Mehmet Sadık

Arakan’da yaşanan “modern soykırım” resmi kimlik hakkı bile tanınmayan milyonlarca insanın vahşice zulümlere maruz kalmasına yol açtı... Türkiye gerek devlet olarak gerekse sivil toplum kuruluşlarıyla bu zalimliği hemen dünya kamuoyuna taşıdı. Dünyanın diğer bölgelerindeki zulümler gibi Arakan’da da bölgeye yardıma koşan Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın çalışmalarını öğrenmek için İnsani Yardımdan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Serdar Eryılmaz’la bölgedeki durumu, yaşadıklarını ve neler yapabileceğimizi konuştuk...

Arakan’daki tablo şu an nasıl? Acil olarak nelere ihtiyaç var?

İnsanların bir soykırıma maruz kaldığı, uluslararası toplumun derin sessizliği ve eylemsizliğinin olduğu, resmen bir etnik temizliğin uygulandığı bir bölge düşünün. Buranın o kadar çok şeye ihtiyacı var ki. Ama şu aşamada tabii ki bir göç hareketi de olduğu için akla ilk barınma ihtiyacı geliyor. Bu konuda da Kızılay’ın, Diyanet Vakfı’nın, AFAD’ın, İHH’nın, Deniz Feneri’nin ve Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı olarak bizim projelerimiz var. Bu projeler çok güzel, inşallah barınma ihtiyacı bir şekilde giderilecek. Diğer taraftan gıda ihtiyacı süreklilik arz eden bir şey. Dolayısıyla gıda ihtiyacı ikinci madde, üçüncüsü kıyafet, dördüncüsüne de sağlık diyorum.

Arakan’ın yardıma, gençlerinin İslam’a ihtiyacı var. Gençlerden kime selam verdiysem “Aleyküm Selam” cevabını alamadım. Maalesef yaşadıklarından ötürü boş bir bakışları var, neye uğradıklarının farkında değiller. İnsanların psikolojiye, psikologlara ihtiyaçları var. Namaz kılanların çoğunluğu yaşlı. Gençlerden yok denecek kadar az. Gençler ortada dolanıyorlar. Farklı bir gündemleri var ve selam verdiğinde selamını almıyorlar. Ben bunu görür görmez dedim ki burada küçük de olsa bir medrese açarsak, bir cami olsa, hemen caminin yanında kız ve erkek medreseleri olsa, abdesthaneleri olsa en önemlisi banyo, kapalı banyoları yok. Bildiğin derede bir hanım yıkanacaksa etrafını kapatıp yıkanmaya çalışıyorlar. Hacet gidermek başka bir dert. Dolayısıyla banyo, tuvalet medresenin yanında olursa insanları cezbeder ve oraya çeker. Ben bu durumu döner dönmez vakfımızda yönetime sundum ve şu an bunun üzerine Diyanet Vakfı’yla birlikte projelere başladık. Bu külliyeden ne kadar çok yaparsak o kadar iyi, çünkü kalıcı bir şey.

Kamplardaki insanların yaklaşımı nasıldı?

Arakan’da 4 milyon Müslüman yüzyıllardır zulme uğruyor. İnsanların hepsinin psikolojisi bozuk. Şu an yaklaşık 400-450 bin civarında Rohingya Müslümanının Arakan’da kaldığı tahmin ediliyor. Bunlar da yakın zamanda geçecek Bangladeş tarafına. 25 Ağustos’tan bu yana 610 bin kişi göçe zorlandı. Yüz binlerce insanın evleri yakıldı, canlı canlı bacakları, kolları çapraz şekilde kesildi. Bu zulümleri yapanlara günümüzün Firavunu desek teşbihte hata olmaz. Babasının, erkek kardeşinin, kocasının gözünün önünde tecavüze uğrayan kadınlar, kızlar, gözleri önünde çocuğu öldürülen ebeveynler, kaçarken vurulanlar, yolda vefat edenler, şehit düşenler... Bangladeş’e gitmek için kayıklara binip bir dönem Bangladeş’in “Biz alamayız” demesi üzerine o nehirde ölenler... Biz oradayken bile 35 kişi alabora olmuş teknede vefat etti, cesetleri kıyıya vurmuş... Bir adam dönüp de kızına bakamıyor ya, nutku tutuluyor, gözleri doluyor ve onun o hali zihnine geldiği için adam yaşadıklarını anlatamıyor. “9 gündür buradayım” dedi bir adam. Ama kızından ve eşinden bahsedemedi. Gelene kadar onlarca kez hatta bazıları yüzlerce kez tecavüze uğramışlar. Çok acı. Bunun insanlıkla ne alakası var Allah aşkına? Eski tarih kitaplarında Mısır’daki Firavun’un yaptığı zulümlerden bahsederler. Bu zalimlerin Firavun’dan ne farkları var?!

Sahada olmakla dışarıda olmak çok fark ediyor mu?

Evet. Her zaman bu böyledir. Anlatılanlardan çok etkileniyorsun ama gidip görünce başka oluyor. Gençlerimizi götürebilsek ki ben Suriye konusunda çok ısrarcıyım, müsait oldukça gençlerimizin o bölgeye gitmesi gerekir. Oradaki insanların yerinde ben olsam ne olurdu, haleti ruhiyem nasıl olurdu diyerek yerinde müşahede etmek lazım, çocukları görmek lazım. En son Suriye’ye gittiğimde taşların arkasında tuvaletini yapan çocuklar vardı. O kayalıklar tuvalet olmuş. Açık alan, bunun yazı var, kışı var. Suriye’de kar yağıyor... Bir kışı geçirirse hastalıksız, ölümsüz, adamlar şükrediyorlar.

Peki çözüm noktasında Türkiye olarak mazlum beldelere yapılan bu yardımlar ne kadar işe yarıyor? 

Sayın Cumhurbaşkanımızın çok güzel bir müdahalesi olmuş. Kurban Bayramı’nın son günleri belki 20 devlet büyüğünü aramış. Başta Bangladeş’i aramış “Ne gerekiyorsa yapın biz her şeyi karşılayacağız” demiş. Onun o sözüne istinaden Bangladeş devreye giriyor. Yoksa almıyordu o insanları. Sonra Emine Erdoğan Hanım gitti Dışişleri Bakanımız ve oğlu Bilal Erdoğan Bey’le. Onun çok etkisi olmuş. Emine Hanım ile beraber Bangladeş’in Başbakanı da sahayı dolaşmış, o dolaşınca tabii İçişleri Bakanı ve birçok bakan da gündemine almış bu mevzuyu. Onların inmesi çok önemli. 

Türkiye ne kadar güçlü bu diplomaside? 

Büyük icraatlar için BM’deki 5 daimi üyeden biri olmayan hiçbir ülke çok güçlü değil. Bu sadece Türkiye için değil, o ülkelerden değilseniz veya o ülkelerden biri sizden yana değilse güçlü olamazsınız. Arap ülkelerinden ve Müslüman coğrafyalardan destek alıyoruz ama çok fazla etki oluşturamıyoruz dünya kamuoyunda. Tabii bu gayret etmeyeceğimiz veya gayret etmediğimiz anlamına gelmiyor, biz iki şeyden; niyetimiz ve gayretimizden sorumluyuz. Bunun üçüncüsü ise kısmettir. O da Allah’u Teala’nın takdiri... 

Yardımların seyri nasıl? Azalma veya çoğalma var mı?

Gündemden düştükçe tabii bütçe de kısıtlanmış oluyor. Bütçe kısıtlanınca yardımların oranı da azalıyor. Ama Rabbim bir şekilde yardımcı oluyor. Bizim onların rızkıyla ilgili çok ciddi bir endişemiz yok, rızkı veren Allah’tır, bizler ancak bunun vesilesiyiz. Türkiye olarak gönüldaşlarımız, hayırda bulunan insanlar her biri bunun vesilesi.


GENÇ'ın Yazısı.