Türkiye`nin Modernleşme Serüveni
Mehmet Sadık
Eric Jan Zürcher
Çeviren: Yasemin Saner
İletişim Yayınları, 32. Baskı, 2016 İstanbul
568 syf.
İlk baskısı 1992 yılında yapılan Modernleşen Türkiye’nin Tarihi adlı eser, bu zamana kadar birçok kez basılmış ve dünya dillerine çevrilmiş, dünya üniversitelerinde yetkin bir kitap olarak kaynak özelliği taşımıştır.
Kitabın ilk hali 1992’de, son hali de 2003’te genişleterek verilmiştir. Zürcher bunun için, Osmanlı Devleti ve Türkiye tarihi açısından o 10 yıllık arada birçok çalışmanın ve kaynağın ortaya çıktığını, kitabın da bu sebeple genişletilmek zorunda olduğunu söylemiştir. Ayrıca kitabın 1995’te Türkçe’ye çevrilmesi için de duyduğu mutluluğu, Türkiye üzerine çalışan bir akademisyenin eserinin Türkiye’dede vâr olmasının kendisini çok güzel duygulara soktuğunu söylemiş ve bu anlamda demek ki topluma ve insanlara fayda sağlanmıştır demiştir.
Kitap, toplam 3 ayrı bölümden oluşmakta ve bu bölümlerde, Batı’nın Türkiye’ye ilk etkileriyle modernleşme girişimlerinin başlangıcı, Türk tarihinde modrnleşme sürecinin kırılma anlarını oluşturan jön Türk dönemi ve Demokrat Parti’nin, 1960-1980 arası dönemin incelendiği ve 1980 sonrası dönemin analiz edildiği süreçler aktarılmıştır. Kitabın son kısmında ise Russell Townsend tarafınfan çizilen haritalara ve Osmanlı Türk tarihinde önemli yeri olduğu düşünülen bazı isimlerin hayat hikayelerine yer verilmiştir.
Ayrıca paylaşmak isterim ki kitap efsane olacak bir aforizmayla başlıyor: ”Bir konuya tam hakim olmanın en iyi yolu, onu öğretmeye çalışmaktır.” Eric Jan Zürcher’in bu aforizması, Türkiye’nin modernleşen tarihini öğrenmek isteyişinin geldiği boyutu bizlere göstermektedir.
Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Osmanlı ve Türk modernleşme sürecini tarih perspektifinden gözler önüne sererek, özellikle tek partili dönemden çok partili döneme geçişi sağlayan dönemleri derinlikli şekilde ele alıyor. Modernleşmenin Türkiye açısından III. Selim zamanında, hemen Fransız ihtilali sonrasında daha çok askeri merkezden olan ve askeri güçlendirmeyi amaçlayan reformlar başka yenilik çalışmalarının da önünü açmıştı.
İlk Modernleşme Hareketleri
III. Selim döneminde yapılan yeniliklere ve kurulan yeni orduya Nizam-Cedit adı verilmektedir. Ayrıca bunların ihtiyacını karşılamak için de İrad-ı Cedit Hazinesi kurulmuştur. Dünyaya çok geç adapte olsak da, Matbaa-ı Âmire adıyla ilk devlet matbaası açılmıştır. Avrupa’daki gelişmeleri takip edebilmek ve gelişmelerden haberdar olabilmek için de Osmanlı tarihinde ilk kez Paris, Londra, Viyana, ve Berlin’de sürekli elçilikler açılmıştır. O dönemde açılan Meşveret Meclisi de ıslahatları, yenilikleri devlet politikası haline getirebilmek amacı taşımaktaydı. Yine ordudaki yenilikler kapsamında Selimiye ve Levent kışlaları yapılmış olup, Osmanlı Ordusu’na subay yetiştirmek amacıyla Topçu Okulu olan Mühendishane-i Berr-i Hümayun açılmıştır. Yine modernleşme süreçlerinin bir parçası olarak yabancı dile de çok önem verilmiş ama bunu Batılılaşma olarak algıladıkları için Fransızca askeri okullarda resmi dil olarak kabul edilmiştir. Yurt dışından mal alımına getirilen sınırlamayla da yerli malı kullanımı teşviki yapılmak istenmiştir. Devlet yönetimiyle alakalı olarak vezirlerin sayısı ve süreleri yeniden belirlenmiş, adaleti temsilen kadıların da görev yerlerine gitmeleri sağlanmıştır. III. Selim döneminde olan bu yenilikler, Kabakçı Mustafa İsyanı ile son bulmuştu (1807) ama modernleşme yönündeki çalışmalar ve reformlar, tabii ki devam edecekti.
Fransız İhtilali’nin Avrupa’nın her bölgesini etkilediğini söylemek haksız olmayacaktır. Ama bunun hangi alanlarda ne kadar olduğu tabii ki tam bilinememektedir.
III. Selim’in ölümünün ardından tahta çıkan II. Mahmut da kuzeninin reformcu anlayışını sürdürdü. Ondan ders çıkardığını, yaşadıklarından tecrübeler kazandığını söyleyebiliriz çünkü reformlar devam ederken Selim’in maruz kaldığı sorunları da gözleme fırsatı bulmuştu.
II. Mahmut, Osmanlı döneminin en fazla ıslahat yapan, reformcu olan padişahı özelliğini elinde taşır. Kısaca sıralayacak olursak, Divan Teşkilatı kaldırılmış, yerine nazırlıklar kurulmuştur. Tımar sistemi kaldırılmış, devlet memurlarına maaş bağlanmıştır. Memurlara fes, ceket ve pantolon giyme mecburiyeti getirilip; memurların görevleri dahiliye ve hariciye diye ikiye ayrılmıştır. Yine memurlarla alakalı olarak, memurların yargılanması için Dar-ı Şura-yı Bab-ı Ali adında bir mahkeme kurulmuştur. Müsadere sistemi kaldırılmış, mülkiyet hakkı tanınmıştır. İletişim alanında önemli bir reform olarak: Osmanlı`da ilk kez posta teşkilatı kurulmuştur. Askeri işleri düzenlemek amacıyla Askeri Şura oluşturulurken, yine ilk kez askeri amaçlı nüfus sayımı yapılmıştır. Taşra Teşkilatı eyalet, liva ve kazalar olarak düzenlenmiştir. İller, merkeze bağlanmıştır. Mahalle ve köylere muhtarlar atanmış, ayanların etkisi kırılmaya çalışılmıştır. Alemdar Mustafa Paşa, Nizam-ı Cedid Ocağı’nın yerine Sekban-ı Cedid Ocağı’nı kurmuştur. II.Mahmut, Sekban-ı Cedid Ocağı’nı kaldırmış, yerine Avrupa tarzında Eşkinci Ocağı’nı kurmuştur. II.Mahmut, halkın desteği ile Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmıştır (1826). Bu olaya Vaka-i Hayriye denir. Vaka-i Hayriye, ıslahatların yapılmasını daha kolay hale getirmiştir...
Akabinde bazı sorunlar da Halkta yeniçerilere karşı düşmanlık başlamıştır. Mesela, Yeniçeri mezarları tahrip edilmiş, mehter yasaklanmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın yerine de Avrupa tarzında Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adı ile yeni bir ordu oluşturmuştur. Ekonomi alanına bakacak olursak, özel sektör teşvik edilmiş; yerli malı kullanılması özendirilmiştir. Müslüman tüccarlara gümrük kolaylığının yanında, Balta Limanı antlaşması ile İngiltere ve Fransa’ya büyük ekonomik tavizler verilmiştir. Eğitim alanında Avrupa tarzında okulların açıldığını görüyoruz. Mekteb-i Tıbbıye, Mekteb-i Adliye gibi okullar bu dönemde açılmıştır. Avrupa tarzı müzikler ülkede serbest bırakılırken ilk kez Avrupa’ya öğrenciler gönderilmiştir.
II. Mahmut döneminin reformları çok yönlü ve karakteristik bir önem taşır. İlk resmi gazete olan Takvim-i Vakayi ile devletin basın-yayında kontrolü oluşturulmak istenmiş; yine II. Mahmut resmi devlet dairelerine resmini astırmıştır.
Reformların Karşılaştıkları Engeller
Osmanlı Reformlarının en büyük sorunu ve engeli diyebileceğimiz özellik, reformları uygulayacak eğitimli insan eksiliği ve tabii ki yukarıdaki zümrenin kararları kendi istişareleriyle, sadece tahminleri kullanarak yapıyor olmalarıydı. Ayrıca yine 1826 hamlesi hariç tüm reformlar eskiyi kaldırmaktan daha çok, yeni yasalar, yeni düzenlemeler getirmekten ibaretti. Ayrıca devlet mercilerinden bürokrasiye nüfuz etmiş kurumlara, rasyonelliğe geçilirken gelenekten halen tam olarak ayrılmamış olması devleti, karar mekanizmalarında yavaşlığa itiyor; karmaşaya neden oluyordu. Reformların en zayıf noktası da kuşkusuz ekonomik yönden icraatların pahalı oluşuydu. Devletin kaynakları bu reformlar için yetersizdi ve istenilen işler için engel teşkil ediyordu...
Osmanlı’dan Cumhuriyete Geçiş
Sultan II. Mahmut vefat edince yerine oğlu Abdülmecit geçti ve 1871 yılına kadar devletin başında kaldı. 1839’da Gülhane Meydanı’nda Hariciye Nazırı Reşit Paşa tarafından yazılan ama yeni Sultan adına ilan edilen bir hatt-ı hümayun, Osmanlı ileri gelen diplomatlarının olduğu bir ortamda okundu. Bu maddelerin ardından Tanzimat dönemi de başlamış oldu. Maddeler, sultanın can, namus ve malının güvenceye alınması, vergiler, zorunlu askerlik, eşitlik gibi konuları içeriyordu. 1908’de İttihatçıların hareketlenmesiyle başlayan Meşrutiyet dönemi de, devlete karşı, devletin başındaki Padişahın ölümüne neden olacak bir süreci getiriyordu.
Sultan II. Abdülhamit devletin başındayken mücadele ettiği sadece Osmanlı’nın duraklama devrinden itibaren artan dış unsurlar değil, bir de içeride oluşan mücadele atmosferinde kendini gösteren iç unsurlardı. Sultan Abdülhamit, Osmanlı Devleti’nin en zor ve karmaşık dönemlerinde ülkeyi ayakta tutabilmek için birçok reformda bulundu, merkezi otoriteyi güçlendirdi, İslamcılık düşüncesini hakim kıldı ancak İttihatçıların baskısı ve isyanıyla tahtan indirilmek durumunda kaldı.
Sultan Abdülhamit’ten sonra Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişin hızlandığını söylemek mümkündür. Abdülhamit Han’ın reformlarının sonucu olarak oluşan okullarda yetişen Jön Türkler, kendisine en çok muhalif isimler oldu ve Osmanlı’nın Cumhuriyete geçişini hızlandırdı. Jön Türkler modernleşmenin Batılılaşma esaslarının etkiyle oluşabileceğini söylüyorlardı. Çoğunluğu ve başını çekenleri Fransızca’nın hakimiyeti altın, Paris menşeli bir eğitim almışlardı. Mehmed Bey, Ali Suavi, Ziya Paşa, Reşat Bey, Ayetullah Bey, Namık Kemal, Nuri Bey, Refik Bey ve Agah Efendi önemli isimleridir. Ayrıca gizli bir teşkilat olarak kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyetinin kurulduğunun öğrenilmesinden sonra, Jön Türkler`in bir kısmı Avrupa`ya kaçtılar.
Meşrutiyeti tekrar Osmanlı’nın başına getirip, ülkeyi daha iyi bir yönetime sokacaklarını düşünen Jön Türkler, ülke içindeki ayrılıkçılar ve Batılılarla iş birliği yaparak Osmanlı devletine karşı birleştiler. Bu uygulamaların da kendileri için tahmin edilmediği; hata yaptıkları gerekçesinden hareketle, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına katkı sağladıkları açık bir durumdur. Osmanlı inanç ve kültüründen farklı olarak yaşam sürmek isteyen Jön Türkler, destekledikleri isyancıların ve Batılı devletlerin Osmanlı’ya karşı birleşerek Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurt dışına kaçmışlardı.
Cumhuriyet Dönemi
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından verilen milli mücadeleyle Türkiye, bir yeni bir devletle beraber bambaşka bir yapıya kavuşmuştu. Osmanlı’nın eski olarak adlandırıldığı, eski-yeni şeklinde sert bir ayrımın oluştuğu bu dönem, tek parti iktidarı ve kurucu iktidar dönemi olarak adlandırılmış ve Osmanlı’ya dair her ne varsa kesin, sert bir şekilde silinmek istenen dönemdir.
Tek parti döneminin kuşkusuz buluştuğu ideoloji Cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünceleri ve fikirler etrafında birleşen Kemalizm ideolojisidir. Harf, dil, kıyafet reformları, seçme ve seçilme hakkı gibi reformlar bu dönemde devrim kabulünde yapılmıştır. Ayrıca yapılan icraatlarda İslam’dan ve ini temayülden vazgeçiş, Hilafetin kaldırılması gibi olaylar, ülkenin yüzünün İslami hassasiyeti olan ve resmi olarak da bunu ”devletin resmi dili İslamdır” çizgisinden almış, bu süreç, kuşkusuz birçok insanın isyanına ve bu isyanlar sonucunda da kurulan ”İstiklal Mahkemeleri”nde öldürülen binlerce insanın tarihimize yazılmasına neden olmuştur...
1950’li yıllara geldiğimizde tek parti döneminin etkisinin artık kaybolmaya başladığını ve çoğulcu demokrasinin oluşmaya başladığını söyleyebiliriz. Demokrat Parti’nin Adnan Menderes öncülüğünde iktidara gelmesiyle de Türkiye için yeni bir dönemin daha başladığını, modernleşme sürecinin artık başka bir boyuttan devam edeceğini görmekteyiz. Ezanın Türkçeleştirilmesi, ülkedeki Amerika etkisini artıracak ve devletçi merkezli olan ekonomik anlayışı esnetecek Marshall yardımlarının Türkiye’ye girişi gibi uygulamalar, Demokrat Parti’nin önemli icraatları olarak gözümüze çarpar.
1961’de Demokrat Parti’nin başını çeken Adnan Menderes’in askeri bir darbe sonucunda idamıyla da 1980’lere kadar Türkiye yine bir askeri hareketin ve idarenin baskısı altına teslim edilmiştir.
1970’lerde başlayan hareketlenmeler 1980 yılında Kenan Evren’in komutasında askeri bir darbeyle ülkede yönetimin değişmesine neden olmuştur. Bu tarihten sonra da askeri yönetim 3 yıl boyunca görevde kalmış ve halka her zaman, ”bizden öncekiler gelirse ülke çok kötü olacak, yağ-şeker-un kuyrukları bitmeyecek” şeklindeki korkularla ideolojik olarak da bu baskının olmasını sağlamışlardır.
Askeri yönetimin ardından Turgut Özal dönemiyle özelleştirmeler açılmış, devlet özellikle 1990’lardan itibaren tekrar modernleşme sürecine adapte olmaya başlamıştır. Necmettin Erbakan’ın öncülük ettiği İslami yeni akımla da Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül gibi isimler siyaset arenasına girmiştir.
Yayınevi ve Kitaba Dair:
Elimizdeki bu kitap, Türkiye’de yayıncılığı en iyi yaptığını düşündüğümüz İletişim Yayınları tarafından basılmıştır. Sayfa tipleri, açıklamalar okuyucunu yormamakta; derin ve geniş bir bilgiye sahip olmamıza olanak sağlamaktadır.
32. Baskı genişletilmiş haliyle basılan bu eserin yine modernleşme sürecindeki Türkiye’yi anlamak için okunması gerekenler arasına eklemeliyiz.
GENÇ'ın Yazısı.