Bâr Olma Yâr Ol!
İman, insana izzet katar. Bu itibarla mü’min, izzet ve şerefini koruyan insandır. Bu kıvamı korumanın en önemli yollarından birisi de kimseye yük olmama ve Allah’tan başka kimseden karşılıksız bir şey istememe anlamında istiğnadır.
Geçenlerde yaşı doksanı aşmış bir güzel insanı ziyarete gitmiştim. Evinde yalnız yaşıyordu. Nûrânî sîması, tecrübe ve hikmet dolu sözleri gönüllere huzur veriyordu. Bir ara yüreğinde taşıdığı bir endişesini paylaştı:
“Evladım! Ele ayağa düşmekten Rabbime sığınıyorum. Sağ olsunlar çocuklarımdan razıyım; fakat yine de insan yükü ağırdır, taşıması zordur. Evladım da olsa kimseye yük olmak istemem.”
Kimseye yük olmama duygusu, şerefli ve onurlu bir duygudur. Atalarımızın “Bâr olma yâr ol” yani “Kimseye yük olma, herkese dost ol” sözü bu anlamda bir insanlık tecrübesi, bir onur cümlesidir.
Sahâbe-i kiramdan Avf İbni Mâlik el–Eşca’î radıyallah anh anlatıyor:
Biz yedi sekiz kişilik bir grup Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyorduk. Bize:
“Allah’ın elçisine bîat etmez misiniz?” buyurdu. Oysa biz, yeni bîat etmiştik. Bu sebeple:
“Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat ettik ya!” dedik. Sonra tekrar:
“Allah’ın elçisine bîat etmeyecek misiniz?” buyurdu.
Bu defa bîat için ellerimizi uzatarak:
“Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat etmiştik. Şimdi ne üzerine bîat edeceğiz?” dedik.
“Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek -sesini alçaltarak bir cümle söyledi ve- kimseden bir şey istememek üzere bîat edeceksiniz!” buyurdu.
Avf İbni Mâlik diyor ki: Yemin ederim ki bu gruptan bazılarını görürdüm; kamçısı yere düşerdi de kimseden onu kendisine vermesini istemezdi. (Müslim, Zekât 108.)
İman, insana izzet katar. Bu itibarla mü’min, izzet ve şerefini koruyan insandır. Bu kıvamı korumanın en önemli yollarından birisi de kimseye yük olmama ve Allah’tan başka kimseden karşılıksız bir şey istememe anlamında istiğnadır. Allah Resûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururlar:
“Cebrâîl bana geldi ve şöyle dedi: «Yâ Muhammed! İstediğin kadar yaşa, (sonunda) mutlakâ öleceksin! İstediğini sev, (sonunda) mutlakâ ayrılacaksın! İstediğin şeyle amel et, (sonunda) onun karşılığını elde edeceksin! İyi bil ki, mü’minin şerefi, gece ibadetinde; izzeti ise, insanlardan müstağnî kalmasındadır!»” (Hâkim, IV, 360-361/7921)
Kimseye yük olmama duygusu, şerefli ve onurlu bir duygudur. Atalarımızın “Bâr olma yâr ol” yani “Kimseye yük olma, herkese dost ol” sözü bu anlamda bir insanlık tecrübesi, bir onur cümlesidir.
Bir gün Peygamber Efendimiz’in yanına, Medîneli Müslümanlardan fakir bir adam geldi ve yiyecek bir şeyler istedi.
Allâh Rasûlü ona:
“Senin evinde hiç eşyâ yok mu?” diye sordu.
Adam:
“Var.” dedi. “Bir kısmıyla örtündüğümüz, bir kısmını yere serdiğimiz bir çul, bir de su kabımız var.”
Rasûl-i Ekrem:
“Onları bana getir!” buyurdu. Adam çul ile su kabını getirdi. Peygamber Efendimiz onları eline aldı ve etrafındakilere:
“Bunları kim satın almak ister?” diye sordu.
Sahâbîlerden biri, onlara bir dirhem vereceğini söyledi. Hazret-i Peygamber:
“Artıran yok mu?” diye birkaç defa seslendi ve iki dirhem veren sahâbîye onları sattı. Parayı fakir sahâbîye uzatarak:
“Bunun bir dirhemiyle âilene yiyecek al. Kalan parayla da bir balta satın alıp bana getir!” buyurdu.
Adamın getirdiği baltaya, Efendimiz kendi elleriyle bir sap taktı ve ona şunları söyledi:
“Haydi, şimdi git; bununla odun kes ve sat! On beş gün çalış; ondan sonra yanıma gel!”
Fakir adam on beş gün sonra Efendimiz’in yanına geldi. On dirhem kazanmış, bu parayla kendine ve âilesine elbise ve yiyecek almıştı.
Peygamber Efendimiz buna çok sevindi ve şunları söyledi:
“Dilenciliğin, kıyâmet günü yüzünde bir leke gibi görünmesindense, böylesi senin için daha hayırlıdır...” (Ebû Dâvûd, Zekât, 26/1641; İbn-i Mâce, Ticârât, 25)
Geçerli bir mazereti olmadığı halde kendini âtıl bırakan, işsiz ve beceriksiz bir kişilik olarak varlığını sürdürmeye çalışan kimseler, gerçekten hem ailesine, hem yakınlarına ve hem de topluma ağır bir yüktürler. Böylelerinin dostu da arkadaşı da olmaz. Yalnızlığın sefâletinde zillet içinde bir ömür sürerler.
Yüce Yaratıcı her kuluna nice istidat ve kabiliyetler yüklemiştir. Önemli olan onları keşfetmek ve geliştirmektir. Keşfedilmeyen, çalıştırılmayan ve geliştirilmeyen kabiliyetler sönmeye mahkûmdur.
Öyle kimseler vardır ki on parmağında on hüner vardır. Kendi söküğünü diken bir terzi, musluğunu tamir eden bir tamirci, bozulan prizini onaran bir elektrikçi, misafiri için mutfakta sofra hazırlayabilen bir ev sahibi, patlayan lastiğini yamayan bir şoför ve daha nice nice hünerler.
Öyleleri de olur ki hiçbir iş ellerinden gelmez. Evinin patlayan ampulünü bile değiştirmek için usta çağırırlar. Yerlerinden kaldırmak için âdeta vinç çağırmak gerekir. İki adım ötede bulunan bir sürahiden su içmek için başkasından yardım isterler. Böylesi tembellikten, uyuşukluktan, beceriksizlikten, acizlikten Allah’a sığınmalıdır.
Tarihimizin şeref levhalarında öyle âlimler ve dava öncüleri vardır ki, ilmi ve davayı geçim vasıtası hâline dönüştürmemek için başka başka meslekler de öğrenmiş, rızkını ve maişetini bu yoldan kazanmışlardır.
Ülkemiz eğitim sistemi içerisinde, yirmili yaşlara ve hatta kimi zaman daha ileri yaşlara kadar hiçbir meslek, sanat ya da beceri kazanmadan diploma almak ve bu haliyle hayata atılmak durumunda kalan gençlerimiz vardır. Bu durum, gençliğimiz ve ülkemiz adına ne büyük bir kayıptır!
Doğru hedef, güçlü irade, tabii hırs, gayret ve sabır eşliğinde -Allah’ın izniyle- başarı yolunda açılmayacak kapı yok gibidir. Bilgi, beceri, meslek ve sanat yolunda başlangıçta çekilen sıkıntılar, neticede mutluluk, şeref ve izzet olarak gelecekte meyve verecektir. Yük olan değil, yük kaldıran olmak; alan değil veren el olmak, Allah’ın sevdiği güçlü ve izzetli mümin olmanın olmazsa olmaz bir zaruretidir. Öyleyse “Bâr olma yâr ol.”
Adem Ergül 'ın Yazısı.