Sana bir ay erişti. Erişelim diye istemiştin. İşte geldi. Ortalık şenlendi. Sen şenlendin. Çünkü fırsatlarıyla geldi. Ebediyeti yüklenip, seni erdirmek için erdi. Ona ermek için dua etmiştin. Şimdi o sana yönelmiş, seni erdirmek için çoğalıyor sende. Bakışında çoğalıyor. Konuşmanda çoğalıyor. Susuşunda çoğalıyor.

Sana bir ay erişti; sabrı öğretecek. Açlığı, susuzluğu öğretecek. Yemeden, içmeden tat alınır mıymış, bilmedin hiç. Hep almak, hep yemek, hep tüketmek, mutluluk ancak bunlarla mı olur zannettin? Vererek de sahip olmak var. Yemeden, içmeden de lezzet var. Tüketmeden de istifade etmek var. Ağlayarak da mutlu olmak var. Ama bunlar için bir gönül lazım. Sana bir ay erişti; gönlünün doktoru olacak. Seni, garibin, biçarenin, kimsesizin, itilip kakılmışın civarına yaklaştıracak. Yaklaş, çekinme orası kalbi kırıkların yeridir. Yaklaş ki onların civarında sonsuz bir umman çağlar.

Sana bir ay erişti; nefsine gem vuracak. Tutup sarsacak: Ne kadar da çok kendinlesin? Gündeminde neden kendinden başkası yok senin? Niye bu kadar bahtsız ve bu kadar nasipsizsin? Hiç mi aşamayacaksın kendini? Hiç mi başkalarına ait sızılar vurmayacak seni? Sana bir dert gerek. Sana hayatının merkezine koyacağın aşkın bir hedef gerek. Aşın, eşin, işin, eğlenişin ötesinde bir oluş ve olduruş gerek. Sana bir ay erişti, sana tüm dertlerinin devası olacak bir dert verecek. Gönlünün orta yerinde bir filiz bitecek. O filiz seni alıp Hakka, hakikate, hikmete erdirecek.

Sana bir ay erişti; öyle bir ayki gecesinde gündüzünde devasa bir ırmak, ateşle dans ederek sonsuza akar. Çare yok; ismini ikisinden birinin yanına yazacaklar. Her damlasında âb-ı hayat akseden ırmak mı tercihin, yoksa her kıvılcımında dibi görünmez çukurlar saklayan ateş mi? İşte bu ay tercihini öğretmeye geldi. Otuz gün ve gece geçecek ve seni tercihinle bilecekler. Bir ay geçecek, bayram gelecek, sen kimin bayramıyla şenleneceksin? Bayram bu; Yar ile hoşluğa erişenleri de ağırlar, vicdanının sızısından yerinde duramayanları da… Bayram bu; herkese ikram eder. Birine sevgili melekler ve gök ehlini yaran kılar, diğerine ise ateş ehlini ve yardakçılarını… Hangisini seçeceksin? Çok vaktin yok; otuz gün ve gece… Bayram sabahı ya bir ferahlık olacak yârin ya da iflah olmaz bir pişmanlık… Bayram bu, hiç ihmal etmez, ya nur olur yağar, ya har olur yakar.

Sana bir ay erişti, erdirmek istiyor. Erişeyim diye dua etmiştin; işte geldi, seni erdirmek için hazır bekliyor.

Sen ne bekliyorsun?

***

Geçtiğimiz ay sekiz GENÇ Gönüllüsü kardeşimizi Afrika’ya yolcu ettik. Şevkle, heyecanla gittiler; gidişleri bize de şevk ve heyecan verdi. Kim bilir, gelişleri ne kadar bereketli olacak… Bu ay dokuz kardeşimizi daha yolcu ediyoruz. Uğurlarken, dualarımıza eklediğimiz o sözleri, burada bir kez daha tekrar ediyoruz: “Kara kıtaya değil, kalbimizin karasına gidiyorsunuz. Seferimiz nefsimizedir. Bu gidiş, ona doğru savrulmuş bir kılıç darbesidir; biliyoruz, ölmeyecek. Ama haddini bilecek, razı olmayı belleyecek, itminana ermeyi öğrenecek.” Evet, kalbimizin karasınadır seferimiz. Orası aklaşırsa, dünya aklaşacak. Orası aklaşırsa, ötelerde yüzümüz aklaşacak.

***

Yeni kampanya dönemimiz yaklaşıyor. Her sene olduğu gibi bu sene de abonelerimize bir hediyemiz olacak. Bu seferki hediyemiz bir kitap… Gelecek sayımızı bekleyelim, bakalım.

Sizi yeni sayımızla baş başa bırakırken, Rabbimizden hayırlı Ramazanlar ve ebedi gençliği tadacağımız hakiki bayramlar niyaz ediyoruz. Allah’a emanet olunuz.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.