İnsan zayıf olduğunda mı suç işler, güçlü olduğunda mı? İnsan kimin zayıfıdır, kimin mazlumudur? Kimin güçlüsü kimin zalimidir? Kitabımıza göre insan önce kendinin zalimi ve kendinin mazlumudur. Yaratılış gayesinin dışına çıktığında kendi kendine zulmeder, kendi canını yakar.

Vahim olayları, can sıkan hadiseleri, ruhu kanatan işleri, insanı insan olmaktan çıkaran eylemleri hangi kelimenin kanadına koyacağımı, hangi kelimeye mahcup olacağımı, bu iş için hangi kelimeyi kırıp hangisinin hukukuna dalacağımı düşünür endişelenirim. İçimden geçenler içimden geçmesin diye kopuk kopuk cümleler kurarım.

İçimdeki acı bıçağın ucu gibi dokunup acıttığında başka birinin elini ödünç alıp başka acıları yoklamayı isterim. Başkasının eli, başkasının yüzü başkasının amini.

Misal şunu sürekli sorarım: İnsan zayıf olduğunda mı suç işler, güçlü olduğunda mı? İnsan kimin zayıfıdır, kimin mazlumudur? Kimin güçlüsü kimin zalimidir? Kitabımıza göre insan önce kendinin zalimi ve kendinin mazlumudur. Yaratılış gayesinin dışına çıktığında kendi kendine zulmeder, kendi canını yakar.

Herkes bir yol gösterici, bir tabela, bir işaret, ışıklı bir levha bekler hayattan, bir haritaya bir pusulaya rastlamak ister, kaybolduğunu düşündüğü an bir işaret arar. Oysa tüm harita ve levhalar evi bulmaya yaradığı gibi “evsizliğe” de işaret eder. O tabelanın gösterdiği sokakta evin yoktur, o virajı dönünce varacağın yer yalnızlıktır, o hız sınırı levhası arabanın olmadığını ima eder, o navigasyon cihazındaki sesin sana diyecek tek sözü yoktur.

Kontrol kulesi, deniz feneri, mobese kamerası her insanın omuzunu “görülmüştür” diye mühürlerken bazılarının omuzuna sadece Kiramen Katibin melekleri dokunur. Onlara garip deriz. Garipleri yanına alacak kadar imkânı olmayanlarımız, garipliklerini yanına alırlar. Yolu böyle adımlarız.

İntihar etmek haramdır. Herkesin hayatı o kadar kıymetliyken üstelik. Yine de kendimizi atsak bir uçurumdan sonra pişman olup koşup insek uçurumun dibine kollarımızı açıp düşen bedenimizi beklesek, ilk sözün ağırlığı düşer kollarımıza. İlk sözün ağırlığı. İlk andın ağırlığı. Zalim olmamaya, kendimize zulmetmemeye, gayeden sapmamaya, insan olmaya dair verdiğimiz sözün ağırlığı.

Farkındayım kopuk kopuk cümleler bunlar…

Büyük bir acı ile sarsıldık geçen gün.

Kendi göğsünden insanı alan, sözü alan, yemini alan, bir posa gibi kendini bir kenara fırlatan insanların arasında, bir mahcubiyet dağı yükseldi. Mahcup kalplerimiz üst üste yığıldı. Dağın eteğinden iki tabut geçti biri büyük biri küçük. Bir yasemin çiçeğinin tezgâhını kaldırıp yere çaldı ölüm. Bir ormandan küçüklü büyüklü ayakkabıları toplayıp kapımızın önüne dizdi.

Garipleri uğurlayanların, sarılıp da ağlayacağı bir garipliği bile kalmadı… En büyük ganimeti kendi yoksulluklarından bahsetmek olanlar mahcubiyetle sustu.

Kopuk kopuk cümleler bunlar. Mahcup cümleler. İçimden geçenler içimden geçmesin diye… 


Ayşegül Genç'ın Yazısı.