Turizmden Kazanılan Para Helal midir?
Turizm her ne kadar az tarihten, az nimetten, az imkândan, az gizemden, az güzel tabiattan daha çoğuna, daha çekicisine kaçmak olarak gösterilse de içinde bolca günahı ve sömürünün farklı vechelerini barındırıyor.
Geçen günlerde bir vesile ile Akdeniz’e gitme fırsatı buldum. Fethiye, Göcek taraflarında bir gün geçirebildim. Bugüne kadar memlekette gördüğüm en güzel tabiata sahip yerlerdi. Bu kadar güzel yerleri Allah’ın en güzel, en ihlâslı kullarının değil de (Çok şükür az da olsa onlardan da oralarda var) dış duygu ve ihtiyaçlarını putlaştırmış, Allah’ı unutmuş, Allah’ın da kendilerini unuttuğunu zannettiğim insanların doldurup taşırması gerçekten üzücü. Bütün bunlara turizm gelirleri yüzünden katlanmak, sırf ekonomik faaliyet olsun diye dağı, taşı, denizi, kumu yozlaştırmak ne kadar haysiyetli bir kazanç faaliyetidir? Turizm her ne kadar az tarihten, az nimetten, az imkândan, az gizemden, az güzel tabiattan daha çoğuna, daha çekicisine kaçmak olarak gösterilse de içinde bolca günahı ve sömürünün farklı vechelerini barındırıyor.
Turizmden para kazandığını zannedenler aslında özbenliğine yabancılaşıyor. “Ben paramı kazanır bunlardan ayrı dururum” demek neredeyse imkânsız. Otel işletiyorsanız, nikâhlı, nikâhsız herkese açmak zorundasınız. Lokantanız varsa, içki servisi yapmazsanız müşterinin yüzde seksenini kaçırdınız demektir. Özellikle yurtdışından gelen turistler bir bakıma “sömürgeci çağdaşlığı”nı temsil ediyorlar. Bu tarz müşterilerin turizm geliri kılıfıyla beklentilerini karşılayarak beğenisini, aferinini kazanmak, onun tarafından kabul görmek için her türlü uygulama ve davranışı çağdaşlık, modernlik yolunda girişimler olarak niteleyip, yüceltmek de “sömürgeli çağdaşlığı”nı yansıtıyor. Profan (mukaddes olmayan) bir kültürün hâkim olduğu, ancak yine de bizim topraklarımız olan bu mekânlara, belki de daha sık, daha kalabalık giderek, sürekli hor görülen, görmezden gelinen Müslümanca davranış kalıplarını yaymak, hissettirmek, etkisini göstermek gerekiyor. Ama “sömürgeli çağdaşlığı” aşağılık kompleksine kapılmadan, şeytanın günah suflelerine aldırış etmeden, bir misyon adamı edasıyla, günahı ve günahkârı tanıyarak, günahı yenen yiğit şecaatiyle, temiz olduğunu hissetmenin dayanılmaz kibrine kapılmadan.
Ali Can'ın Yazısı.