Öğrenilmiş Çareler
Mayıs 2011 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Rahat bir giriş paragrafından sonra, güzel benzetmelerle derdini, meramını gayet güzel anlatmışsın. Yazını ‘Ayın Yazısı’ seçtim. Yeni yazılarını bekliyorum.
Azize Özpınar
Bir akvaryum var, içinde de büyük bir balık. Akvaryum cam bir engelle ikiye ayrılmış, diğer yarısında da büyük balığın yemleri küçük balıklar. Balık ne zaman acıkır ve balıklara doğru yüzer, o anda engelle karşılaşır ve bunu defalarca yaşar. Burnu sürtülmüştür tabiri caizse. Engel kaldırılır ve balık yüzdüğünde yine tam oradan geriye döner. Öğrenilmiş çaresizlik diyorlar hayvanlar üstünde yaptıkları bu deneylere. Hayvanların çaresizliği başarıya ulaştığında bir sevinç kaplıyor eğitimcileri, bilim adamlarını… Bunun gibi örnekler, daha pek çok ağzı dili olmayan hayvanlar üstünde denenmiş ve bu insanlar mutlu olmuştur.
Küçükken bir hayvana eziyet verdiğimizde “ahirette de o senin yerine geçip aynısını yapacak” diye korku ile uyarılmayanımız yoktur. Ve bu korku işe yaramış, hayal dünyamızda ezdiğimiz bir karıncayı bizden büyük yapmış, gözbebeklerimiz büyümüş, bir daha yapmayacağım yeminlerini sıralamışızdır.
Gözbebekleriniz küçülüp hayalinizden çıkmadan bir deney daha yapalım. Korkmayın, siz küçük bir insan olup, başınızda dev bir karınca yok. İnsansınız siz, hani şu en şerefli varlık. Meleklerin secde ettiği, şeytanın imtihanıyla ‘alçakistan’a, yani denî diyara, dünyaya gönderilen varlık. Deneyimiz burada başlıyor. Bizim akvaryumumuz da nefis ve şeytanın sayısız engelleri ve hileleri ile ikiye ayrılmış. Beş yıldızlı duygular asıl ulaşılacak hedef gibi gösterilip serpiştirilmiş deney tüpüne. Misinanın ucundaki plastik yemden bir farkı yokmuş oysaki... Ölüm meleği gibi sadık ve dakik olan misina sahibinin zevk ve amacına takılıp, hedefe ulaşamadan yem olmak, pişmanlığın hiç anlam taşımadığı O Güne benzese gerek. Hedef O Güne kadar midyelerin içindeki değerli incileri bulup kalben Allah’ın huzuruna çıkmadaki berraklığa kulaç atmak. Acemi yüzücü olup balçıklardan kurtulmak, dalgıç olup çarşaf denizinde dibe çakılmak; bunlar deryada yudum olabilmenin sermayesi O Güne kadar.
Doğruluğu takın yüzgeçlerinize, kuyruğunuz aşk ve heyecanla savrulurken arkada bıraktığınız su kabarcıkları hayat versin aşksızlara. Nefsanî arzularının ağına takılmışlara kılıç balığı, şükürsüzlük cehennemindekine yunus, dost maskeli düşmanların çöplüğündekilere çöpçü balığı olup bulunduğunuz ortama hayat verin. Önünüze çıkan şeffaf zahmetlere yavrularını şefkatinden ağzında taşıyan timsah olun. İçinizde kaynayan ‘DERD’e birileri timsah gözyaşı derse, rahmet yakındır deyin. Hüzünlü kalpleri seven Allah’ın denizinde Firavun’un secdesini yapın Musa’nın kisvesiyle. Her daim kalpleri zikirde bulunanların yanında ritim tutun, onlarla atın kulaçlarınızı, gerekirse onlarla takılın oltalara. Başka bir dünyada başkalarına hayat verin.
Deneyin sonlarına yaklaştığınızı hissettiğinizde akvaryumun sızan yerlerine hayattar macun olabildiyseniz sizden sonrakilere, ne mutlu. Ne mutlu denize ki, bin bir zahmetle topladığınız incileri unutup denize hediye ettiniz. Çünkü sineyi kavuran mukaddes incinin talibisiniz.
Deneyin adına da öğrenilmiş çareler derler artık kim bilir... Ulaştığınız başarıdan dolayı sevinenler elbette vardır, tasalanmayın. Bir katrenizin başkasına okyanus sunacağını ve nice deniz gönüllü insanların kudsîler kadrosunda yer alacağını hiç bilemezsiniz…
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.