Bilindiği gibi cin kavramı, başta kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim olmak üzere, pek çok hadis-i şerifte de defaatle geçer. Hatta Kur’an-ı Kerim’de “Cin Suresi” adıyla meşhur bir de sure-i şerif vardır… Keza; cinlerin varlığına inanmak, teknik olarak; imanın ve İslam’ın şartları arasında sayılmasa bile, Kur’an-ı Kerim’de kendisinden söz edilen bir mevcudiyet olduğu için ve Kur’an’a inanmak da bir iman bahsi olduğu için hiçbir Müslüman “Ben cinlere inanmıyorum” diyemez. 

Son zamanlarda e-kitap yayıncılığına merak sardım. Amacım kendi ilgi ve merak alanlarıma giren konularda, hiçbir yayıncının yayın politikalarına bağlı kalma zorunluluğu olmaksızın, gönlümün istediği gibi içerikler üretmek. Hâl böyleyken, geçtiğimiz günlerde; hazırlamakta olduğum bir folklor araştırması içerikli kitap projesi için yüzlerce yaşanmış cin vakası hikayesi okumam gerekti.

Hikayeleri okur ve analiz ederken “simgesel olarak” pek çok ortak noktalarının olduğunu, genellikle belirli kalıplar üzerinden ilerlediklerini görmek şaşırtıcı oldu. Bütün bunların dışında, bu köşenin temasını da yakından ilgilendiren başka ve önemli bir durumu fark ettim…

Bilindiği gibi cin kavramı, başta kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim olmak üzere, pek çok hadis-i şerifte de defaatle geçer. Hatta Kur’an-ı Kerim’de “Cin Suresi” adıyla meşhur bir de sure-i şerif vardır… Keza; cinlerin varlığına inanmak, teknik olarak; imanın ve İslam’ın şartları arasında sayılmasa bile, Kur’an-ı Kerim’de kendisinden söz edilen bir mevcudiyet olduğu için ve Kur’an’a inanmak da bir iman bahsi olduğu için hiçbir Müslüman “Ben cinlere inanmıyorum” diyemez.

Hâl böyleyken projem için yaptığım araştırmalarda, üzülerek şunu fark ettim; halk nezdinde; cinlerle ilgili meselelerde, İslam öncesi halk inanışları ile İslami bilgiler birbirine karışmış durumda. Kahir ekseriyet, gerek Türk gerek Arap; putperest/pagan dönemlerine ait muhtelif cin; tasvir, inanış ve uygulamalarını, İslami suretler içine gizlenmiş biçimde ama öz itibariyle putperestane olarak sürdürüyor… Bu; imani pek çok soruna sebebiyet verdiği gibi kötü niyetli inanç sömürücülerine de pazar alanları açıyor. Ayrıca Müslümanları, yaşamakta olduğumuz dünyanın somut gerçekliklerinden uzaklaştırarak, günlük hayattaki sorunlarının önemli bir kısmını da içinden çıkılamaz hale getiriyor. Teşhisler yanlış olduğu için tedaviler de bizatihi hastalık haline geliyor…

Fazla detaya girmek istemiyorum. Ancak bazı hususların altının iyice çizilmesi şart. Öncelikle; bizim kitabımız Kur’an, cinlerle ilgili öyle pek detaya girmiş değildir bilelim. Bunun bir manası, bir amacı var… Aynı şekilde şeriat da “insan ve cin münasebetleri” vb. gibi bir alanın düzenlenmesi işine girişmemiştir. Şahsen; hiçbir ciddi Şer’i kaynakta (halk arasında yaygın bir inanış olan) “insan-cin evlilikleri”ne dair bir hükme rastlayamadım mesela. Çünkü şeriat bu şekilde bir ilişki biçimini tanımaz; o kadar ki olabilirliğinin hükümlerini belirlemediği gibi olmayışına dahi değinmez…

Ayrıca yaptığım okumalarda şunu da gördüm ki evet; bazı insanlar, hayatlarının bir döneminde birtakım sıra dışı, kendileri açısından açıklaması imkansız gibi görünen bazı hadiseler yaşıyorlar. Uydurmadıklarına, gerçekten de yaşadıklarına eminim. Ama sorgulamaları gereken asıl hususu kaçırıyorlar. Sormaları gereken asıl soru şu: yaşadıkları gerçekten de bir cin deneyimi mi? Yaptığım tetkiklere göre; cin deneyimi yaşadığını düşünenlerin kahir ekseriyeti ya şizofrenik halüsinasyonlara maruz kalıyorlar ya da yaşamış olduları birtakım travmaların (aile içi şiddet, cinsel istismar, büyük hayal kırıklıkları vb.) üzerini kendi inanç sistemleri dahilinde makul karşılanabilecek biçimde mantığa bürümek için deneyimlerini istemsizce çarpıtıyorlar. Bu mantığın en sık rastlanılan şekli; yaşadığı sıkıntının zaten kendini aştığı düşüncesini haklı çıkaracak teşhişler koymak. Böylece hayattaki başarısızlıklarını; doğaüstü engellerin üzerine yıkarak, vicdanlarını rahatlatabiliyorlar. Bir tanıdığım vardı. Evli. Hiçbir işte dikiş tutturamıyordu. Çok iş ve para batırmıştı. Sonra bir gün telefon açıp; çekyatın altında domuz yağı bulduğunu, muhtemelen kendisine büyü yapılmış olduğunu, o yüzden bütün işlerinin ters gitmekte olduğunu anladığını anlatmıştı üzüntüyle(!)… Sorun onda değildi yani :)

Dikkat! Herkes ve yaşanılan her deneyim böyledir demiyorum. Ama önce zahiri sebep ve sonuç ilişkilerine odaklanmamız gerek diyorum. Şeriatın bizden istediği de budur. Şeriatla iktifa edelim! Ve bütün bunları “5 adet cin mektubu 49 lira” şeklinde bir reklam izlemiş olmanın acısıyla yazıyorum…


Sinan Özgenç'ın Yazısı.