Dans Eden Porselenler
Site Özel
3688 okunma
Erkam Salih Büyükdinç
Şehit Muhtar Mahallesi, Beyoğlu… İstiklal Caddesi’nde bir zücaciye dükkânı… Yol boyunca insanlara eşlik eden kırmızı gri kaldırımların üzerine serilmiş yegâne “Hoş geldiniz” yazısı. Yer yer yağmur lekelerinin süslediği camekân duvarın arkasındaki raflara dizilmiş çaydanlık setleri, porselen tabaklar ve daha nice süs eşyaları… Girmek için kapıyı hafif oynattığınızda akciğerlerinizde, dışarıda soluduğunuz egzozla karışık tozlu ağır kokuyla tezatlık oluşturan bir yasemin esintisi. Kapıyı gıcırtısıyla birlikte uğurlayıp tahta zemine ayak basıldığında adrenalin hormonları yuvasına çekiliyor, yerini iç huzur alıyordu. Hemen sağ üst köşede duran siyahı gözükmeyen tozlu kasetçalarda Farid Farjad slow parçalarından birini seslendiriyordu.
“Nasıl yardımcı olabilirim kızım?” dedi elleri titreyen bir teyze.
“Eee, ben çeyizlik bir şeyler bakacaktım ama dükkân sahibi gelene kadar beklerim sorun değil” dedikten sonra yüzündeki ifadeden anlıyorum ki teyzemiz pazarlık yapmayacak. Şimdi aklımda iki soru var. Birincisi, tontiş teyze bu hastalığıyla nasıl başa çıkıp zücaciyecilik yapıyor? İkincisi ise düşüp kırılan parçalar nereye gidiyor? Bir anlık bekleyişten sonra şaşalı bir porselen takımı baktığımı ama çok param olmadığını belirttim ve merakla olacakları izlemeye koyuldum. Güzel olduğu kadar yaşlı olan teyze elindeki küçük kumandayla müziği değiştirdi ve ardından o hareketli “Robabeh Jan” eşliğinde bir balerini andıran adımlarla ilerlemeye başladı. Arada bir kendi etrafında tam tür dönüyor, şalını şöyle bir savuruyordu. Eline aldığı her nadide parçayı bir yandan kendince anlatıyor bir yandan da bir orkestra şefi edasıyla ellerini ritme uygun, kıvrak hareketlerle sallıyordu. Ben hiçbir şey anlamadan kendimi kasada bulmuştum. Yılların yaşlandıramadığı hanımefendi, gözlüğünü bir oynattıktan sonra hesap makinesindeki rakamları ikram etti, 185 TL. Hâlâ inanamıyorum iki üç parça eşyaya o kadar para verdiğime. Acaba müzikten mi oldu yoksa koku yasemin değil miydi? Ya sarhoştum ya da teyze aklımı başımdan almıştı.
-İşte bu benim hikâyem kızım. İlk müşterimin bir gazeteci olması ve bu anısını gazetesinde tüm heyecanı ile anlatması da büyük bir avantajdı benim için ama önemli olan işini sevmek ve en iyi şekilde pazarlamaya çalışmak
-Ne yani dükkânınızın her an dolup taşmasının, huzur evindeki Parkinson hastası bir teyzenin tam anlamıyla başarılı ve zengin bir iş kadını olmasının sırrı bu kadarcık mı?
-Tabii ki hayır, biraz da zeki olmak gerekiyor. Mesela dükkânı müşteri havuzuna kurmak ve sıra dışı pazarlama teknikleri kullanmak gibi…
-Zeki olduğunuz kadar komiksiniz de. Çok teşekkür ederim. Hem bu güzel röportaj hem de bana o güzel şovunuzdan sonra ilk müşteriniz olmama rağmen hiç indirim yapmadığınız için…
GENÇ'ın Yazısı.