Temmuz 2010 Yazı Atölyesi`ne Gelen En İyi Yazı

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: İddiasız, süssüz, ama gerçek hayattan alınmış, hayata tutunan bir yazı. Bu sebepten, yazını ayın yazısı olarak seçtim. Ama daha da iyilerini yazabilmen için, elbette sabırla, kendini geliştirerek yola devam etmelisin.

Turan Er

Ezan okunuyor. Hâlâ bilgisayarın başındayım. Peygamberin adını ezanda duyuyor, “sallallahu aleyhi ve sellem” diyorum. Dilim ezanın çağrısıyla hareket etmekte. Ama hâlâ bilgisayarın başındayım. Abdestimin olması beni tembelliğe itiyor. İmam da ezanı huşu içinde yavaşça okuyor. Kulağım ezanda. Gözlerim ise hâlâ bilgisayarda!

Ezan bitti! İmam sustu! Gökler duruldu! Kulağım işitmez oldu! “Yatsı namazının sünnetini bazen terketmek de sünnettir” sözünün ardına gizleniyorken, bilgisayarı kapatıp yerimden kalkıyor ve dışarı çıkıyorum. Evden çıkmadan, babama nereye gittiğimi söylüyorum. Oturduğu yerden hafifçe doğrulurken “tamam” diyor.

Kapıyı kapatıyor, çıkıyorum. Tek başımayım. Tekbir getirerek, attığım her adımda bir sadaka vererek huzura doğru yürüyorum. Babam evde... Hafifçe doğrulduktan sonra ne yaptı, bilmiyorum. Benim nereye gittiğimi biliyor, ama arkamdan ayak sesleri gelmiyor. O hâlâ evde. “Hadi baba, sen de gel” diyemiyorum.

Yüzümü önüme eğip masumca “Sen gelmiyor musun?” da diyemiyorum. İma bile edemiyorum. Bakmayın öyle... Diyemiyorum işte. “İnşaallah” diyorum. “İnşaallah, benim camide yaptığımı babam evde yapmıştır.”

Camiye sağ ayağımla girerken “Allahım, rahmet kapılarını aç” diye dua ederek bir sünneti yaşamaya çalışıyorum. Aklımda ise, sünneti iki rekat kılıp, hemen farza yetişmek var. İkinci rekatta aklımın ısrarlarına daha fazla dayanamıyor, üç ve dördü de kılıyorum. Farza ise cemaat rükuda iken yetişiyorum.

Camiye son girenlerdenim. Farza son yetişenlerden... Bu yalnızlık bana çok sevdiğim Ebu Zer`i hatırlatıyor. “Ebu Zer de yalnızdı” diyerek dağıtıyorum hüzün bulutlarını ve Saadet Asrına hafifçe bir tebessüm ısmarlıyorum.

Vitirde ilk olarak Kureyş Sûresi`yle Peygamberi hatırıma getiriyor, ikinci rekatta ise peygambere ebter diyenlere kaş çatıyorum. Bir yandan da ebter`in ne olduğunu öğrendiğim gün geliyor aklıma. Kevser Sûresi`ni bilerek okumadığım, okumak istemediğim günler...

Otururken şehadet parmağımı kuvvetlice, gururla kaldırıyorum. Ve son sözler... “Allah birdir” derken ebter`le gelen sinirli hali üzerimden atıyorum. “Allah Samed`dir” diyorum. Sonra tekrar tekbir alıyorum. Namazıma sağ ve sol omuzumdaki melekleri şahit tutarak son veriyorum.

İçimde bir ses “Kalk, tesbihini de evde çek!” diyor, aklımsa “Son girdiğin yerden yine en son sen çık.” Aklının peşinden giden ne kaybetmiş? Sonuncu olmasam da, sonuncularla beraber çıkıyorum camiden. Secdelerimi sol ayağımla geride bırakırken “Allahım, fadl kapılarını aç” diyorum. İki sünnetle girdiğim camiden yine iki sünnetle çıkıyorum.

Gündüz yağmur yağdığı için gecede ayrı bir güzellik var, bir doymuşluk, dinginlik var. Toprağın kokusunu alabiliyorum, çok güzel kokuyor. Yağmurla tazelenip adeta yeniden doğan toprağın kokusunu gönlüme kadar çekiyorum.

Karşıma bir dost çıkıyor. Selam veriyorum, karşılık veriyor. “Nasılsın ağabey” deyince, solunum yollarındaki rahatsızlıktan bahsediyor. Telefonu çalınca sevgili cümlelerle vedalaşıyoruz. Gözüm gecenin serinliği ve güzelliği ile sokakta yürüyüş yapan gençlere takılıyor. Elimde anahtarlar, seri adımlarla apartmana giriyorum. Asansör yine en üst katta! Yanıma teşrif etmesini bekliyor, gelince biniyorum. İçerideki aynada kendime bakıyorum. “Allahım, yüzümü güzelleştirdiğin gibi ahlâkımı da güzelleştir” diyorum. Bu da asansör sünneti işte!

Aynada, beyazlaşan saç tellerimin varlığından haberdar oluyorum. Ulvi bir anlam yüklü belki, ama anlam vermekten kaçınıyorum bu beyazlara.

Asansör duruyor! Evdeyim. Hemen odama gidip, bu otuz dakikayı zihnimden atmak istercesine sımsıkı kaleme sarılıyorum. Babama selam veriyor, kendisi hakkında “İnşaallah vazifesini yapmıştır” diyerek hüsnüzan besliyorum. Aksini düşünmek beni mutsuz ediyor. Mutsuzluk zamanla kar olup saçlarıma da yağıyor.

Ve şimdi, otuz birinci dakikada, Furkan Sûresi  77. âyet aşkına, babam için dua ediyorum:

“Duanız olmasa, Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var?”


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.