Genç Şiir grubunun önde gelen isimlerinden biri olan Emrah Tahiroğlu ile şiir üzerine konuştuk…

Konuşan: Hikmet Sami Ay

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Emrah Tahiroğlu. Babamın ilk çocuğu ve hep öyle kalacak olan. 1987 Hatay doğumluyum. Dedelerim yıllar önce Irak`tan bir takım sebeplerden dolayı Hatay bölgesine kadar gelmiş ve yerleşmişler. Daha küçük yaşta gurbet hayatı tatmış biriyim. Dedelerimle aynı kaderi yaşıyorum bu yönümle. Dört yaşımdayken başladı yolculuk: Suudi Arabistan`ın Tebük şehrine. Yaklaşık dört yıl kaldıktan sonra ilkokul eğitimim için Türkiye’ye dönmek zorunda kaldık. Hatay`ın Yolağzı köyünde ilkokul eğitimime başladım. Üç yıl kaldık sadece. Bu yıllar anneme en çok yakınlaştığım ve baba özlemiyle geçirdiğim yıllardı. Üç yılın sonunda babam bizi tekrar yanına aldırdı. Bu sefer Suudi Arabistan`ın Medine şehriydi ve uzun bir süre kalacağım şehirdi. Ortaokul ve lise eğitimimi burada tamamladım. Yaklaşık bir dokuz yıl Medine macerasıydı. Üniversite sınavı için Türkiye`ye geldim ve Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği’ni kazandım. Zorlu ve karmaşık bir beş yıl. Bu sene mezun oldum. Şu an İstanbul Üsküdar’da yaşıyorum ve böyle süreceğe benziyor.

Şiir yolculuğunuz nasıl başladı? Sizin için ne manaya geliyor şiir yazmak?

Şiir yolculuğum üniversite ikinci sınıfta başladı. Sıra arkadaşımın dosyasına neler yazdığını merak ederek. Onun bir dosyası vardı, liseden beri yazdıkları şiirlerle dolu. Her gün arkaya oturur ve onları düzenlerdi, karalardı bir şeyler yazardı bizden uzak. Bir gün onun şiirini dinleme şansı buldum ve inanın çok etkilenmiştim. Birer sihirli dizelerdi onlar. Dinleyeni kendine çeken ve sarhoş eden... Ben de yazmaya karar verdim. Tabi bu o kadar kolay değildi. Önce şiir okumayla başladım; çünkü yazacağınız şeyin ne olduğunu anlamanız gerek. Bir yıl arkadaşımın tavsiye ve yönlendirmeleriyle geçti. Şiirin alt yapısını yavaş yavaş kuruyordum. Üçüncü sınıfta ilk örneklerimi yazdım ve çok eleştirildim. Şiirimi yazar ve ertesi günü sınıfa büyük bir hevesle girer gösterirdim. Arkadaşım da hevesimi kırmadan eleştirirdi beni. Anlayacağınız usta-çırak ilişkisiydi bir nevi. Şiirim usta bir şairin değil, sıra arkadaşımın yontularıyla gelişti ve bu hâlini aldı. Ona teşekkürü borç bilirim.

Söylenemeyeni söylemektir benim için şiir yazmak. Kişinin kendini doğurması... Duygularına çekilmiş setleri kırmak gibidir.

Sizin şiirlerinizde ayrı bir tat var. Gördüğümüz kadarıyla normal hayatınızda da "şiir gibi" yaşadığınız oluyor.. Soralım öyleyse: Kendinizi şair olarak görüyor musunuz? Şiir`in neresindesiniz şu an?

Ben hiçbir zaman kendimi şair addetmedim. Böyle bir yanlışlığı sadece okurlar yapar. Şairlik hiç de sanıldığı gibi kolay alınmıyor ağıza. Ben artık şairim, şiirim oldu diyeceğim gün olmayacak. İnsan yazdıkça, daha güzellerini yazmak ister. Ben kendimi vasat görüyorum. Yolun başındayız henüz. Takdir yine şiir okurlarının tabi.

Dağınık ve partal yaşamım sadece kendi şiirimle özdeşleşebilir. Her şair kendi şiirini yaşar...

Ne tarz şiirler yazıyorsunuz genelde? Ya da şöyle soralım: Şiirlerin ille de bir tarzı olmak zorunda mı?

Serbest ölçüyle yazıyorum. İkinci yeni şairlerinin baş köşeye oturttukları imgeyi (imge yoğunluklu şiiri) tercih ediyorum. Çünkü beslendiğimiz şiir budur. Tarz yerine özgünlük diyelim isterseniz. Her yazar taklitçilikten kaçar ve özgün olmak için yeni arayışlar içine girer. Ben de bu arayışlar içindeyim. Nasıl ki su kayalara çarpa çarpa akarını buluyorsa, yeni şiire başlamış kişiler de; usta şairlerin şiirlerini okuyarak kendi tarzlarını oluşturmaya çalışırlar.

Ben genelde çocukluğuma inerim. Çocukluğumda yaşadığım o sıcak anıları şiirleştiririm. "Anne", benim için önemli bir imgedir. Yalnızlık ve hüzün beni tetikleyen konulardır. Ben acı çekince yazarım. Yaşam genişçe tokatlarını savurur biz de şiir ağlarız duvarlara karşı.

En beğendiğiniz üç şair kimdir?

Turgut Uyarı çok severim. Şiir olarak kendime yakın bulduğum bir şair. Henüz keşfedilmemiş bir şair olarak görürüm. Cahit Zarifoğlu defalarca okuduğum biri. İsmet Özel (sadece şairlik tarafı).

“İşte bu şiirdir" diyebilmeniz için, o şiirin hangi özellikleri taşıyor olması gerekir?

Şiirde klişe ve arabesk söylemler olmamalı. Daha önce söylenmemiş yazılmamış dizeler olmalı. Taklitçilikten uzak bir şiir... Dizeler o kadar güçlü olmalı ki, kişi okuduğunda onu sarsmalı, defalarca okumasını sağlamalı. Kimsenin aklına gelemeyecek dizeler olmalı şiirde. Şiir biraz da zeka ürünü sanırım. Şiirde sağlam bir işçilik olmalı. Çok okumuşluk, zeka ve yaşanmışlık şiiri güçlü kılar. Ülkemizde şair ve kendini şair sanan kişi çok. Bu bağlamda, şiir dünyasına yeni girmek isteyen birine tavsiyeleriniz neler olurdu? Bundan ben de rahatsızlık duyuyorum. Şimdi birçok kişi, şiirlerini bastırıp şairim diye arkadaşlarına kitaplarını dağıtıyor. Şiir o seviyeye geldi anlayacağınız. Bir zamanlar şair sayılmayan kişiler şimdi bazı bilindik dergilerde şiirler yayınlıyorlar. Eş dost meselesine geldi durum. Şiiriniz güçlüdür fakat sizi tanımıyorlardır; habire bekletirler şiirinizi veya yayınlamazlar. Şiiriniz kötüdür ama dergi editörüyle hukuğunuz vardır veya arkadaşınızın arkadaşı, bir bakarsınız yayınlanmış. Benim tavsiyem şiirine güvenmiyorsa şair, şiir dünyasına girmesin; yoksa onu harcarlar, hevesi kırılabilir. Şair ortamı hastalıklı bir ortam. Şiir dünyasına girip girmemek sizin elinizde. Şiiri önemseyin, güçlü yazmaya bakın, en iyisini yapmaya çalışın: Birileri zaten sizi keşfedecektir. Şiir dünyası veya dergiler…Hiçbirinin önemi yok. Kaliteye bakın, kalitenin kendisiyle ilgilenin.

Şiir yazmazsanız ölür müsünüz?

Denedim hiçbir şey olmadı. Yazınca bir başka ölüyor insan. Yazmayanlar daha güvende.

GENÇ Dergi`yle birlikte ortaya çıkan GENÇ ŞİİR grubundan bahseder misiniz biraz? Neler oluyor orada? Kimler var? Ne yapıyorsunuz?

Güzel ve özel bir grubumuz var. İnternet üzerinde bu grup. Dileyen şiirini paylaşıyor. Paylaşılan şiir, grup üyeleri tarafından belli bir üsluba bağlı kalınarak eleştiriliyor. Sürekli bir şeyler öğreniyorsunuz. Benim şiirim burada olgunlaştı. Çok şey öğrendim; farklı bir eleştiri getirme gibi.

Grupta geleneksel şiirin etkisinde kalmış ve o şiiri başarıyla günümüze aktaran Halit Yasir Özoğul ağabeyimiz var. Şiirlerini beğenerek okuduğumuz Bilal Yavuz kardeşimiz. Kalemi her geçen gün güzelleşen Tuğba Gülşen Doğru. Kendine has üslubuyla güzel şiirler ortaya koyan Ayşegül Genç ablamız ve daha nice eli kalem tutan kardeşimiz. Az kalsın unutuyordum bir de Temel Baş abimiz var. Bizi her daim destekleyen ve şiiriyle ben de varım diyen ağabeyimiz...

Son olarak, bizimle en çok hoşunuza giden şiirlerinizden birini paylaşır mısınız?

Eğer Yüzümü Yıkarsan

başımı kanatan ilk söz
yorulmuş bir kedinin kokusuna eğilirken
kaçmış bir babanın en karanlık odasından fırlamıştı
yıl bindokuzyüzdoksanaltı

1.
bir kadının sabrına uzandım
kovuldum müezzinin bakışlarından
düştüm, tozlandı avuçlarım
anneden yadigar bir kına da
yasladım başımı, evet acı var
terkedilmiş bir mezar sessizliğiydi o kadar
zencilerin kabaran saçlarına dokunmaktan
sanki daha güvenliydi o yaşlar.

2.
Yağmur aşırırdı ismini bilmediğim köylerden
gündüzleri Alihandro geceleri sarışın
-eğer yüzümü yıkarsan
düğüne götürebilirim demişti bana
ne çok şaşırmıştım buna-
ıskalardı yaramı nakışlı eteği

3.
her gece, karlı bir direniş resminin
incelmiş dizeleri altında soyunurdu
soyunurdu daha yakından
soyunurdu başını kaldırmadan
başını kaldırmadan soyunurdu
düşerdi omuzlarından
en keskin tarafı hüznün
gün boyu gizlediği ayaklarına

4.
aklımda tutuyorum her gün
bir geminin boynunda yol alışını
terkedecek olduğumda kalabalık bir yerini
ellerimi saklıyorum düşlerimden önce,
küçülmüş bir dünya durur ve akşam...
dudaklarının hemen üstünde
Allah`ım nasılda medenice koşuyor
yaban geyikleri dizlerimde...

5.
üşümekle sınanmış bir kuyuya iniyorum
sen bilmediğim dillerin sofrasına diz çökme
şehrin sırtından kayarak inse de bir ses
çocukları uyandırmadan eşlik et şarkılara
sen okunmamış bir kitabın yalnızlığısın
eğer yüzümü yıkarsan
düğüne götürebilirim demiştin bana
ne çok sevinmiştim buna...

2011
 


GENÇ'ın Yazısı.