Batı’nın ulaşamadığı bu ülkede her şehir farklı bir nefes, farklı bir renk. Kırmızı, turuncu, yeşil, bej... Etiyopya’dan ayrılırken turuncu mangoları çantama koyup mor jakarandalardan kolye yaptım kendime. Aslanlı Kral, Lalibela, Necaşi, Belkıs ve Hüthüt kuşu arkamdan el sallıyordu. 

Yeni bir güne farklı bir şehirde uyanıyorum. Uçuruma tutunmuş otel odaları, Rift Vadisi uzanıyor ayaklarımın altından. Tuvaletin eskiliğine, havluların kararmış yüzüne sırtımı dönüp taze kavrulduktan sonra iyice demlenmiş Etiyopya kahvemden bir yudum alıyorum. Yanık, yoğun bir tat yayılıyor ağzıma. Kokusu geçmiş-gelecek bütün içtiğim kahveleri yanıma çağırıyor. Binlerce fincan arasından yine kömür üstünde toprak kapta demlenip süzülen bu tadı seçiyorum. Kahveyi kavururken şans için dumanını yüzüme üfleyen genç kadın fincanımın yanına mor bir jakaranda bırakıyor. Damağımda telvesiz, acı, karanlık bir lezzet...

Lalibela sokaklarında geziyorum. Ayakkabıcı çocuklar ellerinde tahta bir kutu ve su dolu plastik kaplarla iş arıyorlar. Ayakkabılarım Afrika’nın tozundan arınıyor bir anda. Peşime takılıp avuç açan küçükler kalem dileniyor. Motosiklet taksiler durup müşteri ararken birinin arkasından dört kişi iniyor. Kayalara oyulmuş granit kiliselere gidiyorum. Yerin altına gizlenmiş kızıl bir büyü, tünellerle birbirine bağlanmış gizemli yollar, rüyada gelen bir emir, Hızır’ın ayak izleri, meleklerin emeği...

Lalibela bir kralın kardeşi olarak doğdu. Dünyaya gelir gelmez arılar çevirdi etrafını. Parlak geleceğinin farkına varan anlamında “Bal yiyici” diye çağırdı annesi. Arılar onu müjdeleyen meleklerdi. Abisi kıskanıp zehirlediğinde üç gün uyudu ve göğe yükselip Tanrı’dan on bir kilise yapma emrini aldı. Korkuyla düştü yollara. Bu bir kaçıştı; abisinden, bilmediği gelecekten... Kral seçildiğinde vadedilmiş topraklara sahip olmak istedi ama Kudüs uzak, yollar tehlikeliydi. O da bu şehre adını veren on bir kiliseyi yeryüzünün altında şekillendirdi. Granit kayalar içinde kazma, kürek, çekiç, keski işlerken kapılar açıldı, pencereler oyuldu. Otuz üç metre derine indi işçiler, gece çalışan meleklerin ................................................................


Hande Berra'ın Yazısı.