Bizler şu an fert olmanın bilincine vardığımız, duygularımızla idrakimizin birbiriyle kıyasıya yarıştığı bir dönemdeyiz; gençlik döneminde. Klinik Psikolog Mehmet Dinç ile gençlik hallerini konuşacağımız uzun bir söyleşiye başlayacağız. Gönlümüzden geçenleri, aklımıza takılanları, cevapsız sorularımızı kendisine sormayı planlıyoruz, sizlerden gelecek sorularla da bu köşeyi zenginleştireceğiz.

Denemekten Vazgeçme

Hocam şu ana kadar birçok farklı spor, sanat dalına heves ettim, denedim ama devam sağlayamadım. Bir türlü kendimi adayabileceğim bir uğraş bulamadım. Bu tür arayışlarda nasıl kararlı ve sağlam adımlar atabilirim?

Spor, sanat ya da herhangi bir ilgi ve yetenek gerektiren alanlar ile ilgili esas mesele kişinin erken yaşlardan itibaren mümkün olduğunca çok deneme yapmasıdır. Deneyip devam edememek değil denemekten vazgeçmek burada en önemli sorun olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü kapalı bir kapı var karşımızda ve biz hangi anahtarın o kapıyı açacağını bilmiyorsak mümkün olduğunca çok anahtar denemeliyiz ki şansımız artsın. Ancak başlamadan önce nelerin olup nelerin olamayacağını bir listelemek ve bu liste ile olabileceklerin üzerinden gitmek, olmayacaklarla vakit kaybetmemek daha doğru olacaktır. Bu listeyi yaparken de hem bireysel özelliklerimizi (ilgi ve yetenek) hem de imkânlarımızı göz önünde bulundurarak gerçekçi bir liste yapmak gerektir. İlgiden kasıt diğer insanlara kıyasla benim daha çok dikkatimi çeken, daha çok severek ve merak ederek takip ettiğim alanlardır. Yetenekten kasıt ise diğer insanlara kıyasla benim daha kolay öğrendiğim, daha hızlı ilerlediğim ve daha iyi yaptığım alanlardır. Listenin ardından dikkat edilmesi gereken o spor ya da sanat dalını sevdirecek, ilham olacak ve ilerlemeye destek verecek ustaların olup olmadığıdır. Çünkü onların yokluğu devamı zorlaştırır. Yine hayata ve getirdiklerine karşı zayıf durup hep yol başından geri dönmek devamı imkansız kılar. Ancak iyi bir ustadan motivasyonumuz yüksek olarak öğrenmeye başlayıp belli bir ritim ve disiplinde bir süre devam ettikten sonra yürümüyorsa bırakmakta hiç sakınca yoktur elverir ki başka bir tanesine başlamış olalım.

Herkes Hata Yapabilir

Sosyal medyadan veya gerçek hayattan tanıdığım, rehber edindiğim büyüklerim bazen toplum kurallarına aykırı; etik olmayan hâl hareketlerde ve söylemlerde bulunuyor. Örnek aldığım kişinin hata yapması durumunda benim ona karşı tutumum nasıl olmalıdır?

Doğru bir hayat yaşamak ve sağlıklı ilişkiler kurmak istiyorsak hayat ve insanlarla alakalı temel bazı konuları iyice sindirmemiz ve bu çerçevede bakmamız gerekiyor. Bunlardan en önemlisi her insan yaşı, konumu, bilgisi ne olursa olsun hata yapabilir. Hata yapmak insanı kötü yapmaz. Hata yaptı diye bir insanın bütün doğru yaptıkları/bildikleri/söyledikleri silinmez. Hata yaptı diye bir insandan vazgeçilmez. Ancak bu hata devam eden ve zararı kendisinden başka insanları da etkileyen bir hata ise o insanla mümkünse konuşur düzeltmesi için bilgi, destek ve yardım teklif ederiz. Konuşmamız mümkün değil ya da konuşmamızın faydası olmuyor ise o zaman hatasından kendimizin ve diğer insanların etkilenmemesi için gayret sarfederiz. Bunu yaparken asla gıybet, iftira ve söz taşıma gibi davranışlara girmez hüsnü zannımızı kaybetmeyiz. Yapılan hatanın kalıcı ve kapsayıcı olduğunu kabul etmez dönemlik ve kısmi olduğuna inanırız. Yani dileriz ki bu hata bir süre devam etsin ve hata yapan kişi süreç içerisinde hata olduğunu anlasın ve bıraksın. Yine dileriz ki bu hata bu insanın yaptığı davranışlardan sadece biridir, diğerleri böyle hata değildir. Bu bakışla o insana muamele ederiz. Örnek alacaksak doğru davranışlarını, iyi özelliklerini örnek alır, diğerlerini ona bırakırız. Eksik kaldığımız bir konu var ise de o konu ile bir başka insandan ilham almaya gayret ederiz.

Danışmak Başka, Rıza Almak Başkadır

Bize her zaman bir işe girişmeden önce büyüklerimize danışmamız öğütlendi. Bazen kesin kararlarımız bile büyüklerimizin sözleri ile sarsılıyor ve yeni bir karar almamız uzun zaman alıyor. Her şeyi danışmamız gerekir mi? Veya danışmanın sınırı var mıdır?

Büyüklerimizle irtibat halinde olmamız önemlidir. Yani bir şey danışmasak bile yaptıklarımızdan onları haberdar etmemiz, işlerimizi ve düşüncelerimizi paylaşmamız ilişkimizin derinleşmesine yardımcı olur. Danışmak konusunda ise esas olan birinci mesele danışacağımız ile ilgili daha önce bilgi ve tecrübe sahibi olup olmadığımızdır. Daha önce bilgi ve tecrübe sahibi olduğumuz, süreç ve sonucuyla alakalı herhangi bir tereddüdümüzün olmadığı ve çevremizdeki şartların da normal olduğu bir durumda danışma gerekli değildir. Bununla beraber yapacağımız iş veya alacağımız duruş ile ilgili yeterli bilgi birikimine veya gerekli tecrübeye sahip değilsek, süreç ve sonuçlar konusunda aklımıza ve kalbimize yatmayan soru işaretleri varsa veya kendimizden, o zaman diliminden ya da içinde bulunduğumuz siyasi ve ekonomik şartlardan kaynaklanan olağanüstü bir durum varsa o zaman danışmak işimizi kolaylaştıracak, içimizi rahatlatacaktır. Bir diğer mesele danışacağımız kişinin danışacağımız konu ile ilgili bilgi ya da tecrübe birikimi olan ve o konuda konuşabilecek yeterliliğe sahip birisi olması gerekliliğidir. Böyle bir birikim ve yeterliliğe sahip olmayan birisine danışmak hem ona hem kendimize haksızlık yapmaktır. Konuyla ilgili bir diğer önemli nokta ise danışmak emir almak değildir. Danıştıktan sonra söyleneni illa ki yapmak zorunda değiliz. Çünkü yaptığımız ya da yapmadığımız her işle alakalı birinci sorumluluk bize aittir ve hiçbir şekilde hesabını başkasına verdiremeyiz. Dolayısıyla hesabını mutlaka kendimizin vereceği her iş için nihai karar bize aittir. Şuna danıştığım için böyle yaptım yoksa böyle düşünmüyordum vs. gibi mazeretler sorumluluktan kaçmak, kendi yükümüzü başkasının üzerine yüklemektir. Son olarak danışmak başka, rıza almak başkadır. Babamızın, annemizin ve üzerimizde hakkı bulunan diğer insanların kendimizi ve onları etkileyecek önemli kararlar için rızalarını ve dualarını almak o işi kolaylaştırır, bereketlendirir. Bu noktada esas olan danışmak değil rıza almaktır. Rıza almak için de büyüklerimizi alacağımız kararlarla alakalı doğru ve yeterli bir şekilde bilgilendirip, kafalarındaki ve kalplerindeki soru işaretlerini gidermek en çok çalışmamız gereken konudur.

Sihirli Formüller Peşinde Koşma 

İçinden çıkamadığım konularda büyüklerime sorular soruyor ve tabiri caizse onlardan “formüller” bekliyorum. Ancak bu beklentim neredeyse hiçbir zaman karşılanmadı. Büyüklerim mi bilmiyor yoksa hayatta formüller yok mu gerçekten?

Hayatta birçok sorunla alakalı formüller var ve bu formüller asırların tecrübesi ve bilgeliğinden süzülerek günümüze gelmiş, büyüklerin kitaplarında ve sözlerinde kendine yer bulmuştur. Ancak burada bilmemiz gerekir ki bu formüllerin hiçbirisi sihirli formüller değildir. Ne kadar önemli ve kıymetli formüller olsalar da hayatın gidişatına aykırı, insanın tabiatına ters formül olamazlar. Yani emek vermeden, fedakârlık yapmadan, sabretmeden, mücadele etmeden bize başarı ya da mutluluk veremezler. Yavaş yaşanması doğru olan bir süreci hızlandıramaz, zorlanılması gereken bir dönemi kolaylaştıramazlar. Böyle yapsalar zaten iyi ve doğru olmaz bizim için. Faydasını değil zararını görürüz. Bu nedenle formüller peşinde koşalım ve büyüklerin tecrübe ve bilgeliğinden faydalanabildiğimiz kadar faydalanalım ancak bizim varlığımızı, gayretimizi ve emeğimizi ortadan kaldıracak, zararı en çok da bize dokunacak sihirli formüller peşinde koşmayalım.


Ahmet Ünal'ın Yazısı.