Seni Sana Hatırlatmak Gerek
Sen kardeşim… Yüzün ışıdığında dünyanın ışıdığı güzel insan… Bu satırları okuduğunda sadece gözü ve zihni değil, kalbi de harekete geçen can… Sana bugün seni anlatayım istedim. Bilmem yanlış mı yaptım. Ama her geçen gün daha çok inanıyorum ki seni zamanelere, her zaman anlatmak gerek. Herkesin bu kadar kendini anlattığı bir ortamda, kendinden başkasını duymaya kapalı kulaklara bunun ne faydası olacak? Bunun faydası önce sana olacak kardeşim. Seni sana fark ettirmemiz lazım. Aman yıkılmayasın diye. Hep böyle kal, hiç değişme diye… Yıkılıp gidenleri, takılıp bitenleri, kapılıp heba olanları sayamaz olduk. Sen onlar gibi olma diye, seni sana hatırlatmam lazım. Sonra sözümüzün nasibi varsa sıra zamane çocuklarına gelir. Onlara da seni anlatmak lazım. Rol modellerini başka yerde aramasınlar; sana baksınlar ve bu yetsin onlara.
Evet, zamane çocukları sana baksınlar yeter. Namaza titizlenişin şaşırtsın onları. Haram, helal hassasiyetine hayret etsinler. Her şeyi yemiyorsun. Her yerden alışveriş yapmıyorsun. Her söze dalmıyor, her cıvıklığa gülmüyor, her mekâna takılmıyorsun. Niye karışmıyor, onlar gibi olmuyor, onlara benzemeye çalışmıyorsun? Buna anlam veremesinler. “Asosyal bir tip” diye yaftalasınlar seni. Sosyalliğin, helak edici günahına ortak olmayışının adı, bırak asosyallik olsun, ne çıkar. Akıp gidenlerle beraber akıp gitmeyişine, buralara ait olmayan bir telaşla sürekli koşturmana, “bir derdimiz olmalı” deyişine bozulsunlar. “Bu kadar da fazla canım” desinler.
Bu kadar cidden de fazla. Sen hâlâ yüzü kızaranlardansın, değil mi? Sen bir mısra ile gözü yaşaranlardansın. Bir mânânın peşine hayatı takar da arkana bile bakmazsın. Senin bir nağmede kaybolduğunu, bir tınıdan göklere yol bulduğunu görebilirler. Sana tek bir cümle, tek bir beyit, tek bir söz yetebilir. Sen, bir mısra Allahım der, sonra da erersin. Kopup gidersin de kimse yetişemez arkandan. Bir dertli tutup elinden üç beş cümle etse yüreğinin en derininden senin dünyan değişir, bilirim. Sözü özünden dinler, özünden söz söyleyeni seversin.
Seni tanımak isteyenler, seni varacağın yerin telaşıyla anacaklar. Seni çözmek isteyenlerin önüne sonsuzluğun gizleri çıkacak, çünkü sen ona talipsin. O yüzden tenhaları sevişin. O yüzden kalbi kırıkların yanında çok eğlenişin. Gözüne çarptığında bir garip, kalbin çarpılır, yerinde duramazsın. Ya ötelere ait manalara fakir olanlar? Onların hayrınadır zaten bütün uğraşın. Başka işin gözünde kıymeti yoktur. Bu senin için aşağılık dünyadaki en yüce dâvâdır. Başkası seni kesmez. Farkın işte budur senin. Zamane çocukları bu ufku anlamaz, anlayamaz. Bu ufku anlayamayan ona nasıl ersin? Bu ufku gönlüne bir tohum gibi ekmeyene o nasıl verilsin? Senin gönlünde Muhammedî bir gayret yöneldiği her sineyi sarmak ister. Sen baktın mı, nazarında cennetten bir pırıltı ışıldar. Sen konuştun mu, sözünde firdevsten bir ırmak çağlar. Seni kardeşim, herkese tanıtmak gerek. Ama önce seni senin tanıman lazım. Kendini bilmeyeni kimse bilmez. Kendine kıymet vermeyene kimse kıymet vermez.
***
Elinizdeki bu sayı dördüncü senemizin son sayısı. Hamdolsun, GENÇ 48 aydır, heyecanını artırarak çıkmayı başardı. Rabbimizin lutfu ve sizin teveccühünüzle tabii… Cenab-ı Hak daha nice 48 aylar nasip eylesin.
***
Önümüzdeki ayda muhteva ve mizanpajımızı gözden geçirecek ve yenileyeceğiz. Tabii yeni abone dönemimiz de başlayacak. 5. senede dergimize abone olan okuyucularımıza Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocamızın kaleme aldığı “Hakk’a Adanmış Gençlik” isimli eserini hediye edeceğiz. GENÇ`in ermek ve erdirmek istediği kıvamı bütün cepheleriyle önümüze koyan bu eserden çok istifade edeceğinizi ümit ediyoruz.
Yeni dönemde buluşmak ümidiyle bayramınızı tebrik ediyor, Rabbimizden ötedeki hakiki bayramı niyaz ediyoruz.
Allah`a emanet olunuz.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.