Mescidin Su İle Vuslatı
Bir bardak su ne işe yarar dersiniz? Bu su, sadece kurumuş dudakları ıslatmaya yetmez. Bazen de gönülleri ıslatır. Secdeye varacak bir alnı ıslatır da ibadete başlangıç olur. Burkina’da yarım litrelik suyla iki kişi abdest aldık. Secde edecek bir mekânı bulur da abdest için suyu bulmakta zorluk yaşarsınız…
Bizim iller, suyu olmayan camiyi bilmez. Bizde cemaatten mahrum devasa yapılı camiler bulunur. Burkina Faso’da ise cemaatin bol, suyun az olduğu camileri gördüm. Bir caminin yakınında suyun olmaması, o güzelim mescide, “İbadetin ve toplanmanın merkezi olma!” demek gibidir. Kendi kişisel imkânlarından ve dostlarının hasenatlarını gariplerin yüzünü güldürmek için seferber eden pilot Ercan Bey var. Bilirim ki siz, onu tanımadınız. Ama gönlü, tanımaya değer sıcaklık ve zenginlikte bir insandır.
Daha önceleri yaptığı gibi, geçen yıl da Burkina’da bir köyün yüzünü güldürmek için imkânını yola çıkarmış. Onun bağışlarıyla bir kuyu açıldı ve bu kuyunun halkın kullanımına hazır ediliş töreninde bulunmak için yola çıktık. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Burkina Faso’nun sınırında bir kasabaya ulaştık. Bu kuyu niçin bu kadar uzak bir kasabaya inşa edildi? Daha yakınlarda olamaz mıydı? Diye sordum. Bu uzaklık da özel bir şartmış. Amaç, herkesin gidemediği bir noktadan dua almakmış meğer. Çevreyi görünce buna da değdiğini fark ettik.
Ulaştığımız kasabada bizim ilk dikkatimizi çeken şey, kadınların kıyafetiydi. Ülke, Müslüman halkın gayri Müslim unsurlarla beraber yaşadığı ve bu nedenle de aradaki çizgilerin sönmeye yüz tuttuğu bir yer. Buradaki erime ve kaybolma eğilimi, maalesef ki Müslümanlarda olmuş. Özellikle bayanlarda “Tesettür kavramı” ciddi yara almış. Zalimler, bölgeyi terk ederken veya terk etmiş numarası yaparken, iffet duygularını da alıp götürmüşler. İmkânların kıtlığını da buna ekleyince ortaya acı manzaralar çıkıyor. İşte bu şehirde hiç beklemediğimiz bir manzara ile karşılaştık. Sokaklarda gördüğümüz bayanların büyük çoğunluğu, tesettüre uygun bir kıyafeti giymişlerdi. Hangi fedakâr tebliğ erinin attığı tohumun, böylesine güzel bir çiçek bahçesini yeşermesine vesile olduğunu bilmiyoruz.
Okulumuzda öğretmen olarak çalışan Üstat Yahya, bir seyahat esnasında bu camiye uğrar. Orada bulunan Müslümanlara bir sohbet yapar. İşin sonunda onlar da camilerinin olduğunu ama camiye yakın bir yerde suyun bulunmadığını, bu nedenle de camiyi yeterince kullanmadıklarından dert yanarlar. Afrika’da camiyi bulup da onu işlevsiz halde bırakmak ayrı bir acıdır. Böylesi bir kasabada belediyenin su hizmeti ya yoktur, ya da kullanımını engelleyen başkaca sorunlar vardır. Kocaman şadırvanlardan onlarca musluğun aktığı, Anadolu toprakları ve camileriyle karıştırmayalım… Yerin yetmiş metre altına gizlenmiş su, hamiyetli bir el bekler.
Başkente dönünce durum yetkili arkadaşlara iletilir ve Ercan abimin kuyusu bu caminin bahçesine yönlendirilir. Kuyunun adı, “Hz. Osman kuyusu” olarak belirlenmiş. İsim de bizim için ilginç oldu. Zira Medine’de bir Yahudi’den kuyuyu satın alıp Medineli Müslümanların kullanımına bağışlayan Hz. Osman’ın adının, böyle bir mekândaki kuyuya isim olması da ayrı bir tevafuk oldu. Hiç görmedikleri ve göremeyecekleri bir grup Müslümanın helal rızıklarından (helal olmasa asla böyle bir hayra vesile olamazdı) süzülen bir kuyu var şimdi... Bu kuyunun suları, günde beş vakit abdest alacak Müslümanların eline yüzüne ulaşacak, secdeye imkân olacak. Sıcak bir Afrika gününde, dudaklarını ıslatacak.
Cami bahçesindeki bir kuyudan çıkan suyu, abdestle buluşturana… Alnı, secdeyle birleştirene… Rızkı, kendi yoluna ram etme imkânı verene… Hamdolsun… Hamdolsun…
Haşim Akın'ın Yazısı.