Ömer Faruk Bozdemir

Bir şeyler ters gidiyor farkında mısınız? Müslümanlar olarak ayaklarımız yere düz bas/a/mıyor nedense? Hususiyle genç Müslümanlar için. Bazı ehemmiyetli soruları sormak ve cevabını mutlak sûrette bulmak zorundayız. Bana öyle geliyor ki çağımızın çoğu sorununu çözecek olan gençlik sorusu şu olsa gerektir; Müslüman çilesinin gençlik evresi tam olarak nedir ve bu çileye giden yol hangi fikirden geçer? Burada tahrif edilmiş İsevîliğin ruhban sınıfına ait "çile" kavramı konumuz değil. Yahut farklı neticelere yol açacak usüllerden bahsetmiyorum. Çile kelimesini Müslüman sıfatıyla zikretme sebebimde bu karışıklığa mahâl vermemek için. Nitekim “Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin çektiği sıkıntıları çekmeden cennete girebileceğinizi mi zannediyorsunuz?” (Bakara Sûresi, 214) ayetine muhatapken `dert ve çile` hususu, üzerine tefekkür edebilen bir insan için kafa karışıklığı yaşatacak bir mevzu da değil zaten. İslam’ın `parmağıyla` işaret ettiği derin sulara dalmış ve dalmaktada hiçbir tereddüt yaşamamış o imrenilecek şahsiyetlere baktığımızda, yolun çilesini kamilen çektiklerini müşahede ediyoruz. Bazen bunu o büyük hayatları okurken fark ediyoruz, bazense o ahiret gölgesi haline gelmiş hayatların sahibi olan şahsiyetler bunu bizlere açıkça ifade ediyorlar. Bazende lisan-ı hâl ile şunları fısıldıyorlar; “Dünya, barındırdığı lügat manasıyla dahî alçaklığı, imtihânı yani umûmi bir çileyi ifade etmektedir. Kutlu yol, ‘Yolu açanın hayatıyla’ (s.a.v) sabittir ki çile yoludur ve böylece sözümüz sünnetle delillendirilmiş olur.” Hamd olsun biz bu sesi duyduk ve kulak verdik lakin asıl bahsetmek istediğim sorun tam burada boy göstermekte. Herkesin dilinde bir derttir, çiledir aldı başını gidiyor, gün geçtikçe lafzın içi boşalıyor, cerbeze halini alıyor hatta aldı da denilebilir. Birilerinin çıkıp bize, Türkiye’de Müslümanlar olarak iktidar halindeyken çekilmesi gereken çilenin izini göstermesi gerekiyor çünkü bizim meselemiz çilenin ne olduğu değil çileye giden yolun ne olduğu.

Açıkça ifade etmeliyiz ki biz yolu kaybettik, çekilmesi gerekenin ne olduğunu bilmiyoruz. Maddenin istilasına uğramış gözlerle, nüfuz edemiyoruz perde arkasına. Varlık içinde yokluğu, nûr içinde zulümâtı yaşıyoruz sanki. Burada şu farkı da ifade etmek lazım; eskilerimizin imtihânı, çileyi çekip çekmeme arasındaki nefis mücadelesiydi. Kimi bu yolda dert yükünü yüklenip çile kamçısını yemeye razı oluyor, kimi bu kamçıdan tıpkı küçük bir çocuğun korktuğunda annesinin arkasına saklandığı gibi dünyanın arkasına saklanıyordu. Paganizmin hortlatıldığı asrımızda ise şartlar değişti, çilenin izi bir anda kayboldu. Adeta en büyük keşifmişcesine fikirsizlik fikri sunuldu insanlığa. Bu da çilesizlik çilesini doğurdu. Bir şeyler düşünüyoruz ama düşüncenin hakimiyeti bizde değil. Bir şeyler hissediyoruz ama hislerin yuları elimizde değil. İşte tam bu noktada yolun çilesini çekmişler göreve çağrılıyor. Bu bir seferberlik çağrısıdır. Yokoluş-varoluş mücadelisinin seferberliği. Ümmetin ihtiyacına büyük ölçüde cevap verecek olan “Müslüman Gençliği”, iddialarını hayatlarıyla ispat etmiş, bedel ödemiş şahsiyetleri gözleriyle müşahade ettikten sonra onlardan dert yükünün ve çile yolunun tarifini istiyor. Artık bizimde yolun ne olduğunu kavrayıp yükü yüklenip yüklenmeme arasındaki nefis mücadelesi safhasına erişmemiz gerekiyor. Kulak verilmesi gereken içli bir çağrı bu. Herkesin üzerine sorumluluk ve vebal yükleyen bir çağrı. Biz bu çağrıya kulak verecek, "İşte iz, geliniz" diyebilecek dertli rehberleri bekliyoruz...
 


GENÇ'ın Yazısı.