olduğunu öğrendiğimiz bu kardeşimiz, sağa sola koşturarak sevinçle bizlere yardım etmeye çalışıyor.

İkindi namazımızı kılıyoruz ve konuştuğumuz üzere ilçeden ayrılmak için camiden çıktığımızda otobüsün yanında kimseyi göremiyoruz. Çünkü camiden çıkan yol arkadaşlarımızı cami karşısındaki kahvehanede misafir ediyorlar. Biraz önce etrafta koşturup bize hizmet etmek isteyen güzel insan, burada sandalye gösterip ne içmek istediğimizi soruyor. Kahve istiyoruz, yanında madensuyu ikram ediyorlar.  Biraz muhabbet edelim derken akşam ezanı vakti yaklaşıyor. Akşam namazını kılıp çıkalım diyor kafile başkanımız. Kahvelerin ücretini ödemek istiyoruz. “Sizin paranız Türkiye’de geçer” diyorlar. Israrlarımız fayda vermiyor ve tekrar camiye yöneliyoruz.

Akşam ezanını kafilemizdeki güzel sesli bir kardeşimiz okuyor. Yine müezzinliği de güzel sesli bir abimiz yapıyor. Hafız olan kafile başkanımız imamete geçiyor. Caminin yarıya yakını doluyor. Arnavut asıllı din kardeşlerimiz dede, baba, torun, üç kuşak bir arada saf tutuluyor. Bu manzarayı görene kadar içimde bir buruk hikaye vardı. Balkanlarda yıllarca çalışmış, kafilemizde tek Arnavutça bilen Şuayb Bey anlatmıştı. Araç ile yolda giderken üç kişilik bir grup araca binmek için el kaldırıyor. Araca buyur ettiği üç kişiyle tanışıyor ve yol boyunca muhabbet başlıyor. Tanıştığı kişiler dede, baba ve oğul. Yolcuların yaşça en küçüğü Hasan oğlu Ahmet oğlu Victor! Dede oğluna Müslüman ismi koymuş ama torunun adı maalesef Victor...

Akşam namazı sonrası camideki hava tariflere sığmaz. Birbiriyle kucaklaşanlar, musafaha yapanlar, gözleri yaşlı amcalar… Bir gençle tanışıyorum adı Esad. "Dedem Türkçe biliyor" diyor. Camide dedesinin yanına gidiyoruz. Elini öptüğüm amca ile biraz sohbet ediyoruz. Daha önce hiç tanımadığı bir Müslümanın gözlerine ancak bu kadar samimi bakılabilir. Kimse camiden çıkmak istemiyor adeta. Anadolu’da bir bayram namazı çıkışında yaşadığım coşkuyu ziyadesiyle yaşıyorum. İslâm kardeşliği bu olsa gerek. Dakikalara sığdıramadığımız muhabbet ve kardeşliğimizi, bir fotoğraf karesine sığdırmaya çalışıp zor ayrılıyoruz camiden. Bir grup bize araçla ilçe çıkışına kadar eşlik ediyor.  Kur’an da geçen müminlerin kardeşliği bu olsa gerek. Müslümanların kardeşliğinde mekânın önemini yitirdiği yer tamda burası olsa gerek.

Burada, hayatımda unutulmayacak akşamlardan birini yaşadım. Buyanovaç’ta akşam vaktinde bayram namazı kıldık sanki...


GENÇ'ın Yazısı.