Neden aldığını bilmediği onlarca eşya ile dolu evde, bir insan ruhen nasıl sağlıklı kalabilir? Zihni nasıl tam verimle işler? Hayatın amacına dair düşünebilir mi?

Son dönemin meşhur uğraşı, YouTuber’lık yapmak. Kısacası; hayatını videoya çekip yayınlamak. Hanımların YouTube kanallarında popüler olan bir başlık var: Alışveriş videosu. Her türlü sebep üretilip yapılan alışverişler okula dönüş, indirim, sezon alışverişi ilh- parça parça nereden aldım, kaça aldım diye anlatılıyor. Market alışverişleri bile! Deterjanı, temizlik bezi, çikolatasına kadar… O videolarda sıkça rastlayabileceğiniz bir ifade: “Bunu neden aldığımı bilmiyorum, aldım işte!” İstihza değil, geçiştirme değil, gerçekten neden aldığını bilmediği için böyle söylüyor… Şuursuzca alıyor, insan!

Bir de belgeseller var. Sanırım ilk olarak temizlik hastalarını ekrana çıkardılar. Onlarla beraber evleri yıllardır temizlenmeyen insanların yanına gidip, birlikte temizlik yapılan programlardı bunlar. Bu tür belgeselleri istifçilerin, cimrilerin, alışveriş bağımlılarının anlatıldığı başka versiyonlar takip etti.

Bir yerlerde bir terslik var hissi, sizi de kuşatıyor mu?

Batı kültürü sayesinde, evi hiçbir köşesi boş kalmamacasına eşya ile döşeyebilmek, buzdolabı yiyecek dolu olmak, şanslı olmak ve zenginlik göstergesi olarak algılanıyor. Sonra o eşyanın temizliği, renkleri, dekoru, modası… Ciddi bir sektör haline geliyor. Gıda sektörünü dillendirmeye bile gerek yok. Az yemek bütün dertlere şifa iken, sağlık sektörü de, diyet sektörü de “ye”meye odaklı. Az yemek az tüketmek demek. Hâlbuki ilaçlar, ilaç gibi gıdalar, light ürünler alınacak ki bu dev çark dönsün. Haliyle eviniz son moda eşya ve buzdolabınız trend yiyecekler ile dolu ise şanslı azınlıktansınız.

Biraz daha yakından bakınca da aynı şeyi düşünebilir miyiz? Allah adildir. Afrika’daki aç çocukla, midesi tıka basa dolu çocuk, adaleti sadece cennette mi bulacak dersiniz? Dünya, ahiretin tarlası olduğuna göre daha buradan, şimdiden bazı ipuçları vermeli bize.

Dolapları tıka basa dolu insanlar, ister yiyecek, ister eşya, ister temizlik maddesi dolu olsun, onların her birini sırtında taşıyor. Hem madden, hem manen. Çalışma şartlarından şikayet eden ne çok insan var, duyuyorsunuzdur. Peki neden bu para kazanma hırsı? Çünkü kendimizi “harcayarak” ifade eder hale geldik. Bu ağır yük altında psikolojiler başta olmak üzere sağlık bozuluyor.

Temizlik için her gün saatleri harcayan, kimyasalları su gibi kullanan insanları düşünün bir. Evine kendi çocuğunu bile davet edemeyen bir baba, bu dünyada da cezasını yaşıyor değil midir?

Yahut evini keçi, tavuk, kedi köpek gibi onlarca hayvanla paylaşan, onların pisliği içinde yaşayan –tüy vs. değil gerçek pislikleri- üç beş odalı evinde, uyumak için yatağında bile yer kalmayan, eşya çöplüğü içinde yaşamaya çalışan insan; Afrika’da, dallarla örtülü bir çadırda yaşayan insandan daha mı rahat uyuyordur?

Neden aldığını bilmediği onlarca eşya ile dolu evde, bir insan ruhen nasıl sağlıklı kalabilir? Zihni nasıl tam verimle işler? Hayatın amacına dair düşünebilir mi?

Bu tezatlar uzaktaki hayatlara dair değil. Bizzat içimizden örnekler bunlar. Sadece görünen kısmı farklı bir evden geliyor önümüze. Dönüp kendimize bakma zamanı.

Bu yazıyı matbu dergimizden okuyorsanız, GENÇ’in yeni dönem değişikliklerini görmüş olmalısınız. Umarız bu yeni bir soluk olur hepimize. Bundan sonraki sayıdan itibaren, bu kendimize dönüp bakma işini, biraz daha derinden, sistemli yürütmeye çalışacağız. İşleyiş ve anahtar kavramlar, sonraki yazıya kalsın. Mevla görelim neyler, nasip ederse güzel eyler, buralarda buluşuruz yine.


Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.