Yaşlı Adamın Son Aşkı
Erkam Salih Büyükdinç
Teknenin en köşesine kurulmuş seyrek saçlı, sakallı ve kambur, yaşlı adam mütevazı duruşunu yüzündeki gülümseme ile süslüyordu. Masada duran çay bardağından yükselen buhar her yudumda huzurlu adamın gözlüklerini beyaza boyuyordu. Isıramadığından olsa gerek simidi elleriyle nazikçe bölüp yavaşça ağzına götürüyordu. Gözlerini kapatmış bir yandan İstanbul’u dinliyor bir yandan da üstünden geçen martılara arkadaşlık ediyordu.
Sevimli tekne şafağın yeni söktüğü saatlerde hafif ama tatlı rüzgârlarla şanslı misafirlerini karşılıyordu. Masmavi deniz üzerinde alçak uçuş yapan martıların adeta yeni güne merhaba dercesine bağırışları bütün Üsküdar’da yankılanıyordu. Güzel boğaz manzarasının tadını çıkarmak için yavaşlayan arabalar gibi ağır ağır kıyıya çarpan dalgalar da bir beşik gibi üzerindekileri sallıyordu. Giderek yaklaşan “Simitçiii” sesleri ve tepsideki çıtır simitlerin mis kokuları teknedekileri mest ediyordu. Bu şölene daha fazla kayıtsız kalamayan çocuklar poşetlerine birer ikişer doldurmuş oldukları simitleri hiç çekinmeden paylaşıyorlardı martılarla. Teknede herkes yerini almış hareket saatini bekliyordu ancak bir kişi hariç.
Motorun çalışmasıyla hareketlenen tekne suları köpürte köpürte ilerliyordu. Martılar dört bir yanda uçuşuyor ve çocukların heyecanla fırlattıkları simit parçalarını havada kapıyordu. Saatler ilerledikçe güneş güzel yüzünü daha da ortaya çıkarmıştı. Teknenin üstü açık olduğundan insanlar gölge bulamıyorlar, ellerini alınlarına gölgelik yaparak etraflarına bakıyorlardı. Güneş ışınlarını bir anda kesen 15 Temmuz Şehitler Köprüsü bir kurtarıcı gibi gelmişti. İki kıta arasındaki gönülleri ilk kez bağlayan devasa yapı gezinin baş tacı idi. İlk köprüyü geçtikten sonra yolcuları büyük bir sürpriz bekliyordu. Yakıcı sıcağı biraz olsun kıran yağmur çiselemeye başlamıştı. Güneş ve yağmurun bir araya gelmesiyle gökyüzü renklenmişti. Bir köprüden diğerine uzanan yeni, rengarenk bir bağ oluşmuştu.
Manzaranın güzelliği yaşlı adamın yüzündeki ifadeyle yarışıyordu. Üçüncü bardağını doldurmak üzere eline aldığı demliği kaldırmakta zorlanıyor, elleri titriyordu. Sanki hemen yanında koşuşturan çocukların enerjisine katılmak istiyor ama sadece ara ara onlara gülümsemekle yetiniyordu. Kirlenmiş gözlük camlarının arkasından dünyayı ne kadar da renkli ve temiz görüyordu.
Avrupa yakası adeta gökyüzüne ulaşmaya çalışıyordu. Galata Kulesi, Sultanahmet ve Ayasofya tarihi yaşatmaya çalışırken kendini bir şey zanneden yeni gökdelenler geçmişe saldırıyordu. Denize doğru indikçe yapıların boyları kısalıyordu. Dolmabahçe Sarayı bütün güzelliğiyle kıyıyı süslerken hemen yanındaki stadyumla mücadele içerisindeydi. Bütün bu çelişkili şaheseri bir anlığına da olsa kesen Galatasaray Adası düşüncesizce kurulmuş bir ticaret merkezi idi. Sallanarak giden teknenin içinde uzayıp giden boğazdaki dakikalar paha biçilmezdi.
Omuzlarına ve kafasının kel kısmına konmuş martılara aldırış etmeden boş bardağı yudumlayan yaşlı adam son kez âşık olmuştu galiba. Yoksa gezinin bittiğini ve akşam olduğunu anlardı herhalde.
GENÇ'ın Yazısı.