Mustafa Bozoklu

“Gençlik” modern dünyada ekseriyetle “gelecek” kavramının başına yahut sonuna iliştirilmiş vaziyettedir. Gençliği geçen kendi gençliğini derhal unutmakta ve tahayyül edilipte ulaşılamayan geleceğin mimarlığı görevi bir sonraki kuşağa şehvetle aktarılmaktadır. Pek çok ağızda duymaya şahit olduğumuz “Gençler” yakarışının arka planında yatan esrarda bu gibi gözükmektedir. Hâlbuki unutulan, gençliğin içerisine doğmuş olduğu dünyanın “yaratıcısı”, gençliğini çoktan geçirmiş olanlardır. Diğer bir deyişle, gençlik hiç bir sorumluluğunu taşımadığı bir zeminin üzerinde ona yüklenen görevini ifa etmekle yükümlü tutulmaktadır. Gençlik hakkında yazılanların bu bağlamda ele alınmadıkça eksik kalması mukadderdir.

Modern dünyanın insanlarının zihni, devlete karşı yahut devlete göre olmak zorundalığı içerisindedir. Ulus devlet, varlığını onu korumakla yükümlü olan bir toplum ve bir gençlik vücuda getirerek muhafaza eder. Gençliğin bir kısmını kendisine muhafız, diğer kısmını bu muhafıza düşman olacak şekilde konumlandırarak aralarında çıkan çatışmadan varlığını beslemeye devam eder. Apolitik olmak ile politik olmak kutuplarında asılı tutulan bizim gençliğimiz dahi İslam’ın en temel “İtidal” düsturunu unutmaya yüz tutmuştur. İşte yukarıda bahsedilen bu çatışma kültürünün en masrafsız ve en faydalı araçları olarak sunulan şey ideolojilerdir. Cemil Meriç’in “Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler” tasviri bu bağlam üzerine söylenmiş bir sözdür.

Esasında ulus devlet, geleceğinin teminatını çatışan bir dinç gençlikte değil dinç bir gençliğin meydana getirdiği çatışmada görmektedir. Her eskiyen gençlik kendi ideolojilerini de götürür yanında, her yeni gelen de onu savaştıracak olan ideolojiyle dünyaya gelir ulus devlette. Devletlerarası ilişkilerin siyasal zemine izdüşümü de kurduğumuz bu bağlantı ile eşdeğerdedir. Genç devletler arasındaki sonu gelmeyen mücadelelerin temel nedeni onların üzerinde yaşadıkları topraklara miras kalan eski musibetler yüzündendir.- İZM’lerle atomize olmuş gençlik, çatışmanın motoru olarak kutuplara ayrıştırılmış vaziyettedir. Derinlerde ateş gibi tutuşan gençlerin geleceğin teminatı olarak gösterilişi de onun bu harekete geçirici vasfından ileri gelmektedir. Örneğin; İslam davasına hizmet niyetiyle yetiştirilen genç kitlelerin esasında İslam dinine değil İslam ideolojisine adandıkları tarihimizde pek çok defa tecrübe edilmiştir. Gençliği geçenler bıraktıkları tüm bu hasarın boyutuna baktıkça ürpermekte, bu ürpertinin boyutuyla paralel olarak gençliğe ithaf edilen misyonun ağırlığı bir hayli artmaktadır. Çağımızda bir gencin 25 yaşına değin hayatında fail konuma gelememesi, ona yüklenen bu ağır misyon için ihtiyacı olan donanımı edinmek derdiyle uğraştığı içindir. Hâlbuki İslam ahlakında ne kadar fiili bellediğimiz değil, belleğimizde olan fiillerin ne kadarının faili olduğumuz konusu esas teşkil eder.

Bir toplumun gerek maddi gerek manevi araçlara sahip olma zaviyesinden en zayıf halkasını gençlerin oluşturduğunda şüphe yoktur. Yanlış olanları yaşamış olanların, gençliği de benzer yanlışları yaşamaya mahkûm ediyor olması ve hatta bunda ısrar ediyor olması bir milletin düştüğü girdabı gözler önüne sermektedir. Bu kısır döngüyü perdelemek isteyen modern araçların, İZM’leri baş harflerinde yaptıkları değişimlerle gençlik ateşinin üzerine sunmakta olduğundan bahsetmiştik. Amaç toplumun her zaman istenilen kıvamda tutulmasıdır. Tüm bu sebeplerden ötürü, baştan ayağa paradoksal bir paradigma olan modernizme gençliği birer laboratuvar ürünü olmaktan kurtarmalıyız. Sahte özgürlük tanımlamalarının peşinde feda olurken öte yandan önüne geçilemeyen bir esaretin ağına düşmek paradoksu gibi... Ancak burada önemli bir sabiteyi hatırlatmakta fayda görüyoruz. Günümüzde gençlik her ne kadar benzer gençliği geçirenlerce yıpratılıyor olsa da gençlik yine bu hayatını uzun vadede tamamlamış olanlara hizmet ile kıymetlenecektir. Nitekim tecrübe ehemmiyetini, bir olayın hatalı olduğu takdirde tekrar edilmemesinde gösterir. Bulutlara yükseltilmiş, yüceltilmiş, ayakları yere basmayan; vizyon ararken ufkunu kaybeden bir gençlik modern kurumların farkında olarak veya olmayarak esiri haline dönüşmektedir. Gençlik, siyasa-piyasa kıskacında sürüklenirken yapılması gereken en mühim şey ideolojilerin aksiyonları yerine İslam’ın ahlaki değer ve amellerini sistematize ederek ikame etmektir. Bu çağda gençliği hezimete uğramaktan alıkoyacak müessesenin ise gençken hezimete uğramış olanların dizinin dibinde hizmet ehli olmak olduğu gözükmektedir. Nitekim bununda kendi içerisinde bir devr-i daim meydana getireceği şüphesizdir. Ebedi gençlik fikrini de bu minval üzere konuşmak ilerisi için daha somut adımların atılacağının haberdarıdır.


GENÇ'ın Yazısı.