Çürük Elma Hadisesi
Abdurrahim Yüce
Hayatta her anın ehemmiyeti ve kıymeti var. Bende bu güzellikleri hissetmek ve yaşamak istiyorum. Biliyorum ki her şey O`ndan ve her şeyde O`ndan bir sır var. Tıpkı şimdi sizlere aktaracağım bu olay gibi...
Geçen gün Uluslararası Genç Derneği`nden (UGED) mesai arkadaşım Yunus Emre Altun kardeşim kurumdaki arkadaşlara elma dağıttı. Son iki tane kalmıştı, içinden birini seçtim. Aldığım elmada bir çürük görünüyordu, bende “Diğerini alayım” dedim. Tam diğer elmayı almıştım ki Mustafa Bozoklu elma almak için yanımıza geldi. İçimden, “Neyse, sağlam elmayı vereyim Mustafa’ya bencillik yapmayayım, nasibim ilk aldığım elmadır” dedim ve ikinci aldığım elmayı Mustafa’ya uzattım.
Elmayı güzelce yıkadım, en sağlam bölümünde iştahla yemeye başladım. Gerçekten tadı çok güzeldi.
Dişlerin güçlü olması için her gün bir elma yemek lazım diye duymuştum. Bu niyetle de elmayı yemeye başladım.
Her güzel şeyin son bulması gibi iştahla yediğim elmanın da sonuna geliyordum. Son birkaç ısırık kalmıştı çürük olan tarafta doğru... Ama elmayı ısırdıkça altta hiç çürük göremedim. Sadece kabuğunda ufak bir çürük oluşmuş, içi sağlam kalmıştı. Ağzımla çürük kabuğu aldım ve attım. Kalanını da güzelce yedim ama aklım çürükte kaldı. İbret nazarıyla bakmaya başladım...
Bu basit ama güzel çürük elma hadisesi bana Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin şu sözünü hatırlattı: ”Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”
İnsanların hep dış yüzüne bakarak karar verir, yorum yaparız. Benim elmanın çürük tarafını görüp karar verdiğim gibi insanları da tanımadan hemen notunu vermeye çalışırız. Nice insan vardır ki görünüşünde insan muamelesi yapmazsın ama içinde mücevher saklıdır, insanları aydınlatır, yön verir. Mesela sahabeler... Bir çok sahabe köleydi, insan muamelesi görmezlerdi ama İslam`la şereflenince içlerindeki mücevher ortaya çıktı, asırlarca insanlara ışık oldular. Bu hem İslam`ın güzelliğinden hem de içlerindeki mücevherden dolayıydı...
GENÇ'ın Yazısı.