Bir Uçurtmanın Üstünde Saklı Dünya
Merve Karabulut
Bir gökyüzü var elimde, maviliği özgürlük kadar,
Uçurtmalar uçurtsam hep daha yükseğe
Her uçurtma bir çocuğun gözyaşlarını maviye boyasa ve dünya kurtulsa…
Radyoda bir özgürlük türküsü, içimde anaların gözyaşlarından bir acı. Sahi neydi özgürlük, kim özgür olabilirdi? ”El ele verip bir Müslüman için olmadığını göstermeye çalışıyorlardı. O bir araya gelen ellerin gücünden daha güçlü bir şey vardı: İman dolu göğüslerdeki atan kalpler. Ama bilmiyorlardı, bu dünyanın kimseye kalmayacağını bilmedikleri gibi. Özgürlük herkesin hakkı” diyordu bir adam, Avrupa’nın en tenha sokaklarında. Kilometrelerce uzakta bir çocuğa, özgür olmayı bırakın nefes almaya hakkının olmadığı gösteriliyordu ama adam bilmiyordu işte. Nerden bilecekti ki rahatlığın içerisinde acının tadını. Herkes yaşamadığı acının yabancısıdır. ”Arakan Ağlıyor” diyordu bir ses reklam arasında. Göz pınarları ağlamaktan kurumuş analar, açlıkla savaşan minicik bebekler, hastalığın pençesinde eriyip giden dağ gibi babalar… Sonrasında anlamsız gülücükler saçan bir kız çıkıyor reklamda. Biz ise o manasız reklamla unutuyoruz o acıyı ve dönüyoruz yine kendi dünyamıza. “Müslümanlar kardeştir” diye buyuruyor Hz. Peygamber. Kardeşlerimiz dünyanın bir başka köşesinde dillerinde dualarla bekliyor. Yapabilecekleri başka bir şey olsa yaparlardı, buna emin olmak gerekir.
Dünyanın bir ucunda bombalar çiçekleri öldürürken diğer bir ucunda çiçekler sevgisizlikten ölüyor. Ne ironi ama! Hangisi gerçekten daha acı verir diye soracak olursanız ben sevgisizlik diyorum. Sevgisiz kalpler, yaşayan ölülerin kalpleridir. Katı ve soğukturlar. Baktıklarını sanırlar ama göremezler, duyduklarını sanırlar ama duydukları sadece nefislerinin sesidir. Dokunurlar ama hissetmezler. Zaten sevgisiz kalpler değil midir o bombayı attıran. Belki de sevgisiz yüreklerimiz yüzünden dünyanın diğer bir yanında ölüyor çiçekler.
Uçurtmalar daha yükseğe hep daha yükseğe ki takılsın o can alan uçakların kanatlarına. Belki o zaman ölmez minik yürekli yavrucaklar, belki o zaman ağlamaz anneler. Bir kısa filmde geçiyordu bu hikâye: Bir avuç minik ama koca yürekli çocuk mavinin derinliklerine gönderiyordu uçurtmalarını. Ah dedim ah, büyükler değilde siz yönetseniz şu dünyayı. O zaman Zarifoğlu der miydi “Ne çok acı var.” Tahminimce en büyük acımız kısa kalan uçurtma ipi olurdu.
”Bu dünyayı çocuklar kurtaracak” der büyükler. Biz büyükler çocuklarımızın hayallerini gerçeklerle öldürüyoruz. Onların özgürlüklerini kendi yasaklarımızda boğuyoruz. Özgüvenlerini kendi egolarımızda alaşağı ediyoruz. Çocukların içinde yeşeren çiçekleri soldurmak, dünyayı soldurmaktır. Onlardan bir şeyler bekliyorsak kendi benliklerimize haddi bildirmeliyiz. Çünkü biz büyüklerin kalbinden daha yumuşaktır onların kalpleri. Çünkü bu dünya, çocukların ellerinde yükselecek çiçek kokuları arasında hep daha maviye…
GENÇ'ın Yazısı.