Yıldıray Oğur’u ilk Genç Siviller hareketinin parladığı zamanlarda tanıdık. Ardından pek çok gazetede köşe yazarlığı ve televizyon programı yaptı. Yazıları her dönemde ses getirdi. Şu an sadece Karar Gazetesi’nde haftada üç gün okuyabiliyoruz onu. Araştırmacı gazeteciliğin hakkını veren bir avuç yazardan biri olan Oğur ile gazeteciliği, nasıl çalıştığını, Genç Sivilleri, bugünün gençlik hareketlerini ve diğer pek çok meseleyi ele aldığımız söyleşimizi keyifle okuyacağınızı umuyoruz...

Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin hakkıyla yapıldığını düşünüyor musunuz?

Hayır yapılmıyor. Çünkü araştırıp bulunabilecek hakikatlerden korkuyoruz. Sadece hakikati değil bize faydalı hakikati istiyoruz.

“Bize faydalı hakikat” için de köşe yazarlarında ciddi bir gayret göremiyoruz ama. Yoksa bu işin doğası mı böyle? Yani fazlasını beklememeli mi?

Fikirlerimizi pekiştirmek, ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha görmek için gazete okuyup, televizyon seyretmekten vazgeçersek, belki medyadakiler de bir davanın militanlığından, kendi işlerini yapmaya başlarlar.

Dışarıdan bakınca köşe yazarlığı çok konforlu bir meslek olarak görülüyor. Çünkü çalakalem gündem hakkında herkes yazabilir gibi algılanıyor. Ama siz (ve belki birkaç köşe yazarını daha ekleyebiliriz) uzun bir emek sonucu ortaya çıktığı her halinden belli olan araştırma yazıları kaleme alıyorsunuz. Hem de haftada üç dört kez. Nasıl mümkün oluyor bu?

Herkesin haftada üç dört kez okumak isteyeceği çok değerli ve bitmeyen fikirlerim yok. Aldığım maaşı hak edebilmek için çaresizlikten dersime çalışıyorum biraz.

Nasıl bir çalışma yönteminiz var? Bir mesele üzerinde yazmadan önce ne tür ritüelleri yerine getirirsiniz?

Merak ettiğim ve yazmak istediğim konularla ilgili internet, İSAM kütüphanesi, online arşivler, kitapçılar, gerekiyorsa iddianameler, gerekli belgeler arasında dolaşıp, okuyorum önce. Kafamda yazacağımı kaba taslak oturtabiliyorsam, önce malzemeyi bir kağıdın üzerine boca ediyorum. Sonra da onu eli ayağı düzgün bir yazıya getirmek için yontuyorum. İlk cümleyi yazmak en zoru. İlk cümle size hangi yoldan gideceğinizi ve nasıl bir final yapacağınızı da söylemeli çünkü. Yoksa yazı kopuk hissi verir.

Siz Genç Sivillerin öncülerindendiniz. Bugün benzer hareketler sizce niçin yok?

O dönemin asap bozan meselelerine karşı, insiyaki olarak ortaya çıkmıştık. Kısıtlı imkanlarla ama iyi ve orjinal fikirlerle epey ses çıkarmıştık. Bugünün de asap bozan meseleleri çok ama belki teknik imkanlar sayesinde herkes kendi başına takılmaya ve ses çıkarmaya çok alıştı. Bu yeni durumu düşünerek yeniden organize olmakta fayda var. 

Nasıl olabilir bu organizasyonlar? WhatsApp gruplarından çıkacak bir hareket ya da bir tür Twitter örgütlenmesinden mi bahsediyorsunuz?

Sanal toplanmaların da, WhatsApp gruplarının da çok faydası olabilir. Ama insanlar bir araya getirmenin de yollarını aramalıyız. Artık insanlar bir araya geldiğinde eğer sanalda yapamayacakları faydalı bir şey yapmazlarsa bir daha onları bir araya getirmek çok zor oluyor. WhatsApp’tan konuşalım denmeyecek iyi bir birlikte olma nedeni bulup, vaktimizi doğru kullanmalıyız.

İnsanlara misafir, pasif dinleyici olduklarını hissettirecek ortamlardan daha oval, rahat toplanma şekillerine geçmek gerek. Panel masalarından, pleksiden ödüllerden, plaketlerden hemen derhal kurtulmak gerek. Bir toplantıya, ofise, derneğe, vakfa yeni gelenlere tekke usulü davranmak gerek mesela. “Niye geldin?”, “Nereden geldin?”, hatta “Hoşgeldin.” fasıllarını geçip, “Buyur geç.” diyen bir açık kapı sistemine geçmek, insanların sahiplenme hissini kuvvetlendirir. Bin yıllık tekkelerin tecrübelerine güvenelim.

Dernek, vakıf ofislerinin her türlü alet edavatla donatılmış sıkıcı salonları yerine, yazın parklarda, ormanlarda, kışın cafelerde, restoranlarda toplantılar, seminerler yapılabilir. Bir şey yiyip içerken konuşmak her zaman aç karnına konuşmaktan iyidir. Her şeyi ben yapacağım yerine birlikte iş yapma kültürünü geliştirmemiz gerek, kendi başınıza yapacağınız işler için bile ortak aramalı, bu işlerin bereketini artırır. Binalara, isimlere tamah etmektense iyi fikirlere, donanıma, birikime tamah etmeye başlamalı. Böyle uzayıp gider. Sivil toplum kültürümüzü yeniden gözden geçirmeliyiz. 

Gençlik hareketlerinin eksiliği pek çok olumsuzluğu beraberinde getiriyor. Şu an belki tam anlayamıyoruz ama ileride daha acı şekilde hissedeceğiz gibi geliyor bana.

Her toplumun çürümemek için sırtında daha az yumurta küfesi taşıyanların cesur seslerine, “Adaletten saparsan seni kılıcımla doğrulturum ey Ömer!” diyecek insanlara ihtiyacı var. Tabi bugünkü bazı gazeteler o gün olsa bunu “Halifeye suikast planı deşifre oldu.” diye manşet de yapabilirdi, dikkat etmek gerek.

Bugün geriye dönüp baktığınızda Genç Siviller’e dair “Şunu keşke şöyle yapsak daha iyi olurdu” diye bir düşünceniz oluyor mu?

Türkiye tanımasa daha iyi olurdu diyeceğim bazı arkadaşların oradan sahneye fırlamasına keşke zamanında engel olsaydık. :)

Kim onlar?

Artık çok geç.

Son zamanlarda gazete yazılarınız dışında nelerle meşgulsünüz?

Eğer kızımla ponyler ve minişlerle oynamıyorsak, muhtemelen dizi ya da belgesel seyrediyorumdur.

Modern hayatın en çok sevdiğiniz nimeti nedir?

İnternet. 

Gün tamamen size kalacak olsa kaç saatinizi okumaya ayırırsınız?

Bir meseleyi araştırmak veya anlamak için farklı yerlerden okuyorsam çok uzun saatler ama roman okuyorsam bir saatten sonra uykumun geldiği doğrudur.

Her yerde okuyabilir ve yazabilir misiniz?

Eğer kulaklığım varsa. 

Şu an hangi kitapları okuyorsunuz?

Yazılar için sonradan unuttuğum çok şey okuyorum. Ama bu aralar sırf kendim için Thoreau’nun Walden Gölü’nü okuyorum.

Çok arayıp da bulamadığınız bir eşya oldu mu?

Düğün fotoğrafları CD’im. 

Dönüp dönüp okuduğunuz bir kitap ya da izlediğiniz bir film var mı?

Dönüp dönüp tek bir kitabı okumayacak veya bir filmi izlemeyecek kadar çok okunması gereken kitap ve izlenmesi gereken film var, hayat kısa.

En çok sevdiğiniz ve en az sevdiğiniz kelimeleri söyler misiniz?

Kibirle, kabaca, zorbalık için söylenmiş kelimeleri hat sanatıyla bile yazılsalar sevmem; iyi niyetle, güzel uslüpla, hayır için söylenmiş kelimeleri WhatsApp ekranında bile okusam severim.

İnsanlarda en sevdiğiniz özellik ve en sevmediğiniz özellik nedir?

Tevazuyla zeka, kibirle bağnazlık. 

Huzur sizin için nerededir?

Yerini söylersem huzurum kaçabilir. 

Hangi an’lar hiç bitmesin istersiniz? 

İki dakika daha uyuyayım derkenki anlar. 

Kendi söküğünüzü kendiniz mi dikersiniz?

Kendi söküklerimle barışığım.


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.