Şunu düşünsenize bir; insanlar devletten de yardım alırlar ama hiç memnun olmazlar. Hep şikayet hep şikayet… Ama bir insandan yardım gördüklerinde bunun minnetini unutmazlar asla. Devlet, robotlar eliyle yardım dağıttığından olmasa gerek…

Yadırganmama sebep olacağını kesin bildiğim bir sırrımı itiraf edeceğim şimdi: Hiçbir cemaat veya vakfın yardım faaliyetlerine tek kuruş havale etmiyorum! ​

Kötü bir insan mıyım? Başkalarını düşünmeyen; bencil? Asosyal? Aç gözlü?. Allah bilir! Onu ahir zamanda anlarız… Neden; beş kıtada yardıma muhtaç, zulme uğramış, onbinlerce mazluma yardım eli uzatan, yoksullara düzenli erzak ve gıda malzemeleri temin eden, susuzlara su kuyuları açan, gözsüzlere göz ameliyatları yapan, kurbanlarımızı bir dakikalık bir EFT işlemiyle beş dakikada şıppadanak kesip, hak sahiplerine dağıtan bu güzide kurumların, bilhassa cemaat vakıflarının söz konusu faaliyetlerine destek olmuyorum? Bütün bu işleri yanlış bulduğum için mi? Hayır! Tabii ki hayır!

​Vakıflarımız, -Allah emeği geçenlerden razı olsun- çok güzel işler yapıyorlar. İnkar etmek nankörlük olur ya da kötü niyet gerektirir… Lakin benim derdim başka. ​

Şuna inanırım; kurumsallaşan ve para işlerine bulaşan her sosyal yapı eninde sonunda yozlaşır. Belki hemen belki yüz yıl sonra ama muhakkak… Yozlaşmaktan yolsuzluğa bulaşmayı kast etmiyorum. Kast ettiğim; öz değerlerinden uzaklaşmak durumunda kalmalarıdır. Öz değerlerinden uzaklaşmak kısmının altını kırmızı kalemle çizip iyice vurgulamak isterdim ama yazıyı bilgisayarda yazıyorum. :) ​

Büyük bir hızla, önü alınamaz şekilde; yardım vakıfları halinde kurumsallaşmakta olan cemaatlerimiz, istemeyerek de olsa; bizden EFT yoluyla yahut yardım toplayıcıları eliyle makbuz karşılığında aldıkları paraların yanında, başka bir şeyi daha alıyorlar bizden: Kendisine doğrudan yardım edebileceğimiz muhtaçların gözünde parlayan sevinç ışığını görme şansımızı… Ki o sevinç bulaşıcıdır; yardım edilen kadar, edenin de içini doldurur. Bu sevinci bir kez tadan kolay vazgeçemez ondan.

​Artık; vakıflar yoluyla kurumsallaşan yapılarımız, maaşlı personelleriyle yapıyorlar bu işleri. Bağlı olduğumuz cemaatlerin vakıfları yoluyla e-sadakalarımızı çoktan savdığımız için gözetici bakışlarımızı komşularımıza çevirmiyoruz eskisi kadar. Yalan mı?

​EFT’yle hiç kurban kesmedim mesela… Bir aile geleneği olarak, bayramlarda; babam, kardeşlerim ve ben bir araya gelerek kendimiz keseriz kendi kurbanımızı. Ve bu yüzden; kurban, bir bayram olarak içimizde sevinç uyandırmaya devam eder hâlâ. Çocukken kurban kesmeye gittiğimizde; bir hurafe bile olsa, kesilen kurbanın kanından alnımıza çalınan o parmak, bizi kurbana dahil ederdi çünkü. Kurban kesemediğimiz zamanlarda bile komşularımızdan gelen o birer kiloluk komşu hakları (kurban etleri) o kadar çok olurdu ki koyacak yer bulamaz, biz de bize verilenlerden bir kısmını başkalarına aktarırdık. Son yıllarda içinizde; evine komşusundan gelen kurban eti giren oldu mu hiç? Benim son beş yıldır hiç olmadı!

​Cemaatlerimizin vakıflaşma suretiyle kurumsallaşmasının gerekliliklerini ve avantajlarını anlamıyor değilim. Karşı da değilim. Ama maalesef vakıf/lar yöneticilerimizin göz ardı ettikleri gerçeklikler bunlar. Üstelik çözümleri de mevcutken. Ama kafa yormuyorlar.

​En basitinden; gönüllü kadrolarını ücretsiz kurban sakatatı doğratarak boşa harcamak yerine; yardım toplama olmasa bile dağıtım faaliyetlerini onlara havale etseler ya mesela… Kurum logolu yelekler giydirmeden ama! Muhtaçlar, mazlumlar; kurumla değil sıcacık insanlarla muhatap olduklarını görseler, insanlığa olan şükran ve güvenleri artmaz mı?

​Şunu düşünsenize bir; insanlar devletten de yardım alırlar ama hiç memnun olmazlar. Hep şikayet hep şikayet… Ama bir insandan yardım gördüklerinde bunun minnetini unutmazlar asla. Devlet, robotlar eliyle yardım dağıttığından olmasa gerek… 


Sinan Özgenç'ın Yazısı.