Te.Ve. BU
Haziran 2011 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Yazını ayın yazısı olarak seçmem, sanırım bir mesaj veriyordur zaten. Bundan sonra, gayretinden ve yazı işçiliğinden zerre eksiltmeden, ama her yeni yazıda biraz daha fazlasını başararak yazıyor olmanı temenni ediyorum. Yeni yazılarını bekliyorum.
Ayşe Büşra Aydemir
Doksanlı yıllara gözlerimi açtığımda televizyon benden önce evimize girmişti bile. Her ne kadar televizyon karşısında büyümesem de, televizyonla büyüdüm. Yaşadığımız ev itibarıyla müstakil bir çocukluk geçirdiğim için televizyonla çok işim olmazdı. Gerçek çocuk oyunlarından artakalan zamanlarda sinemaya gider gibi televizyonlu odayı ziyaret eder, çok uzak olduğumuz o dünyaya uzaktan bakardık. Uzaktan kumandanın icat edilmediği o yıllarda TV’yi açıp kapatmak da, yayın akışını kontrol etmek de anneme düşerdi.
Uzaktan kumandanın icadı, televizyonu tam anlamıyla karşıma aldığım, apartmana yükseldiğimiz yıllara tekabül eder. Televizyonla daha çok ilgilendiğim, ama bir o kadar da kavga ettiğim yılların izlerini hâlâ zihnimde taşıyorum. Paylaşamadığımız tek şey uzaktan kumandaydı oysa. “Acaba o mu bizi kontrol ediyor, yoksa biz mi onu kumanda ediyoruz?”un kavgasını ettiğimiz günler çok çabuk geçip gitse de, TV’yi her açtığımda kapattığımdan daha azman bulduğuma göre, bu soru hâlâ cevabını bulmuş değil bende.
90’larda olduğu gibi, 2000’lerde de uzakları yakın, yakınları uzak ediyor halihazırdaki prime-time hipno kuşaklar. Alıp götürüyor bizi başka başka dünyalara, hülyalara… Akşam uyurken hiç aklımızda olmayan şeyleri, sabah uyandığımızda buzdolabımızın yüzündeki ihtiyaç listesinde buluyoruz. Maddi olarak ihtiyacımız olmayan bir koltuk takımına, psikolojik olarak ihtiyaç duyuyoruz. Oturacak yerimizin olmamasından doğan bir ihtiyaç değil bu, almak eylemine duyulan açlıktan doğan bir ihtiyaç.
“Tanrım! Benden önce verme kimseye, Yenilere ilk kez ben dokunayım. Başkasında görenlerin zordur halleri, …ilk kez ben dokunayım.”
Bir mobilya reklamında kullanılan bu single; maddi hiçbir ihtiyacı karşılama amacı gütmeyen, sadece yeniye, daha iyiye herkesten önce sahip olmak gibi nefsani dürtüleri harekete geçiren modern ticaret ahlâkı hakkında ufak da olsa bir fikir edinmemizi sağlıyor.
“Hiçbiriniz, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçek mü’min olamaz” öğretisine, “Daha iyisi senin olsun” anlayışına taban tabana zıt bir söylem geliştirmiş modern ticaret anlayışından, malının kusurunu söylemesi gibi ütopik bir beklentimiz yok. Çünkü kusursuz oldukları iddiasındalar. Kimse kendi yoğurduna ekşi demediği gibi, ekşi yoğurdun da bir ihtiyaç olduğunu kabul ettirmek peşinde.
Zaten almak zorunda olan ihtiyaç sahibinin bu mecburiyeti, “Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu” felsefesine mahkumiyeti, onu bu türlü reklamların hedef kitlesi olmaktan çıkarıyor. Bu reklamların öncelikli hedef kitlesi de ihtiyacı olan insanlar değil. Çünkü potansiyel müşteriyi–yani parası olan ama ihtiyacı olmayan herkesi harekete geçiren reklamcılar, önce kaçan zeytinleri yemek niyetindeler.
Bu reklamcılık anlayışına maruz kalan insanlar zamanla satın almak ihtiyacını gidermek adına alışverişe yöneliyorlar. Bu bazen bir koltuk takımı, bazen bir üst model otomobil oluyor. “Görürsün, beğenirsin, almak için çok çalışırsın, alırsın, ilgi çekersin, hevesin kaçar” şeklinde özetlemiş bir otomobil firması durumu. Mesele ihtiyaçtan çok, ihtiyaç haline getirilmiş duygular. Sahip olma isteği, tutkusu, hırsı ile hep daha iyiye, güzele, pahalıya, yeniye giden yolda alışveriş sepetini koluna takmış kırmızı başlıklı kızlar olarak görüyorlar bizi. Yolun sonundaki AVM’ler neden mi o kadar büyük? “Bizi daha iyi yiyebilmek için!”
İnsanların hayırda, takvada yarışması için var olan enerji rezervlerini dünyevi üstünlükler peşinde harcaması için hazırlanmış koşu yolları… Ve tabiî ruhen mutmain olmaktan çok uzak insanlığın, kendisini dünya markalarıyla tatmin etme çabası…
Yasal reklamlarla başa çıkamazken, sanalıyla, yirmibeşinci karesiyle, bilinçaltı mesajıyla nasıl başa çıkacağımızı kara kara düşünüyorum. Elimin altındaki birden fazla kumandayla bunları kontrol edebilmenin mümkinatı yokken… Televizyon kanalları arasında sa’y edip, peşin fiyatına bir ömür taksitli cehennem konutlarında lüks daireler tapularken…
Üstelik, çekilişsiz kurasız!
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.